“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de sınıyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya:35)
Şüphesiz ki her canlı için ölüm kaçınılmaz bir sondur. Ölüm dünya hayatımızın son durağı olurken, ahiret hayatımızın ise ilk durağı olacaktır. Dünyaya gelişimizle başlayan bu yolculuğumuzda önümüze çıkacak olan hayır veya şerler ya bizi Rabbimize yaklaştıracak ya da O’ndan uzaklaştıracaktır. Hangi tavır ve davranışta olursak olalım sonunda Rabbimizin huzuruna çıkacak ve bu tercihimizin hesabını vereceğiz. Bundan kurtuluş olmadığını yüce kitabımız birçok ayette bizlere hatırlatmaktadır.
Bu imtihan sürecimiz içerisinde yaşadığımız ve yıkımın, acıların, kayıpların büyüklüğünden dolayı asrın felaketi diye isimlendirilen 6 Şubat depremi bizler için çok büyük bir imtihan süreci olmuştur. Bu imtihan kimimiz için rahmet vesilesi olurken kimimiz içinde felakete sebep olmuştur. Kimileri enkaz altında vefat ederek şehidlik mertebesine kavuşurken kimilerinin de küçük kıyametlerinin kopmasına ve her şeyin bitmesine sebep olmuştur.
Yalnızca ölenler değil asıl imtihanın ağırlığını sağ kalanlar yaşamaktadır. Enkaz altında kalarak, sevdiklerini kaybederek, en sevdikleri, değer verdikleri ev, araba ve eşyalarını kaybederek veya o sarsıntıyı, o dehşeti yaşayarak ölümü hissetmeleri, sevdiklerini kaybetme korkusunu yaşamaları herkes için bir imtihan olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.

“Yoksa insanlar, “İman ettik.” dedikten sonra, imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki, onlardan öncekileri imtihan ettik. Elbette Allah, doğru olanları da yalancıları da bilir.” (Ankebut:2,3)
Tefekkür etmemiz gerekir ki, bu imtihanla söylemlerimizde bulunan nice şeyleri hayatımıza geçirip sabredebildik mi, belki bizim için Rabbim bunda bir hayır takdir etmiştir deyip isyan etmeden, Rabbimizin emrine boyun eğerek sadakatimizi gösterebildik mi?
İmtihan edileceğimiz ve bu imtihanlarda sadakatimizi göstermemiz gerektiği bildirilmişken “Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz.” derler.” (Bakara:156) hükmünü yaşayabildik mi?
Evet, zor bir süreçti, büyük bir felaketti, ağır bir imtihandı ama belki de bizler için rahmet, bizler için kurtuluş vesilesiydi.
“Size zor geldiği halde savaş üzerinize farz kılındı. Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Ancak Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara:216)
Ayette de belirtildiği gibi gerçekten de savaş zor bir süreçti, canların, malların, azaların zarar görmesiydi ama bunun karşılığında cennet, bunun karşılığında ilahi rıza ve ebedi kurtuluş vardı. Ve kaybettiklerimiz kazandığımızın yanında bir hiç mesabesindeydi. Çünkü bir yanda dünya hayatı boyunca (ortalama 70-80 yıl) elde edeceğimiz bir rahatlık varken diğer yanda ebedi bir rahatlık ve hayal dahi edilemeyen cennet nimetleri bizi beklemekte…
Yüce Rabbimiz savaş için bizlere böyle müjde verirken dünya hayatında karşılaşacağımız zorluklar, musibetler ve felaketler de aynı mesabededir. Belki bizim için büyük bir felakettir, belki bizim için büyük bir yıkımdır ama bilemeyiz ki aynı zamanda belki bizler için rahmet ve ebedi kurtuluşumuzdur. Hem de rahmet ayını yaşarken, rahmete ermeyi dilerken belki de bu felaket rahmete ermemize sebep olacaktır.
Her Ramazan tuttuğumuz oruçlar bu Ramazan daha farklı olacaktır. Belki bu yıl çadırlarda, konteynırlarda veya evlerimizde olsak dahi her an sallanma ve ölümü hissetme duygusu hiç olmadığı kadar Ramazan’ın ve orucun şuuruna ermemize sebep olacaktır. Ziyafet ve gösteriş şölenine dönüşen iftar sofralarımız yerine Ramazan’ın ruhuna yakışır şekilde ihtiyaç sahiplerinin halinden anlayacağımız, zor durumda olan kardeşlerimizle sofralarımızı paylaşacağımız sofralara dönüşerek rahmete ermemize vesile olacaktır.

“Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, oruçlu kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.”1

Belki de sahur vaktinde kılacağımız namazlarımız, yapacağımız dualarımızla Rabbimizi daha yakınımızda hissedecek ve seher vakitlerinin faziletine nail olmamıza sebep olacaktır.
Amr b. Abese (ra) şöyle anlatır:
“Ey Allâh’ın Rasûlü! Vakitler içinde Allâh’a yakınlık bakımından, diğerlerine göre daha faziletli olan bir vakit var mıdır?” diye sordum.
“Evet, Rabbin kula en yakın olduğu vakit, gecenin son kısmının ortasıdır. Eğer o saatte Allâh’ı zikreden kimselerden olmaya gücün yeterse bunu yap. Çünkü namaz (o saatte) meşhuddur (melekler hazır bulunup şahitlik ederler.)” buyurdu.”2
“Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ her gece, gecenin son üçte biri kaldığı sırada dünyâ semasına nüzûl eder ve şöyle buyurur: “Bana dua eden var mı, duasına icabet edeyim? İstediğini vereyim. Bana istiğfar eden var mı, onu mağfiret edeyim?”3
Belki de Ramazan ayına has kılınan teravih namazlarımızın kıymetini bu yıl daha iyi anlayacak, ayın başında rağbet gösterdiğimiz teravihleri hem de Efendimizin tavsiyelerine rağmen Ramazan’ın son 10 gününde daha da artırmamız gerekirken Bayram temizliği, alışverişi gibi meşguliyetlerle ihmal etmeyerek hayatımızın en güzel ve bereketli Ramazanını geçirmemize sebep olacaktır.
“Kim Ramazan’ın faziletine inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”4
Yine Efendimize: “Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye sorulduğunda, “Ramazan ayında verilen sadakadır.” cevabını vermiştir.”5 Bu müjdeyi hatırlayıp kardeşlerimizin ihtiyaçlarını giderirken, yine Efendimizin “Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.”6 müjdesine nail olmanın sevincini yaşarken, depremi yaşayan, zor durumda olan kardeşlerimiz de daha önceki vermiş oldukları sadakaların ecrine şu anda zaruretten dolayı veremedikleri için aynı ecre nail olmanın sevincini yaşayacaklardır.
“Kul hastalanır veya yolculuğa çıkarsa (bu sebeple yapamadığı amellerin karşılığı), daha önce mukim (evinde iken), sağlam olduğu zamanlarda yaptığı amellerinden ötürü aldığı ecrin aynısı kendisine yazılır.”7
Çünkü onlar eğer bu durumda olmasalardı yine kardeşlerini düşünecek, yine onların sıkıntılarını gidermek için çaba ve gayret göstereceklerdi.
Yine okuduğumuz ve hatim ettiğimiz Kur’anlarla kalbimiz mutmain olacak ve Rabbimiz ile konuşmanın, O’nun emir ve yasaklarını daha iyi kavramanın huzuruna ereceğiz ve kendimizi sığınılacak en emin yerde bulacağız.
“Allah, geceleyin iki rekât namaz kılan (ve Kur’ân okuyan) bir kulu dinlediği kadar hiçbir şeyi dinlemez. Allah’ın rahmeti, namazda olduğu müddetçe kulun başı üstüne saçılır. Kullar, Kur’ân’la hemhâl oldukları andaki kadar hiçbir zaman Allah’a yaklaşmış olamazlar.”8
“Bir cemaat Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekinet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.”9
Meleklerle bir arada olmanın bu zor süreçte en güzel destek olacağından şüphe yoktur. Evet, zor bir süreç, büyük bir felaket ve bizlere her yönden şer gibi geliyor ama ayette de belirtildiği gibi belki de bizler için yaşanan tüm bu zorluklar bir hayır vesilesi olacak, bizler için rahmete dönüşecektir.
“Sizi mutlaka biraz korku ve açlık ile biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden noksanlaştırmak suretiyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. Onlar ki, kendilerine bir musibet dokunduğu zaman; “Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz” derler. İşte bunlar, Rablerinin bol mağfiret ve rahmetine ulaşanlardır. Doğru yolu bulanlar da ancak onlardır.” (Bakara, 155-157)
Şer gibi gelen depremin rahmet ayı Ramazan’da hayra dönüşmesi ve rahmete erebilmemiz duasıyla…

Kaynakça:
1) Tirmizi: Savm,82. 2) Nesâî, Mevâkîtü’s-Salât,35. 3) Buhari: Teheccüd,14. 4) Buhari: İmân,37-Müslim: Müsâfirîn,173,174. 5) Tirmizi: Zekât,28/663. 6) Buhari: Mezâlim,3-Müslim: Birr,58. 7) Ahmed b. Hanbel:4/410,418-Buhari: Cihad,134. 8)Tirmizi; Fedâilu’l-Kur’ân,17/2911. 9)Müslim; Zikir,38.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?