“Gökleri ve yeri yaratan, yukarıdan indirdiği su ile size rızık olarak ürünler yetiştiren, emri gereğince de denizde yüzmek üzere gemileri, nehirleri, belli yörüngelerinde ay ve güneşi, gece ile gündüzü sizin buyruğunuza veren Allah’tır. İstediğiniz her şeyi size vermiştir. Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız sayamazsınız.” (İbrahim, 33-34)

İnsanoğlu varlıklar âleminde Yüce Allah’ın yarattığı en değerli varlıktır. Akıl ve iradesiyle diğer varlıklara hâkim ve üstün kılınmıştır. Yeryüzündeki her şey onun emrine verilmiş, ona emanet edilmiştir.

“Göğü O yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu, sakın dengeyi bozmayın.” (Rahman, 7-8) ilahi emriyle de insanoğlundan, tüm doğayı havayı, suyu, toprağı ve bunlar üzerindekileri muhafaza etmesi istenmiştir. Her şeyi bir denge ve ölçüye göre tayin eden, denge ve ölçünün sınırlarını da yine kendisi tayin eden Yüce Rabbimiz bu dengenin bozulmaması için birçok ayette bizleri uyarmıştır:

“Allah’ın buyruklarını umursamayan şu insanların yaptığı hatalar yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı, nizam bozuldu. Doğru yola ve isabetli tutuma dönsünler diye Allah, yaptıklarının bazı kötü neticelerini onlara tattırır.” (Rûm, 41)

“Bir gün Efendimizin (s.a.s.) yanından bir cenaze geçmişti. Efendimiz (s.a.s.); “Rahata ermiş ya da kendisinden kurtulunmuş.” buyurdu. Sahabe: “Ey Allah’ın Resûlü, “Rahata ermiş ya da kendisinden kurtulunmuş” ifadesinden kastınız nedir?” diye sordular. Resûlullah (s.a.s.) buyurdu ki: “Mü’min bir kul vefat ettiğinde dünyanın yorgunluğundan ve sıkıntılarından rahatlayıp Allah’ın rahmetine kavuşur. Günahkâr ve kötü biri öldüğünde ise insanlar, beldeler, ağaçlar ve hayvanlar onun şerrinden kurtulup rahata ererler.”1

Hz. Ebu Bekir’in (r.a.), sefere çıkmaya hazırlanan ordusuna hitaben yaptığı şu konuşma, çevreye ve içinde bulunan her şeye ne kadar önem verilmesi gerektiğini ifade etmektedir: “Hainlik yapmayınız, ganimet malına ihanet etmeyiniz, zulmetmeyiniz, müsle yapmayınız (kulak, burun gibi azaları keserek öç almayınız), çocukları, yaşlıları ve kadınları öldürmeyiniz. Hurma ağaçlarını kökünden kesmeyiniz ve yakmayınız, meyveli ağaçları kesmeyiniz, koyun, sığır ve develeri (yiyeceğiniz hariç) kesmeyiniz. Manastırlara kapanıp kendilerini ibadete vermiş kimselerle karşılaşacaksınız, onları ibadetleriyle baş başa bırakınız.”2

Tüm bu uyarılar bizlere gösteriyor ki yeryüzü ve onda bulunan her şey, canlı veya cansız, bizlere emanettir ve bunlara karşı yerine getirmemiz gereken bir sorumluluğumuz vardır. Bu ve benzeri nice uyarılar, bizlere gökteki havanın, yerdeki hayvanların, bitkilerin ve suyun bir emanet olarak bizim hizmetimize verildiğini, onları korumamızın, onlara merhamet göstermemizin İslam’ın emri olduğunu, bunların zayi ve israf edilmesinin ise caiz olmadığını hatırlatmaktadır.
blank
Doğaya karşı sorumluluğumuzun bir parçası da geleceğimiz olan yavrularımıza bu eğitimin daha küçük yaşlardan itibaren verilmesidir ki bu eğitimin önemi, onların bu emanete sahip çıkmaları açısından çok büyüktür. Bu emanete sahip çıkabilmeleri için de öncelikle doğada bulunan tüm canlı ve cansız varlıkların Allah’ın emaneti olduğu şuuruna ermeleri gerekir. “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halimdir, bağışlayıcıdır.” (İsra, 44) “Görmez misin ki, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah, kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.” (Hac, 18)

Ayrıca bu eğitimle beraber ilahi murakabe şuuru da verilmelidir. Çünkü doğanın muhafazası, onlara karşı sevgi ve merhamet ancak bu şuur ile sağlanır. Aksi halde örf, adet, cezalar vb. şeyler gibi unsurlar ortadan kalktığı zaman biz doğayı ifsat etmeye, bozmaya başlarız. Bundan dolayıdır ki her an yüce Rabbimizin gözetiminde olduğumuz şuuru çocuklarımızda olduğu zaman onlar da ifsat etmeyecek ve ıslah şuuru ile hareket edeceklerdir. Yaptıkları her şeyin ceza veya mükâfat olarak bir karşılığının olduğunu bilmek genç nesillerimizin doğaya, yüce Rabbimizin emanetine gereği gibi sahip çıkmasını sağlayacaktır.

Efendimiz (s.a.s.), insanlara eziyet verecek, bir dalın, bir dikenin bile kaldırılmasını, imanın bir şubesi olarak kabul etmiş, Allah’ın insanlara eziyet edenleri sevmediğini, hayvanlara ve bitkilere zarar verenlerin cezalandırılacağını, suyun israf edilmemesi gerektiğini çeşitli hadislerinde haber vermiştir:

“Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yalayan bir köpek gördü. Adam kendi kendine, “Bu köpek de benim gibi susamış.” deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti.” Resûlullah’ın yanındakilerden bazıları, “Ey Allah’ın Resûlü! Yani bize, hayvanlara yaptığımız iyilikler için de ecir var mı?” dediler. Efendimiz; “Evet! Her can sahibi için bir ecir vardır.” buyurdu.6 “Hiçbir kişi yoktur ki, bir serçe kadar küçük ya da ondan daha büyük bir canlıyı haksız yere öldürsün de Yüce Allah ona bunun hesabını sormasın!”7

Tüm bu ödül ve ceza eğitimiyle beraber güzel örneklik ortaya koyma sorumluluğumuz ise ayrıca yerine getirilmesi gerekli olan eğitim metotlarımızdandır. Ebeveynler başta olmak üzere hocalarımız, öğretmenlerimiz bu konuda ayrıca sorumludurlar. Çünkü çocuklarımız bizim sözlerimizden çok yaptıklarımıza bakarak hayatlarını şekillendirmektedirler. Bu konuda söylenmiş şu söz ne güzeldir: “Çocuklar taklit konusunda çok başarılıdır. Öyleyse taklit edecekleri güzel yetişkinler olalım.”

Dediğimiz gibi çocuklarımız ve gençlerimiz öncelikle aile de sonrasında ise eğitimcilerden almış oldukları terbiye ile karakterlerini şekillendirirler. Suyu israf etme diyen kişinin suyu israf etmesi, hayvanlara acımasızca muamele eden birinin merhametten bahsetmesi, bitkilere, ağaçlara zarar veren birinin orman haftasını kutlaması ne kadar etkili olur çocuklarımız üzerinde, düşünmemiz gerekir. Bundan dolayıdır ki önce hal dilimizle, sonra da sözlerimizle çocuklarımıza bu eğitimi vermeliyiz.

“Ey İman Edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” (Saf, 2-3)

Kaynakça
1) Buhârî; Rikâk, 42. Nesai; 48. Ahmed; V, 296, 302, 304 2) Taberi; Târih, Beyrut 1387, III, 226-227 3) Buhârî, “Şürb”, 9 4) Müslim; “Müsakat”, 10 5) Tirmizî; “Birr” 16 6) Buhârî-Müslim 7) Nesâî; Sayd, zebâih, 34

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?