Kıymetli Dr. Huzeyfe El-Hatip hocamız ile asrımızın büyük bir afeti olan “Tüketim ve İsraf” konusunu konuştuk. İstifadenize sunuyoruz.

Hocam kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Bismillahirrahmanirrahim. Kardeşiniz Huzeyfe El-Hatip. Aslen Filistinliyim. Takriben on yıldır Türkiye’deyim. Hatta on yıldan da fazla oldu. Mardin Artuklu Üniversitesi’nde hadis alanında hocalık yapıyorum. Bu kadar kâfi. Ama isterseniz şunu da söyleyebilirim: Filistinli Âlimler Birliği ve aynı zamanda Dünya Âlimler Birliği üyesiyim.

İsrafın tanımı size göre nedir?
İslam’da zaruriyat, haciyat ve kemaliyat vardır. Zaruriyat israf kapsamına girmez. Çünkü zaruridir yani. Her insanın ihtiyacı vardır. Mesela yemek yemek zaruriyattandır. Her insan yeteri kadar yemelidir. Fakat haddinden fazla yemek de israf olur. Mesela elbise. Her insan soğuktan veya sıcaktan korunmak için kendini örtmeye, korumaya ihtiyaç duyar. Bu tür zaruri durumlarda israf olmaz. Lakin fazla elbise almak, fazla elbise giymek israf dairesine girer. İsraf her insana göre değiştiği için bunun belli bir kuralı yoktur. Mesela diyoruz ki bu iş biri hakkında israftır ama başka biri hakkında israf değildir. Zengin bir insanın fakir insandan daha pahalı bir şey alması çoğu zaman israfa girmez. Özellikle zengin insan zekâtını veriyor, Allah yolunda malından infak ediyorsa pahalı bir şey alması israf sayılmaz. Mesela on liralık bir kalemi fakir bir insanın alması -eğer gücünün üstündeyse- israftır. Ama zengin bir insanın alması israf sayılmaz.

İsraf, gerekli olmadan harcama yapmaktır. Zaruriyattan sonra ihtiyaçlar gelir. İlk önce zaruri olan şeyler gelir, bunlara bütün insanlar ihtiyaç duyar. Sonra ihtiyaç duyulanlar gelir. Ve sonra da zaruri olmayan şeyler, lüks olan şeyler gelir. Bu müreffeh yani lüks bir hayat yaşamak için olan kısımdır. Buna kemaliyat denir. Mesela evde koltuğa ihtiyacım vardır. Pahalı koltuklar var, bir de orta düzeyde koltuklar var. Orta düzey münasiptir, güzeldir, burada pahalı koltuklara gerek yoktur. Bu israfın tarifidir. Tabi âlimler bu tanımda ittifak hâlinde değildir. Her âlim israfı farklı şekilde açıklar. Lakin bu söylediğim tanım onların izah biçimine yakındır. Bu tanım zamandan zamana, mekândan mekâna, kişiden kişiye değişir.

İslam’ın nassları tüketim konusunda ne söylemektedir?
Bu konuda bazı ayetler ve bir de hadisler vardır. Mesela Rabbimiz şöyle buyurur: “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf, 31) Tabi israfın Kur’ân-ı Kerim’de birden fazla anlamı vardır. Biz hayatımızdaki israf hakkında konuşuyoruz. Masiyet yani günahta israfı konuşmuyoruz. Bu başka bir konudur. Biz harcamada israfı ele alıyoruz. Başka bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere saçıp savurma çünkü israf edenler, şeytanların kardeşidirler. Şeytan da Rabbine karşı çok nankördür.” (İsra, 26-27)

Yani öncelikle fakirlerin ve miskinlerin hakkını ver diyor. Sonra israf etmeden harcamak gerekir. İnsanlar bu ayeti duyarsa ve hakkıyla anlarsa israfı terk ederler. “Çünkü israf edenler, şeytanların kardeşleridir.” buyuruyor Rabbimiz. İsrafı terk ettikleri an bunun etkisini fakirlerin üzerinde görürüz.

Peygamberimiz (s.a.s) ve ashabı, hayatlarında israfı önlemek için neler yapmışlardır?
Resûlullah (s.a.s.) bizim rehberimizdir. Onun çok mütevazı ve sade bir hayatı vardı. Mesela evi küçüktü. Çok acıktığı, yiyecek bir şey bulamadığı zamanlar olmuştu. Ama Peygamberimizin (s.a.s.) hayatında israf yoktu. Kalbi daima ahirete bağlıydı.

Bu konuda güzel bir örnek olarak şunu analım: Bir gün Hz. Ebu Derda’ya misafir gelir ve “Ey Ebu Derda, bugün sende kalmak istiyoruz” derler. Uyku vakti gelince, Ebu Derda odadan çıkar ve misafirler odada kalır. Lakin onlara uyumaları için minder, battaniye getirmemiştir. Misafirler şaşırır ve “Acaba ondan isteyelim mi?” derler. Kapıyı çalarlar ve “Ey Ebu Derda bize minder, battaniye verir misin?” derler. Ebu Derda der ki: “Biz yakında yeni eve taşınacağız ve tüm eşyaları yeni eve gönderdik.” Burada Ebu Derda ahiretten bahseder, her şeyi ahirete göndermiştir.

Resûllullah, sahâbiler, tabiin… Hepsini ahirete göndermişlerdi. İsraftan çok çok uzaktılar. Onlar ahiret için çalıştıkları için israfa yönelmiyorlardı. Dünyayı mamur eden insanın kalbi dünyaya bağlanır, ahireti mamur etmeye çalışan insanın kalbi ise ahirete bağlanır.

Kapitalizm ve küresel güçlerin israf ve tüketime yönelik çalışmaları nelerdir?
İslam düşmanları, kapitalist düzen ve benzeri etkenler, hayatımızın şeklini değiştirir. Bunu yapmak için de bütün araçları kullanırlar. Mesela filmleri, reklamları, televizyondaki ve sokaklardaki reklamları kullandılar. Hayatın böyle olması gerektiğini tasvir ettiler. Bazı insanların parası yok, bazıları ise ihtiyaç duymadığı hâlde araba, elbise, yiyecek almaya başladı. Bazı beldelerde insanlar her gün lokantada yemek yiyor. Neden? Çünkü fotoğraf çekip paylaşmak ve “ben bugün filan lokantada yemek yedim” demek için. Dünyevi işlerde insanlar arasında yarış başladı. “Bu şekilde nasıl övünebilirim ve itibar kazanabilirim” dedikleri için sosyal medyada paylaşım yapar hâle geldiler. Bazen parası az olmasına rağmen böyle yapmaya devam edenler, gerekirse borç alan hatta bu amaçla faize girenler var. Çünkü hayat tarzı bu şekilde olmalı diye kendilerini inandırmışlardır. Mesela çoğu zaman çocuklarımız yanımıza gelip şunu şunu istiyorum derler. En basit örneği ise babalarından telefon isterler. Baba neden telefon istediğini sorunca şu cevabı alır: “Çünkü sınıftaki herkesin telefonu var ben de istiyorum.” Sistem bizi bu hâle getirdi. İhtiyacımız olmayan şeyi alma isteği oluşturdu. İhtiyacımız olduğu için değil süs için almaya başladık. Bu Batı’nın tesiridir. Batı; maddi, kuru bir hayat yaşıyor. Bu maddeciliği İslam beldelerine taşıyor. Müslüman ise düşünmeden bunlara uyuyor.

Günümüzdeki tüketim anlayışı sizce nasıldır? Ve bu tüketim anlayışı sadece maddiyata mı dayanır?
Tüketim mefhumu bugün hayatımızda tabii bir şey oldu. Bunun sebebi ise büyük fabrikaların sahiplerinin daha çok kazanmak istemesidir. İhtiyaç fazlası ürettikleri malları bir an önce satmaya çalışıyorlar. Örneğin bir araba alındıktan sonra tamire gitmek zorunda kalıyor. Arabadaki farlar, parçalar kısacası her şeyin kalitesi kötüye gitmeye başladı. Bu yüzden insanlar değiştirme ve daha çok tüketme ihtiyacı duyuyor.

Bu, fabrikalar ve tüccarlar daha çok kazanacak anlamına geliyor. Bu bir örnek… İnsanlar bu tüketim türüne alıştılar. Bu tüketim kültürü İslami beldelerde ve Müslümanların evlerinde yaygın bir kültür hâline geldi. Bazı insanlar sadece tüketmezler. Evlerindeki eşyaları arabalarını, elbiselerini ve benzeri şeyleri övünmek veya açgözlülükten dolayı değiştirirler. Düşmanlarımız bizden vakitlerimizi, akıllarımızı bize dünyada da ahirette de faydalı olmayan yollarda harcamamız ister.

Tüketim sadece maddi tüketim anlamına gelmez. Bilakis akıl, vakit, gayret, şuur ve daha başka manevi açılardan da israfa kaçan bir tüketim yapıyoruz. Bunların hepsi Müslümanlara zarar verir ve Allah’ın onu yarattığı gayesinden uzaklaştırır. Akıllarımızı boş şeylerle meşgul ediyorlar. Çocuklarımızın, gençlerimizin akıllarını da faydasız şeylerle meşgul ediyorlar. Bunu da Müslüman beldelere güç yetirebilmek ve oralarda daha uzun bir müddet hükmedebilmek için yapıyorlar.

Fazla tüketim, neden manevi çöküntüye yol açar?
Çünkü insan sadece maddeyi, eşyayı düşünürse maneviyatını ihmal eder. Bu yüzden eşyada, yeme içmede, giyimde ve dünyalık her şeyde fazla tüketim insanı kendine bağlı kılar. İnsan dünya yükünü ne kadar hafifletirse, imanı ve maneviyatı da o kadar kuvvetli olur.

İslam bize dünyanın cebimizde olmasını öğretti, kalbimizde olmasını değil. Lakin fazla tüketim, dünyaya ve eşyalara bağlılık, dünyanın cepte değil kalpte olmasını sağlar. Tam da burada insan maddeye, eşyaya, tüketime yönelir; Rabbini ve dinini unutur. Sonra insan, insan Sûretinde vahşi bir yaratığa dönüşür. Bu vahşilik onu insanların hakkını yemeye, onların haklarını çalmaya ve faiz ile uğraşmaya götürür. İnsan tüketerek arzularını doyuracağını zanneder.

Son olarak israfı önlemek ve azaltmak adına ne tavsiye edersiniz?
Kendi nefsime ve kardeşlerime tavsiyem şudur: Her birimizin maddi giderlerimize, ev masraflarımıza ve harcamalarımıza dikkat etmesi gerekir. Elimizdeki bütün mal-mülk bize emanettir. Allah bize bu malı emanet etti ve Rabbimiz bu emanetten ötürü bizi hesaba çekecek. Malımızı mubah olan şeylerde harcamamız yetmez vacip olan harcamalardan başlamamız gerekir. Sonra müstehap sonra da mubah olan gelir. Mallarımızı mekruh ve haram yolda harcamak caiz değildir. Bu yüzden her birimiz kendine sormalı benim kalbim bu dünyaya mı bağlı, dünyayı mı daha çok seviyor yoksa ahirete mi bağlı, ahireti mi istiyor? Her birimizin imanını ve Allah’a bağlılığını gözden geçirmesi gerekir. Malı bize veren Allah’tır. Allah’ın da bu malda hakkı vardır. Bizim bu malı onun yolunda harcamamız gerekir. Zekâtla başlarız, sonra sadaka, sonra ihtiyaç sahibi Müslümanlara yardım ederiz. Günümüzde Müslüman beldelerde halklar açlıktan, ambargodan, zulümden ölmekte. Onların hepsi yardımımıza, desteğimize muhtaç. İsraf ve tüketim açısından bunu da unutmamak gerekir. Allah’tan (c.c.) bizi dosdoğru yola iletmesini istiyorum. Bizi sevdiği ve razı olduğu şekilde muvaffak kılmasını diliyorum.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?