Batı dünyası son iki yüz yılda başarılı oldu. Dünya işlerinde ahlaki ilkeleri tatbik ettikleri için başarı kaçınılmaz oldu. Peki, bu nasıl oldu? Batılılar ne yaptılar da dünyaya hâkim oldular? Bazı örnekler verelim. Almanya, 18. Yüzyılda daha yeni yeni devlet olma yolunda ilerlerken Alman gençlerinin ahlaka ihtiyaç duyduğunu gözlemliyor. Hep bir ağızdan Almanlar adeta şunu söylüyorlardı: “Alman gençlerinin ahlaka ihtiyacı var ve Batı edebiyatının ahlaki yönü zayıf. Bu zayıf yönü ikmal etmemiz gerekir. Bunu nasıl ikmal edeceğiz?” Bu adamlar oturuyor ve bazı kimselerle beraber kafa yorup çalışmaya başlıyorlar. Bir ekip oluşturuyorlar. Doğu edebiyatından masallar derliyorlar. Önce 350-400 sayfalık bir metin ortaya çıkıyor. 10 yıl sonra buna ikinci ve üçüncü cildi ekliyorlar. Bu hususta Alman filozof Herder şunu söylemektedir: “Bizim gençlerimizin ahlaka ihtiyacı var, ahlaki eğitime, ahlaki örneklere ihtiyacı var. Bizim tek tek insanlarımızda bu fazilet yok. Edebiyatımız söz konusu olduğunda bunda da gençlerimize ahlakı öğretecek örnekler yok. Ama Türk edebiyatına, Doğu edebiyatına baktığımız vakit, Doğu edebiyatında ahlaki örneklerle dolu o kadar şey var ki, şimdi biz bunları seçtik.”
Avrupalı düşünürler seçtikleri metinleri gençlerin de anlayacağı şekilde güzelce ifade ediyorlar. Bu metinler üzerinde çalışıyorlar. Bu metinler birebir aynı değil ve içlerinde ufak değişiklikler söz konusu oluyor. Giriş kısmında deniyor ki “Bu metinleri, anneler çocuklarına evlerinde, öğretmenler okulda öğrencilerine, kim nerede ve nasıl, onları nasıl anlatmak ve öğretmek gerekiyorsa öyle öğretecekler.” Herder gençlere de şunu tavsiye ediyor: “Şimdi bırakın başka şeyleri, bu kitapta sunduğumuz hikâyelerde anlatılan ahlakla mücehhez olmaya bakın.” Daha sonra Hermann Hesse bunu 20. Yüzyılın başında yeniden basıyor ve şunu söylüyor: “Hâlâ değişen bir şey yok. Bizim edebiyatımız hâlâ ahlakî içerik tarafından zayıf.” Bu adam Almanların en önemli edebiyatçısıdır ve diyor ki: “Bu masalları çeşitli zamanlarda en az yirmi defa okumuşumdur hayatımda. Alman gençliğinin buna ihtiyacı var bunları yeniden basacağız.” Bu metinler 1957 yılında yeniden basılıyor ve orada Hermann Hesse’nin ve Herder’in önsöz ve son sözleri de içinde yer almaktadır.1
Buradan çıkarılacak önemli dersler var. İslam âlemi nerede hata etti? Mesele gelip ahlaka dayanıyor. Tesadüfe yer olmadığına göre ve İslam eşittir ahlak olduğuna göre bizler ahlakî ilkeler hususunda sınıfta kalınca eğitim de iktisat da güvenlik meselemiz de adeta çöküşe doğru sürüklendi. Almanlar, Fransızlar, İngilizler ve dünyevi cihetten ileri gitmiş sair milletlerin, sırf ahlakı anlatan bir metin ortaya çıkarmak ve bunu kendi çocuklarına ve gençlerine belletmek için gayret sarf ettikleri bir dünyada, Müslümanlar ellerindeki 600 sayfalık metni -ki bu metin 1400 yıldır bütün insanlık için vahyedilmiş bulunmaktadır- özellikle son 200 yılda ihmal ettikleri için geri kaldılar. Müslümanlar bu metni okumuyor değil, bu metni eyleme dökmede zaaf yaşamaktalar. Bazı örnekler verelim: Kur’ân-ı Kerim “yalan söyleme”, “yalan sözden uzak dur” derken bir Müslüman sözlerine yalan katarsa bu metni ihmal etmiş olmaz mı? Bu metin “Sözüne sadık kal, ahdini yerine getir” diye emrederken bir Müslüman sözünde durmazsa bu metni okumasının ne anlamı kalır? Sadece sevap elde etmek için okursa acaba sevap elde eder mi? Pratiğe dökülmeyen metnin sözlerini sırf okumakla sevap elde edilebilir mi? Sadece 600 sayfalık Kur’ân metni değil, bu metnin adeta açıklayıcısı olan diğer metinlere de sahibiz. Buhârî ve Müslim gibi metinler var elimizde ve bunlar Kur’ân-ı Kerim’den sonra her biri dev birer metin olarak hâlâ canlılıklarını korumaktalar. Müslümanlar çok talihli, fakat talihli olmakla beraber sahadaki savaşı kaybetmiş bulunmaktalar. Bu durumdan nasıl kurtulmak gerektiğini çok iyi bilmekteler ve işin sevindirici tarafı ise son zamanlarda Müslümanların bu hususları hep gündemlerinde tutmalarıdır. Hemen her buluşmada her oturumda her sohbette Müslümanlar bu hususları gündemlerine almaktalar. Ahlakî ilkeler üzerine konuşmaktalar. Bu hususta eyleme geçmenin zaruretine işaret etmekteler.
Gelelim “Metin ve eğitim” meselemize. Elimizde son derece sağlam bir şekilde varlığını koruyan bir metnimiz var. Bu metnin anlaşılması, okullarda, evlerde, derneklerde, iş yerlerinde, fabrika ve atölyelerde, hâsılı öğrenci ve çırağın olduğu her yerde okunması, anlaşılmaya çalışılması, zihinlere zerk edilmesi, defalarca okunması, okunup yaşanması için ısrarlı olunması, bunun takibinin yapılması, Müslümanları içinde bulunulan yenilmiş durumundan çıkaracak, zafiyetten kabiliyete, hezimetten galibiyete sevk edecek, daha da ilerisi dünya liderliğine götürecektir.
Batı dünyası kendi içinde bu metinleri (ahlaki metinleri) son derece önemseyip gereğini yapmaya çalışırken Batıyı oyuncak hâlinde elinde tutan Siyonizm, İslam âleminde de ifsat üretmekten başka bir şey yapmıyor. İslam âleminde eğitime ve askerî alana müdahale ediyor. Darbeler yaptırıyor. Faiz, fuhuş, uyuşturucu, mafyacılık ve sair şeytan işi pisliklerle ifsat gayeli diziler üretip servis ederken Müslümanı terörist gösterme amacıyla, adında cihad ve İslam devleti gibi ifadeler olan terör örgütleri kurup onları bütün dünyaya kötü göstermekten de geri kalmıyor. Bazen bu örgütlere Avrupa içinde dahi eylemler yaptırıyor. İşte burada eğitim devreye girecektir. Şayet Müslümanlar kendi genç nesillerine sahip çıkıp ellerindeki 600 sayfalık muazzam metni anlamalarını temin ederlerse Batı ve onları yönlendiren Masonluk, dizilerle genç nesilleri ifsat yolunda başarılı olamayacak, şeytan işi amellerle genç nesillerimizi saptıramayacaktır.
Düşünün ki İslam uleması yüzyıllar önce kırk hadis başlığı altında kitaplar neşretmiş ve daha kolay ve daha kısa zamanda elde edilebilen metinler ortaya koymuşlar. Kırk hadiste bir Müslümanın dünya ve ahiretini şad edecek esasları özetle verebilmişlerdir. Bu tür metinlerde hayata dair en çarpıcı hadisler ortaya konmuş durumdadır. Görünen o ki bizim metin meselemiz yok. Meselemiz elimizdeki metinlerin sahada iyi tedris edilememesi. Nasıl mı? İşte bazı örnekler: İlkokul ikinci sınıfta öğrenciler İngilizceyle tanıştırılırken din dersi ile tanıştırılmıyor. Evet, “ailede de din öğretilebilir” denilebilir. Fakat bu metin (mukaddes kitabımız), okulda, ailede, iş yerinde taze beyinlere belletilmez, sadece camilere hasredilir ve çocukların, gençlerin yoğunlukta olduğu ortamlarda seslendirilmezse gündeme getirilmemiş olur. Kaldı ki televizyonlar, cep telefonları 7/24 yayın yapmakta. Göze ve kulağa verilen her görüntü ve ses, ifsadın en alasını yapmak için devrededir. Şayet elimizdeki 600 sayfalık metni anlama noktasında devreye girmezsek Batı’nın şehvet üzerine bina edilmiş medeniyeti daha çok yıkımlar yapacak, daha çok insan öldürülecek ve ifsat yoluyla nice genç beyinler perişan edilecektir. Onlar kendi aralarında ittifak ettikleri metinleri yaşama koymaktalar, fakat ya dışarıya karşı ne yapmaktalar?
İslam âleminin metin sorunu yok, metni eyleme geçirme sorunu var. O hâlde elimizdeki 600 sayfalık metnin anlaşılması için onu eğitimin her sahasında devreye sokmalı. Bunda ısrarcı olmalı. Zaman zaman okul koridorlarında bu metinden bir ayet gördüğümüzde hoşumuza gider, fakat daha da hoşumuza gidecek olan şey, o ayetin öğrencinin hayatına yansıması. Bu çok önemli konuyu, çarpıcı bir örnekle hitama erdirelim: Üniversiteye geçiş sınavlarında bir öğrencimiz 180 dakikalık süre bittiği hâlde bir cevap şıkkını daha işaretliyor. Bunu, sınıftaki gözetmen “kalemleri bırakın” dedikten hemen sonra yapıyor. Birkaç saniye sonra kâğıtlar toplanacak. Bu öğrencimiz “Ben süre bittiği hâlde bu şıkkı işaretledim” deyip bunun sınava giren bütün öğrencilerin hakkına girme olduğunu düşünüyor ve cevapladığı şıkkı siliyor. Sonuç ne mi oldu dersiniz? Rabbim ona Türkiye’nin en iyi tıp fakültesini nasip etti. ■

Kaynakça
1) Tahsin Görgün, “Klasik Türk Düşüncesi Üzerine”, Münevverler Gözüyle Meselelerimiz, Cilt. I, s. 63

Yazar
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
×
blank
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?