(Geçen ayki yazının devamı olarak Fuzuli’nin şiirlerindeki aşk teması ve anlayışına devam ediyoruz. Hatırlatma babında ilk paragrafı tekrar yayınlıyoruz.)
Fuzuli, her şeyden önce bir aşk şairidir. Bütün şiirlerinde aşkını anlatmıştır. Bu aşk ise maddi ve beşerî aşktan başlayarak ilahi tasavvufi aşka gitmiştir. Fuzuli, kendisinin de söylediği gibi gençliğinde aşk şiirleri yazmış, sonra bunu bırakarak ilim ve marifet öğrenme yoluna gitmiştir. Şairin gençlik hevesiyle söylediği şiirler maddi ve beşerî aşkı ilim tahsilinden sonra yazdıkları ise tasavvufi aşkı anlatan şiirlerdir. Fuzuli’de aşkın böyle beşerî aşktan nasıl yavaş yavaş sıyrılarak ve maddeden uzaklaşarak ilahi, tasavvufi aşka eriştiği Leyla ve Mecnun mesnevisinde de en iyi şekilde görülür. Leyla ile Mecnun’un aşkları okulda maddi bir aşk olarak başlar ve eserin sonunda ilahi bir aşk haline gelir. Aşkına konu olan sevgili eti ve kemiğiyle somut olarak kendini belli etmez. Her şiirde aynı özellikleri taşır, yani Fuzuli’nin sevgilisi ilahi sevgilidir, Allah’tır. Böylece Fuzuli’nin hemen hemen bütün şiirlerinde aşk tasavvufi aşktır. 1
Sessiz bir gecede, herkes uykuda iken Fuzuli, “Külbe-i Ahzan” adını verdiği kulübesinde acılar içinde ağlayıp haykırıyor. Sesinden bütün mahalle uyanmış; ama sevgili yine gelmiyor. Çünkü bahtı karadır, uykudadır, bir türlü uyanmıyor. Sevgilinin gelmesi şairin aydınlığa çıkması, yani güneşin doğmasıdır.2
“Ezel katipleri uşşak bahtın kare yazmışlar
Bu mazmun ile hat ol safha-i ruhsare yazmışlar”
(Ezel katipleri aşıkların bahtını kara yazmışlar. Bunun gizli anlamını sevgilinin yanağına tüy olarak yazmışlar.) Aşıkların bahtı ta ezelden beri karadır. Hep acı ve ızdırap çekeceklerdir. Ezel katipleri, aşıkın bahtının karalığını gizli bir yazı ile sevgilinin yanağına ince tüyler şeklinde yazmışlar. Yani aşıkın bahtının karalığı sevgilinin yüzündeki tüyler yüzündendir. Ta ezelden aşıkın alın yazısı, sevgilinin yanağına âşık olup acı çekeceği şeklinde yazılmıştır. Bu aşıkın kaderidir ve değiştirilmesi olanaksızdır. 3
Ayrılık gecesi karanlık ve sıkıntılıdır. Ayrılık gecesinde canın yanması bu karanlığı hafifletmek içindir. Kara baht uykudadır. Bahtın uyanması, talihin dönmesi şairin sevgiliye kavuşmasıdır.
Fuzuli, sevgilisinin cefasına ve eziyetine alışıktır. Bunlar olmadan halinin perişan olduğunu, hatta o kadar ileri gider ki bu tür sıkıntıların sonu olmasın diye Allah’a yalvarır.
Fuzuli’nin şiirinde dikkati çeken temalar, belli başlı olarak aşk, ızdırap, rindlik, vefa ve metafizik mevzularda düşünürlerdir. Fuzuli’de aşk, aşk insanı olarak yaratılmış bir ruhun tabii duygusudur. Divan şiirin aşk, çok terennüm edilmiş bir mevzudur. Fakat divan şairlerinin hiçbiri ilahi veya ilahileştirilmiş aşk duygusuna Fuzuli ölçüsünde sahip çıkamamıştır. Fuzuli, aşka, insan içine sıcak ürperişler salan bir duygu olduğu için değil, yüksek ve muzdarip ruhunun inandığı biricik iman ve deva olduğu için sarılmıştır.
Aşkı, insanı ebediliğe götüren tek yol bildiği için benimsemiş, kısaca yaradılıştan bir aşk insanı olduğu için her şeyden üstün tutmuştur. Fuzuli, aşk derdiyle hoştur. Bu derdi giderecek derman istemez. Şuna inanır ki kendisi için en büyük tehlike, onu aşk ızdırabından uzaklaştırmak isteyen bu öldürücü dermandır. Bunun en güzel misali Kâbe’nin toprağına yüzünü süren Mecnun’un dilinden söylediği:
“Ya Rab bela-yı aşk ile kıl aşina meni
Bir dem bela-yı aşkta etme cüda beni”
(Ya Rab aşk belasıyla beni içli dışlı et. Bir an bile beni aşk belasından uzak tutma.) Fuzuli, Allah’tan aşk ile kendisinin içli, dışlı olmasını bir an olsa dahi aşk belasından ayrılmamasını temenni ediyor. Fuzuli’nin tek bir korkusu vardır. O da bu tür cefanın ve eziyetin son bulacağı korkusudur. Başka bir gazelinde ise:
Mende Mecnun’dan füzun aşıklık istidadı var
Aşık-ı sadık menem Mecnun’un ancak adı var”
(Bende Mecnun’dan daha çok âşıklık yeteneği vardır. Sevgide, sadakat gösteren âşık benim, Mecnun’un ancak adı var.) Sözleri, şarkın kara sevda sembolü olan Mecnun’a karşı, Fuzuli’nin yanık bağrından yükselen haklı ve hakiki bir tefahürdür. Şairin büyük bir ilimden ve nice tecrübelerden sonra vardığı anlaşılan şu netice ise onun aşk anlayışının abide beyitlerindendir.
“Aşk imiş her ne var alemde
İlm bir kıyl-u kal imiş ancak”
(Bu dünyada aştan başka bir şey yoktur. İlim de bu dünyada ancak bir dedikodudan başka bir şey değildir.)4
Fuzuli, aşk, insanı ebediliğe götüren tek yol bildiği için benimsemiş, kısaca yaratılıştan bir aşk insanı olduğu için her şeyden üstün tutmuştur. 5
Kısaca Fuzuli, acı çekmekten hoşlanan hemen hemen her şiirinde aşkı işleyen biri olarak ve aynı zamanda neşe yerine hüznü, kederi; kavuşmanın yerine ayrılığı, mutlu olmanın yerine acı çekmeyi Allah’tan dileyen biri olarak karşımıza çıkar. Gerçekten dünya üzüntülerini ve dünyanın ya da beşerî şeylerin kahrını çekmek güçtür. Ama aşk derdini çekmek daha güçtür. Bunun yanında dünyaya ait işlerin üzüntüleri, kederleri çok küçük ve önemsiz kalır. Bu bakımdan kendilerini dertli sananlar Fuzuli’nin ne kadar kötü bir durumda olduğunu görünce, bizden daha beteri varmış diye üzüntülerini bırakıp neşelenecekler, kendi hallerine şükredecekler.
Aslında âşık olmanın sırrı kırmızı gözyaşları ve yaka yırtığıdır. Aşıklar sararıp solar, devamlı kanlı gözyaşları döker, acıdan ve üzüntüden yakalarını yırtarlar. Aşıklar, sevgiliye olan aşklarını söylemekten korkarlar. Sevgili tarafından reddedilme veya alaya alınma korkusu vardır aşıklarda. Fuzuli de tıpkı diğer aşıklar gibi aşkını sevgiliye söyleyemiyor, bir sır olarak içinde tutar.
“Leyla ve Mecnun en büyük aşıklar olarak tanındıkları ve aşkın simgesi oldukları için Fuzuli, sevgiliyi Leyla’ya kendisini de Mecnun’a benzetmiş. Ayrıca Leyla ve Mecnun her ne kadar büyük aşıklar olarak tanınmışsalar da aslında birer hikâye kahramanıdırlar” 6
“Aşk hastalığı deliliktir. Aşıkların en büyüğü de Mecnun’dur. Aşkın ileri derecesine “Kara sevda” denir. Melankoli ve delilik anlamında kullanılır. Deliliğin iyileşmesi ise çok güçtür, hastanın ölümüne kadar sürer. Doktorla ve ilaçla tedavi edilmez. Mecnun’un hastalığına da bir çare bulunamamış ve ölümüne neden olmuş. Doktorlar zaten aşk derdinin çaresini bulamazlar” 7
“Fuzuli’nin aşkı tasavvufi anlamıyla sevgili Allah’tır. İnsanlar dünyaya gelmekle sevgiliden ayrılmış, uzaklaşmışlardır. Fuzuli, ilahi sevgiliden ayrı oldukları halde yaşayanlara, kesret içine dalmış, dünya nimetlerine aldanan ve birlikten uzaklaşmış oldukları halde yaşıyorum sananlara şaşıyorum, demiş. Çünkü dünya geçicidir, fanidir. Asıl hayat öldükten sonra başlar, baki olan bu hayattır. İnsan dünyaya gelirken ayrıldığı sevgilisine öldükten sonra yeniden dönecektir.” 8
Kaynakça
1) İpekten Haluk, Fuzuli Hayatı Sanatı Eserleri s.30 Akçağ 2) İpekten Haluk, Fuzuli Hayatı Sanatı Eserleri, S.230. Akçağ Yay 3) İpekten Haluk, Fuzuli Hayatı Sanatı Eserleri, S.163.164. Akçağ Yay 4) Banarlı Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi.Cilt.1.S.538,539,MEB,Yay,İst 5) İpekten Haluk, Fuzuli Hayatı Sanatı Eserleri,S.167. Akçağ Yay 6) İpekten Haluk, Fuzuli Hayatı Sanatı Eserleri,S.187. Akçağ Yay 7) İpekten Haluk, Fuzuli Hayatı Sanatı Eserleri, S.191. Akçağ Yay 8) İpekten Haluk, Fuzuli Hayatı Sanatı Eserleri, S.199. Akçağ Yay