İnsanlık şu günlerde büyük bir imtihan veriyor. Bir tarafta adına süper güç dedikleri katil ülkeler, diğer tarafta da kendi imkanlarıyla savunma ve bir miktarda saldırı gerçekleştiren Hamas gibi bir cihad hareketi. 7 Ekim 2023’ten beri süren savaş on binlerce can almaya devam etmektedir. Buna şimdilik “dur” diyebilecek bir merci gözükmüyor. İnsanlar Cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan’dan oldukça umutlanmışlardı. Ama şimdiye dek bir girişim gerçekleşmedi. İnsanlar hâlâ umutlarını yitirmemiş bulunuyorlar ve Erdoğan’ın bir şeyler yapabileceğine dair umut taşımaktalar. Fırsat kaçırılmış değil ve şayet Erdoğan sadra şifa verecek bir girişimde bulunursa bu durum dünya Müslümanları ve insanlıklarını yitirmemiş olan halklar üzerinde ciddi etki yapacaktır. Tekrar edelim hâlâ ümitvarız.
Kim İkinci Bir Salahuddin Olabilir?
Çok zor bir soru. Bu iş yürek ister. Cesaret ister. Bedel ödemek ister. Bir zamanlar cumhurbaşkanımız bir mitinginde, “Ben kefenimi giyerek yola çıktım” demişti. Muhtemelen o kefeni giymenin zamanı gelmiştir. Cumhurbaşkanımız, “Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir” demişti. İşte bugün o kırmızı çizgi aşılmıştır. Merhum Erbakan’ın dediği gibi “Dünya Siyonizmi güçten anlar.” Bu güç Erdoğan’da var ve cesur bir insandır. Bu cesaretini sahada gösterdiği an Siyonizm ve içerideki işbirlikçileri (içimizdeki İsrailliler) geri adım atacaklardır. Allah onların korkak olduğunu haber veriyor ve Kassam Tugayları onların korkak kimseler olduklarını 7 ekimde en bariz şekilde ortaya koydu. Onların korkaklıklarını Kur’ân-ı Kerim şöyle ifade eder: “…Onlar toplu olarak ancak kaleli şehirlerde veya surlar arkasında sizinle savaşırlar…”(Haşr 14).
Cumhurbaşkanımız ikinci bir Salahuddin olabilir. Salahahuddin Eyyubi, Kudüs’ü Haçlılardan nasıl aldıysa aynı şekilde o da dünya Siyonizminin elinden alabilecek güce sahiptir. Bunu yapamazsa dahi ülkemizden onlara giden demir, gıda, su vs. gibi maddeleri engelleyebilir. Zaman, bu fırsatları çok nadir verir. Merhum Necmeddin Erbakan Bosna savaşı sırasında hiç çekinmeden elinden gelen yardımı oradaki Müslümanlara iletme yoluna gitti. Bugün insani yardım için Türkiye’deki iktidar Gazze’ye gemiler çıkarabilir. Belki bu sahada yapılacak olanlar engellenecektir fakat insanları harekete geçirme, vicdanları uyandırma noktasında ciddi bir girişim olur. Kim bilir, belki de Türkiye’nin cesurane çıkışından dolayı başka İslam ülkeleri de cesaret elde derler ve Gazze’deki Müslümanlar için merhamete gelirler.
Savaşın Gölgesinde Bir Ramazan
Şu anda yüzbinlerce insan açlıkla imtihan edilmekte. Gazze’nin kuzeyinde oturanlar İsrail’in ölüm kusan bombalarının yanı sıra açlıkla da öldürülmenin eşiğine gelmişler. Oradan ölüm haberleri gelmekte. Böyle bir durumda insanların aklına Ramazan nereden gelecek ki? Ne büyük bir imtihan! Biz burada sofralarımızda en az üç çeşit yemekle iftar edecek iken Akdeniz’in güney ucundaki kardeşlerimiz mübarek ayda yemek için bir şey bulamadıklarından açlıktan ölmekle karşı karşıya kalacaklar. Ne de yaman bir durum!
Allah, Kur’an’da kendi yardımından bahsetmektedir: “Şayet Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder” buyuruyor. Başka bir ayette “Kim Allaha yardım ederse Allah da ona muhakkak surette yardım eder” şeklinde haber verilmiştir. Bugün Gazze’deki mazlumlara yardım için harekete geçen bir el, Allah’tan kesin bir yardım görmez mi? Biz mümin olarak bu yardımın muhakkak geleceğine inanıyoruz. Çünkü yardım edeceğini söyleyen bizzat Allah’tır. O yüzden bir İslam ülkesi kolları sıvar ve Allah’a gerçek bir şekilde tevekkül ederse sırf samimiyetlerinden dolayı Allah’ın onlara yardım göndereceğine inanıyoruz. Allah bu tür durumlarda meleklerini dahi yardım için seferber eder. Bize düşen gerekli tedbirleri alıp tevekkül ile işe koyulmaktır.
Bütün bir İslam alemini esir alan şey, şu hadiste belirtilen husustur. İslam alemi bu tehlikeden kurtulmadıkça huzur gelmeyecektir. Savaşlar ve öldürmeler bitmeyecektir. O da hadis-i nebevide belirtildiği üzere dünya sevgisi ve ölümü hoş görmemektir. Müslümanlar bu tehlikeyi bertaraf ederlerse zaferler peş peşe gelecektir. Bir avuç Yahudi, Müslüman katletme yoluna gidemeyecektir. Onlar bu öldürme cesaretini bizim sessizliğimizden cesaret alarak yapmaktalar. Onların içinde bulunduğu şu psikolojiye bakın: “…Onlar toplu olarak ancak kaleli şehirlerde veya surlar arkasında sizinle savaşırlar…”(Haşr 14). Ayet korkak olduklarını çok net şekilde ifade etmektedir. Bundan daha bariz şekilde nasıl ifade edilebilir ki?
Allah onlarla savaşmamızı emrediyor. 1948’den bu yana pek bir şey değişmemiş gibi. Hasan el-Benna bu hususta iyi bir örnektir. Kendi mücahitlerinden on bin kişiyi Filistin cephesine gönderince Siyonistler bir şey yapamadı. Oraya gönderilen mücahitler Mısır devletinin paralı askerleri değillerdi. Onlar derin iman ve Allah yolunda şehit olma arzusuyla harekete geçen gönüllü Müslümanlardı. Öldürüldüklerinde şehit olacaklarına kesinkes inanan bir gruptular. Bugün aynı şeyi Kassam Tugayları’nın fertlerinde görmekteyiz. Dışarıdan herhangi bir destek almaksızın kendi yaptıkları silahlarla ABD, İngiltere ve İsrail saldırısına karşı koymaya çalışan az bir toplulukturlar. Onlar imkanları sınırlı fakat imanları devasa kimselerdir. Böyle bir durumda bir İslam ülkesi onların yanında yer aldığını ilan ettiğinde acaba durum nice olur? O zaman Hamas ve askeri kolu olan Kassam Tugayları İsrail’e çok ciddi darbeler indirme safhasına geçmez mi? Kendinde bulduğu devasa cihad gücü iki misline çıkmaz mı? Böyle bir durumda Hamas daha da sevinir ve psikolojik olarak daha ileri bir seviyeye erişir.
Son sözü Kur’an’a bırakalım. İşte Allah’ın bu husustaki açık emri:
“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size zafer versin ve müminler topluluğunun gönüllerini ferahlandırsın.” (Tevbe 14) 7 Ekim darbesi bütün dünya Müslümanlarının gönlünü ferahlandırmadı mı?
Yazar
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
×
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.