Tarih boyunca İslam yolunda her türlü fedakârlığı yapan, bu yolda serden, ailesinden, evlatlarından, anne babasından, malından geçen, dünyanın bütün cazibeli etkilerinden kurtulup, Allah yolunda harekete geçen nice kahramanlar olmuştur. Bunlar yaşadıkları sürece Allah yolunda mücadele etmişler, onlar ölümü de en güzel şekilde karşılamışlar böylece onlara şehadet şerbeti nasip olmuştur. İşte böyle kendilerine şehadet nasip olanlar için işin başka bir boyutu var ki; gelin hep birlikte o boyuta bakalım.
“Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun delillerindendir. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.” (Rum 21).
Allah (c.c) bu ayette ailenin temel direkleri olan eşlerin yaratılış amacını açıklamakta insanın, eşini kendisiyle huzur ve mutluluk bulacağı varlık olarak görmesini telkin etmektedir. Şu hâlde aile hayatında mutluluğun ön şartı eşlerin sevgi ve şefkat duygularına sahip olmalarıdır. Aynı zamanda sevgi ve şefkat duygularının ailenin birlikteliği ve ülfeti için ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Müslüman bir toplumun yetişebilmesi için Müslüman bir ailenin kurulması gereklidir. Müslüman bir aile de Müslüman bir erkek, bir bayan ve çocuklardan oluşmaktadır. Üstad Hasan el Benna’nın kısaca özetlediği gibi “Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman toplum” sözüyle anlıyoruz ki Müslüman bir toplumun oluşabilmesi için en başta yetişmiş Müslüman bir ferdin, Müslüman aileyi oluşturması gerekmektedir.
Öyleyse Allah’ın rızası doğrultusunda güçlüklere göğüs gererek maddi ve manevi bütün zorlukları birlikte aşmanın adıdır aile. Gelecek için Müslüman bir toplum inşa etmenin adıdır aile.
Günümüzde aileyi ortadan kaldırmak için birçok tuzak kurulmuş, birçok plan oluşturulmuştur. Çünkü toplumu ortadan kaldırma planları yapanlar, bunun en etkili yolunun aileyi ortadan kaldırmak olduğunu biliyorlar. Müslüman aileyi ve Müslüman toplumu ortadan kaldırma planları yapanlar boşanmaları, aile içi geçimsizlikleri, evlilik dışı nikâhsız birliktelikleri, eşcinsel evlilikleri ve daha pek çok gayri İslami uygulamayı destekleyip teşvik ederek aileyi yok etmeye çalışıyorlar. Aileyi korumak demek Müslüman toplumu korumak demektir, gelecek nesli korumak demektir, ileriye daha temiz bir nesil bırakmak demektir.
Mutlu bir ailenin oluşmasında sorunları birlikte aşmanın rolü büyüktür. Sorunları birlikte aşmanın yanında aile olabilmenin önemli bir unsuru da herkesin konumunu bilmesi, sorumluluklarını yerine getirmesi ve ailede istişarenin yapılmasıdır. Ailede, erkek kadının rolüne bürünmeyecek, kadın da erkeğin rolüne bürünmeyecektir. Ailede herkes durduğu yeri bilecek, yapması gerekeni yapacaktır. Zorluklar yardımlaşma ve istişareyle aşılacaktır. Hem, yardımlaşma ve istişarede büyük sevaplar ve bereketler mevcuttur. “İstişare yapan dağları aşmış, istişare yapmayan düz yolda şaşmış.” denilmiştir. Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de: “Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri de aralarındaki danışma ile yürür…” (Şûrâ 38).
Müslüman ailenin oluşumunda aile fertlerinden her birinin büyük emekleri ve fedakârlıkları vardır. Anne olsun baba olsun her birinin ayrı ayrı fedakârlıkları vardır. Burada büyük fedakârlıklar gösteren iki büyük hanımı örnek olarak verelim. İlki, Resûlullah (s.a.v), Hz. Hatice’nin vefatından sonra evlendiği halde onu hiçbir zaman unutmamış, eşinin fedakârlığını ve dostluğunu her fırsatta anmış, evde koyun kesildiği zaman Hatice’nin eski dostlarına ondan birer parça göndermeyi ihmal etmemiştir. Bir defasında Hatice’nin kız kardeşi Hâle’nin içeri girmek üzere izin istediğini duyan Hz. Peygamber, onun sesini ve izin isteme tarzını Hatice’nin sesine ve tavrına benzeterek heyecanlanmış ve “Allahım, bu Huveylid kızı Hâle’dir!” demişti. Bu vefa duygusunu hazmedemeyen Âişe (ra.), bizzat itiraf ettiği gibi hayatında en çok Hatice’yi kıskanmış, ölüp gitmiş bir kadını ne diye hâlâ anıp durduğunu, üstelik Allah’ın kendisine ondan daha hayırlısını verdiğini söyleyerek bu duygusunu ifade etmiştir. Hz. Hatice’nin aleyhinde konuşulmasından rahatsız olan Resûlullah (s.a.v), Âişe’nin kendisini ondan daha hayırlı görmesini tasvip etmemiş, davasına kimsenin inanmadığı günlerde onun inandığını, halkın kendisini yalanladığı sırada onun, tasdik ettiğini; hiç kimsenin kendisine bir şey vermediği dönemde onun, İslâm davasını malıyla desteklediğini üstelik diğer eşlerinden çocuğu olmadığı halde Cenâb-ı Hakk’ın kendisine ondan çocuk verdiğini söylemiştir. Ayrıca onun, bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı olduğunu belirtmiştir. (Buhârî, “Umre”, 11; Müslim, “Fezâ’ilü’s-sahâbe”, 69).
İkinci örnek hanım, yakın dönemde yaşamış olan İslam’ın büyük bir komutanı, büyük bir savaşçı ve sonunda şehit olan Ömer Muhtar’ın eşidir. Ömer Muhtar, hanımı vefat ettiği zaman ağlamaya başlar. Dağ gibi sarsılmaz, yıkılmaz olan Ömer Muhtar’a neden ağladığı sorulduğunda şu cevabı verir: “Libya’yı işgal eden İtalyanlara karşı sürdürdüğüm savaşlardan her döndüğümde, hanımım evin (çadırın) kapısını girmem için yukarıya doğru kaldırarak açardı. Kendisine neden böyle yaptığını sorduğumda: “Daima başın dik durasın ve hiçbir şeyin önünde eğilmeyesin.” derdi.
Haram yemesinler diye hayvanlarının ağzını bağlayan Bediüzzaman Said Nursi’nin babası da evlatlarını haramdan koruyarak büyütmüş ve bu titiz davranışı çocuklarının fıtratına yansımıştır. Sonuçta büyük âlim Said Nursi yetişmiş ve insanlığa faydalı olmuştur.
Birbirleriyle evlenen güzel ahlak sahibi, helale ve harama dikkat eden bir çiftin yardımcıları Allah’tır. Güzel ahlak sahibi, helale ve harama dikkat eden İslami bir ailede doğup büyüyen çocuklar da elbette güzel ahlak sahibi olarak yetişirler. Bir annenin bebeğine gebeyken bile yaptığı güzel amellerin bebeklerin fıtratına yansıdığı belirtilmiştir. Sonuçta anne, bebeğinin büyümesini görmese bile onda ektiği güzel ahlak tohumları çocuğa katkı sağlamış olacaktır.
Kassam Tugaylarının sözcüsü Ebu Ubeyde’ye baktığımız zaman, bütün dünyayı ekranlara kilitliyor ve bütün insanlar konuşmasının her kelimesini, her harfini pür dikkat dinliyor. Gösterdiği cesaret ve etkili konuşmaları bütün dünyada yankı buluyor. Perdenin arka kısmında onu yetiştiren bir anne ve bir baba olduğunu hepimiz bilmekteyiz. İşte bu gizli kahramanlar da bu başarıdan bir pay almaktadırlar.
Şeyh Ahmet Yasin’e baktığımız zaman hareket edemeyen vücuduna rağmen düşmanın kalbine korku salabiliyor. Yine birçok Müslüman mücahit yetiştirerek büyük başarılara imza atıyor. Perde gerisine baktığımızda, onu güzel ahlak ile yetiştiren anne ve babasını, ona destek olan eşini ve ona yardımcı olan çocuklarını görmekteyiz. Bu başarılarında elbette ailesinin her ferdinin bir payı vardır.
Müslüman toplumunda erkekler cephede savaşmaya giderken, arkada kalan hanımları evin bütün yükünü üstlenip, ahlaklı evlatlar yetiştirmeye çalışıyorlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v) zamanındaki savaşlarda hanımlar, savaşanlara ok toplama ve yaralıları tedavi etme gibi görevler de üstlenmişlerdir.
Erkeğiyle, kadınıyla ve çocuğuyla Müslüman ailenin bütün fertleri olarak, Gazze’de savaş altında olan Müslüman kardeşlerimize yapabileceğimiz her türlü yardımı yapmamız gerekmektedir. Bizim burada onlara hayır duasında bulunmamız, maddi destek vermemiz, hayır çarşıları kurmamız, boykot düzenlememiz, mitingler yapmamız ve daha birçok faaliyetler yürütmemiz gerekir. Müslüman ailenin fertlerinin birbirine destek olmaları; erkek maddi destek verirken yanında eşinin ve çocuklarının da aynı şekilde destek vermeleri, boykot yaparken bütün aile fertlerinin aynı fikirde olmaları, Müslüman kardeşleri için birlikte dua etmeleri ve mitinglere beraber katılmaları, kısacası bütün faaliyetleri birlikte yapmaları aile fertlerinin yetişmesine de büyük katkılar sağlayacaktır.
Zilzal Suresi’nde Allah (c.c) “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onun karşılığını görür.” buyurmaktadır. Zerre miktarı dahi olsa yaptığımız bütün bu iyiliklerin, bütün güzelliklerin, niyetimize göre, Allah katında karşılığı olacaktır.