İdrak demek; anlamak, kavramak ve algılamak demektir. Üç türlü idrak vardır:
1. Gözün idraki (Görsel İdrak), 2. Aklın idraki, 3. Kalbin idraki.
Bu üç idrak, fıtratına uygun koordine edilirse, mikro evren demek olan insan; anlamlı bir hayat yaşar ve hayattan zevk alır, haz alır, tat alır.
Şimdi bu idrakleri açalım:
Akıl ve Göz İdraki
Akıl sahih olmalı ve selim olmalı. Sahih ve selim bir akıl; olayları ve olguları bir değişkenli fonksiyonlarla değil, çok değişkenli fonksiyonlarla değerlendirir, olayların ve olguların arka planını görme fırsatını elde eder.
Sahih aklın inşasında çok yönlü çabaların olması, büyük bir önem arz etmektedir. Akıl, yaratıcının insana en büyük armağanıdır. Allah’ın “gör” dediği yeri görüp, “bak” dediği yerden bakarak inşa olunan akıl, mikro evren demek olan insanı, makro insan demek olan evrene egemen kılar.
Akıl, Allah’ın en büyük ayetlerinden biridir. Allah’ın ayetlerinden biri olan aklın, yine O’nun ayetlerinden oluşan vahiyle ilişkisini koparması hem akla karşı hem de vahye karşı bir zulümdür. “Akıl göz ise vahiy de onu görmek için muhtaç olduğu ışıktır. Işık olmadan göz göremez. Tabii ki göz olmadan da ışık bir işe yaramaz.”
Sahih akıl; düşünür, analiz eder, sorgular, tetkik eder ve tasavvur dünyasındaki objeyle yaratıcı arasında varoluşsal, aktif, etken, etkin ve aktüel bağlar kurar. Bu yönüyle sahih akıl, selim akıldır. Selim akıl, “göz” fonksiyonunu icra ederken, Vahiy de “ışık” işlevini yerine getirir. Işığı olmayan bir gözün hiçbir fonksiyonu işe yaramadığı gibi, görme duyusundan mahrum bir “göz”e de ışığın yararı olmaz. Dolayısıyla, göz ve ışık birlikte anlamlıdır. Sahih akıl ve vahiy birlikte, varlık dünyasının tüm olgu ve olaylarını analiz etmede ve hayatı anlamlandırmada yegâne perspektiftir. Bu perspektifle her şey fıtrata uygun tarzda dizayn edilir. Bu perspektifte “Burhan” vardır, “Beyan” vardır, “İrfan” vardır.
Kalbin İdraki
Yaratılmışların en şereflisi, en onurlusu, en değerlisi olan insanın biyolojik tüm organları aslında benzersizdir. Bu organlar arasındaki mekanizmalar da olağanüstüdür. Bu organlar arasında kalbin yeri başkadır. Kalp; iman ve irfan gıdasıyla beslenir. Bu besin kaynakları ne kadar sahih olursa, insan da o kadar mükemmelleşir. Kemal Sayar, “Son yıllarda yapılan çalışmalar, kalbin düşündüğümüzden daha akıllı olduğunu gösteriyor. Kalp beyinden sinyal alıyor evet, ama kendisi de “Vagus siniri” yoluyla beyne bilgi gönderiyor. Beyne gönderdiği sinyallerle beynin entelektüel işlevlerini yerine getiren bölümünü uyarabiliyor veya tamamen devre dışı bırakabiliyor. Kalp,kendi hormonlarını üretip vücuda bırakıyor; beyinden binlerce kat daha güçlü bir manyetik alan yayıyor. Kalbin üzerinde yer alan kırk bin sinir hücresi, tıpkı beyin gibi yapılanıyor. Kalbin beyni, kendi dopamininis algılayabiliyor. Bu sinirsel iletici, davranışlarımız üzerinde kuvvetli etkileri olan bir bileşiktir.” diyerek kalp-beyin arasındaki koordinasyonunu açık bir şekilde ifade etmektedir.
Kalp; acımanın, merhametin, hüznün, sevdanın, imanın ve irfanın ikametgâhı iken beyin de aklın, rasyonalitenin ve düşüncenin ikametgâhıdır. Kalp ve beyin, sıkı bağlarla birbirine bağlı çok önemli iki organdır. Bu iki organı, yaratılışa uygun tarzda, ihtiyaç duydukları besinlerle dengeli bir şekilde beslersek, aralarındaki koordinasyon sağlanmış ve güçlendirilmiş olur. Kalp kırmaktan, kalp ağrısından, gönül yarasından söz edilir. Kalbin gözyaşı vardır. Bilmenin, farkına varmanın, sevmenin ayrı bir hazzı vardır. Bilmek, bilinmek, fark etmek farklı bir zevk tattırır insana.
Sayar, “Duyularımız için kalp, esaslı bir metafordur. Kalbin bilimi ilerledikçe, metafor hakikate dönüşebilir. Kalbin bilgeliği, hatırlamaktır:Kaybedileni, unutulanı, görmezden gelineni hatırlamak… Som akıl, insana kılavuzluk edemez. Böler, ayırır, çözümler. Bütünü göremez, yapısı gereği böler ve ayrıştırır. Belki de insan bir yetimdir. Kaybettiği kutsalın açlığıyla kıvranan bir yetim…” diyerek, kalbin esas fonksiyonunu ortaya koymaktadır.
İçinde yaşadığımız bu bunalımlı ve buhranlı çağda, görsel idrak öne çıkarılmakta, aklın ve kalbin idraki ıskalanmaktadır. Aklın ve kalbin idrakinin ıskalandığı, ötelendiği ya da yok sayıldığı bir devirde; insanların sağlıklı düşünmesi, mutlu ve müreffeh bir hayat yaşamaları mümkün değildir. Akıl ve kalbin idraki yok sayılırsa, türlü ruhsal hastalıkların, bunalımların başlaması mukadderdir.
Görsel idrak; aklın ve kalbin idrakiyle uyumlu bir şekilde bütünleşirse, hayat anlamlı olur. O zaman, sağlıklı düşünmekten, mutluluktan, huzurdan söz edilebilir.
Mevlana’nın pergel metaforunu (mecazını) esas alarak, bir ayağı hakikat üzerinde, diğer ayağı bütün bir evreni dolaşarak, bütün güzellikleri, iyilikleri ve doğruları bir araya toplayarak evrensel değerler manzumesini oluşturmak durumundayız. Evrensel bakış açısı, zihinsel fonksiyonlarımızın evrensel değerlerle buluşmasını ve örtüşmesini sağlar. Çünkü bizler, bu evrenin çocuklarıyız. Evrenin evrensel değerleriyle buluşmamız, bizlere zenginlik katar.
Kadim medeniyetimiz, bütünü görme üzerine inşa olunmuştur. Aklın idrakinin hakkını teslim eden, görsel ve kalbî idrakin hakkını veren bir medeniyettir. İnsanlık, yitirdiği bu medeniyetin ıstırabıyla kıvranmaktadır. İslam medeniyet tasavvurunda, her bir insana saygınlık ve değer biçme vardır. İslam medeniyet tasavvurunda bütünsel bir yaklaşım söz konusudur. Bu bütünsel yaklaşım tarzı, bizim ve bütün bir insanlığın hakikatidir. Parçalanan hakikat, hakikat değildir. Bütün insanlığın kurtuluşu olmayan bir kurtuluş, hiçbirimizin kurtuluşu olamaz. Aklın, gözün ve kalbin idrakinin fıtrat doğrultusundaki inşası, insanlığa yepyeni bir medeniyetin kapısını aralar.
Bu çerçevede sorumluluğumuzun gereği olarak yapmamız gerekenler vardır: Zamanımızı ilimle, bilgiyle; zihnimizi tasavvur, hikmet ve irfanla; kalbimizi iman ve sevgiyle, ruhumuzu manevi değerlerle buluşturarak rol model olmak durumundayız.
Günümüzde en çok ihtiyaç duyulan şey, dört başı mamur böyle bir insan modeli inşasıdır.
Rol model insanın yaşadığı bir hayat tarzı vardır. Bu “hayat tarzında” hayat vardır, güzellik vardır ve “benmerkezci” anlayış değil, bütün toplumsal katmanların yararını esas alan “biz merkezci” anlayış vardır. Hikmet, irfan ve tasavvuru esas alan bir dil ile, diğergâmlığı, fedakârlığı, toplumsal yararı, samimiyeti, sadakati, güveni inşa eden asil bir duruş; bütün bir insanlık için hava gibi, su gibi bir ihtiyaçtır. Bu bilinçte olanlara selam olsun. Temennimiz odur ki, bu bilinçte olmayanlar bir an önce bu bilince ulaşarak onun ab-ı hayatından kana kana içsinler. Bu bilinç, bütün bir insanlığın ortak değeri olsun.
Günümüz dünyasında görsel idrak öne çıkarılmakta; aklın ve kalbin idraki yok sayılmakta ya da ötelenmektedir. Bu doğru bir yaklaşım tarzı değildir. Bu üç idrak, birlikte anlamlıdır. Bu üçü birlikte hakikati oluşturur. Bu bütünsel hakikate hep birlikte sahip çıkmak durumundayız. Görsel idrakin tek başına esas alınması ve aklın idraki ile kalbin idrakinin yok sayılması, olayların ve olguların arka planını görmekten, anlamaktan ve kavramaktan yoksun bir yaklaşım tarzı olur ki, bu bizi hayatın gerçeklerinden uzaklaştırır.
Görsel idrak; aklın ve kalbin idrakiyle anlamlıdır.