İşte yaklaştı kalplerin sevinci… Ruhun ve bedenin kul olduğunu hatırladığı mübarek ayın gölgesi düştü üzerimize… Biz iki ay önceden hazırlık yapsak da gelişine, aslında önceki seneden dua etmiştik, “Bizi gelecek Ramazan’a da kavuştur Allah’ım!” diye. Artık hazırlığımızın meyvesini alma vakti.
Ramazan deyince, sahur gelir aklımıza içinde birçok bereketi taşıyan. Teravih gelir hani yavaş yavaş huşu ile kılınan. Gece yanan ışıklar gelir aklımıza, müminlerin gönüllerindeki kandil de yanıverir birden. Okuduğumuz Kur’ân harflerinin şahit olduğunu hissederiz…
Sonra iftar öyle bir bekleyiş ki akşam olacağını biliriz ve ilk suyu yudumlarken şükür düşer dilimizden, kâinatın sahibi izin vermezse bir damla dahi içemediğimizi anlarız, kulluğu idrak ederiz aslında… Uzun zamandır susadığımız şeyin aslında su olmadığını anlarız. Susadığımız ilimdir, sükûnettir, gece namazıdır, kalbin yenilenme mevsimidir aslında… Kış bitmiş de beklediğimiz bahar gelmiştir. Misafirlerimiz olur misafirliklere gideriz ve Peygamber Efendimizin bize öğrettiği şu duayı ederiz onlar için: “Yanınızda oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin ve melekler size dua etsin.”1 Aynı zamanda sanki cennete bir adım daha yaklaşırız: “Her iftar vaktinde Allah tarafından cehennemden azat edilenler vardır ve bu her Ramazan’ın gecesinde böyledir.”2
Bir de itikâf var; günahlardan uzak, tüm hayırları içinde barındıran itikâfımız. Bir saat bile olsa niyet edip gayret ettikçe evdeki veya dışardaki hangi meşguliyet bizi bu hayırdan alıkoyar ki? İşte tüm bunların yanında Kadir gecesini de barındırır içinde. O gece ki bin aydan hayırlıdır; kapında duran arabadan, içinde olduğun evden, sahip olduğun her şeyden daha değerli ve kıymetlidir ama tabi o şuur ile son on gecede gülü arayan bülbül misali olursan bunun hissedersin onu… Ramazan ayı sayılıdır, ardında bayram vardır. Bayram eder, bize ibadet etme gücü veren Allah’a şükrederiz… Yine duamız ile bitiririz bu güzel zamanı; Ey bizi Ramazan’a kavuşturan Allah’ım! İtaat üzere kalmayı ve rızana ulaşmayı nasip eyle!
Kaynakça
1) Dârimî, Savm, 51. 2) İbn Mace, Siyâm, 2.