Kimileri İslam’a en içten ibadetleri nispet ederken cihadı yakıştırmadı!
Kimileri camiyi hayatın en merkezi konumunda tutup İslam’la ve Müslümanlığıyla övünürken siyaset yapmayı İslam’a yakıştırmadı!
Kimisi sadakayı, zekâtı sosyal hayatın düzeni olarak sayarken şeriatın kendi hükümlerinin olmasını garipsedi ve çağ dışı gördü!
Halbuki, Allah’ın dini İslam, kendi heva ve heveslerine göre dini şekillendirmek isteyenlerin sapık anlayışlarından münezzeh olup Allah tarafından Kuran ve Sünnet merkezli kılınmış ve gündelik hayatın hiçbir anını ıskalamayacak şekilde indirdiği ve tüm insanlar için uygun gördüğü dindir.
Allah, Peygamber Efendimizi (sav) son nebi ve elçi olarak tayin edince onu en açık ve anlaşılır kitap olan Kur’an-ı Kerim ile de destekledi. O Kur’an ki her şeyin anahtarı; hayatın her yanını, irili ufaklı tümüyle kuşatan muntazam bir dinin kitabıdır. Ayette belirtildiği gibi bu kitap her şeyin cevap bulduğu mercidir: “Biz Kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.” (Nahl, 89)
Kur’an’ın genel olarak buyurduğu konuları Peygamber Efendimiz (sav) de hadis ve sünnetleriyle ayrıntılı şekilde müminlerin hayatlarına işlemiş, onlara doğru yolda rehberlik etmiştir. Diplomasiden yargıya, devlet başkanlığından memurluğa, aile reisliğinden bekçiliğe ve daha konuların nicesi…
Belki en garipsenecek olan ve İslam’ın kural ve kaide belirtmekten çekinmediği alanlardan bir tanesi de görgü ve nezaket kurallarıdır. Âdâb-ı muaşeret diye tabir edilen konular, yani temizlik, tuvalet, banyo âdâb-ı, oturup kalkma, konuşma âdâb-ı vs. tüm bu konularda da en doğru sözü söylemeye elbette ki layık olan İslam’dır. Allah’ın uygun gördüğünden daha güzeli olabilir mi hiç?
Aile içindeki görgü kuralları, ziyaretlerde veya bir yere konuk olduğumuzda takınmamız gereken davranışlar, hasta ziyaretleri, taziye ve baş sağlığı dileme, sohbet ve ders dinleme âdâb-ı, son olarak da nikah düğün tebrikleri gibi konuları ele alan ve Suriyeli Alim Abudlfettah Ebu Gudde’nin kaleminden çıkan, Türkçe’ye “Hayatın İçinden Görgü ve Nezaket” ismiyle kazandırılan eser, bu konuyu enine boyuna ele alıyor.
İslam dini, insanlar arasındaki ilişkileri pekiştirmek, sosyal hayatı canlandırmak, iç içe bir toplum meydana getirmek gibi birçok yararı olan insanlar arasındaki ziyaretleşmeleri, buluşmaları, akrabalık bağlarını güçlü tutacak oturumları, arkadaşlıklar kurmayı ve tüm bunları sağlıklı bir şekilde sürdürmeyi çokça teşvik etmektedir. İslam, ısrarla bu hususlara teşvik ederken bir o kadar da bunu yapanlara ayetler ve hadisler yoluyla birçok vaatte bulunmakta, insanları başıboş bırakmayıp bir kurallar bütünü içerisinde rehberlik etmektedir.
Aslına bakarsak, bununla beraber dinimizin bu değerleri belli kurallar çerçevesinde ele almasının ne kadar isabetli olduğunu fark ederiz. Çünkü bahsettiğimiz hususların hepsi toplum yapısının ve sosyal hayatın en temel dinamiklerini oluşturmaktadır.
Mademki toplumu inşa eden ve sosyal düzeni kurup insanlar arasındaki ilişkileri yaşanılır kılan şey bu değerler örgüsüdür o halde bizim, basit görünen ama aslında çok mühim olan bu değerleri yaşamamız, yaşatmamız ve bizden sonraki nesillere hakkıyla miras bırakmamız icap eder.
Küçüklerimizin ya da yeni nesillerimizin terbiye ve edeplerine dair yaptığımız eleştirilerin çoğunun temelinde hep bu problem yatmaktadır. Bu sorunun asıl nedeni bahsettiğimiz değerler üzerine kurulan bir eğitimden yoksunluktur. Yaşken eğilen ağaçları, yani evlatlarımızı bu şekilde yetiştirecek olursak topluma daha faydalı fertler kazandırmış olur, bu sorunun üstesinden de gelmiş oluruz.
Bir ağaç düşünün. Bir bahçede yetiştirilmiş olsun ama ne aşılanmış ne de budanmış, öylece kendi haline terkedilmiş. Böyle bir ağacın başka insanların bahçelerine veyahut da tarlalarına sarkmasına engel olamazsınız; belki bu şekilde sürmesi yani başkalarının arazisine girmesi, sizin komşuluk hukukunuzu zedeleyecek, insanlar nezdinde kötü anılmanıza sebebiyet verecektir.
Kişi; başkalarıyla, eşi, dostu, arkadaşları, yakın akrabaları ve çevresiyle bir ilişki içerisindedir. İnsanoğlunun bunlardan soyut bir hayatı düşünülemez. Bu ilişkilerde nelerin nasıl yapılacağını öğrenmek, öğretmek ve uygulamak elbette ki en önemli vazifelerden ve sorumluluklardan bir tanesidir.
Selam nasıl verilir, tokalaşma nasıl olur?
Misafir ağırlama ve konukluk âdâb-ı nasıl olmalıdır?
Kapı nasıl açılır ve nasıl çalınır, sahabeler bunları nasıl yapardı?
Her biri İslam’ın bir şiarı olan bu kuralları öğrenmek küçüğü büyüğüyle, kadınıyla erkeğiyle herkese gereklidir. Çocuklarımıza bir şeyler öğretirken bu eserin bizlere, bu ağır sorumluluğumuzda çok faydalı olacağına inanıyorum.