Hamas mücahitleri Aksa Tufanı Operasyonu’nu gerçekleştirdikten sonra her zaman dillendirildiği gibi inkarlarını yine bilinçli bir şekilde sürdüren ve konuya ısrarla cahilce gözlüklerinden bakan bir kesim, aslı astarı olmayan bazı iddiaları gündeme getirdi. Hatta ilk saatlerde takipçi sayısı bir hayli fazla olan bazı karşıt görüşlü sosyal medya fenomenleri Müslümanların gurur duyması gereken bir taarruz harekâtına çamur atılmasına ve insanların olaya şüphe nazarıyla bakmasına sebep oldular. Zaten her ne vakit Müslümanlar kafirlerle bir mücadeleye girse bu tür insanlar hep aynı teraneyi çalar ve akılları bulandırarak halkın vicdanını harekete geçmesin diye engellemeye çalışır; böylece Müslümanlara kadınıyla, çocuğuyla ve yaşlısıyla yapılan katliamlara ses çıkarılmamasına neden olurlar. Bu güruhtan kimisine göre, bizim devlet olarak kendi işimize bakmamız gerekir ve yaptığı hatalardan dolayı çeşitli eziyetlere maruz kalan bir halk için yapabileceğimiz bir şey olamaz. Bir bakıma bu halk hatalarının cezasını çekiyordur. Bu kimselerin en başta geleni, “Filistin halkı topraklarını kendi elleriyle sattı” ithamından tutun ta “Osmanlıya ihanet ettiler”, “Filistin direnişi sivillerin ve çocukların ölmesine sebep oluyor” türünden iddialarına varıncaya dek birtakım söylemleri ve çeşitli iddiaları sürekli olarak tekrarladıklarını hep birlikte müşahede ediyoruz. Bu arada biz bu meseleleri tartışıp dururken her yeni doğan günle ve geçen saatte Filistinli bir Müslümanın evi işgal ediliyor, zorla evinden çıkarılıyor; vatanından, toprağından sürülüp kamplarda yaşamaya mahkûm bırakılıyor. Ayrıca Mescid-i Aksa’nın altı her geçen gün biraz daha oyuluyor, gün geçtikçe yıkılma ihtimali daha da yükseliyor. Yani anlayacağımız, tabir de yerindeyse bu tür abes mevzularla iştigal et(tir)mek Siyonist ve İşgalci İsrail’den başkasının işine yaramıyor.
Tüm bu iddialara ve daha fazla konuya netlik kazandırması bakımından Ahmet Varol’un, Filistin Hakkında Yanılgılar kitabını okumaya değer buluyoruz. Kitap, birçok insanın kafasını karıştıran ve bulandıran, kimilerine “Ah be Filistin halkı! Neden bunu ettiniz kendinize?” dedirterek yapılan zulümlerin Filistinlerin öz hatasından kaynaklandığını düşündürten ve onları olaya sözüm ona temkinli yaklaşmaya iten bu iddialara tek tek temas edip ikna edici bir üslup ile cevap veriyor. Kitabın ana konu başlıkları üzerinden bu iddialara verilen yanıtları biz de tahlil etmeye çalışacağız.
Kitabın “Giriş” Bölümü
Kitap, Giriş kısmında, bazı yanlış kanaatlerin ve yanılgıların duruşumuz ile tavrımızı ne kadar çok etkilediğinden söz ediyor ve aslında kimin yanında hangi durumda niçin bulunmamız ve kimin karşısında durmamız gerektiğini açıkça belirtiyor. Nitekim doğru olduğunu düşündüğümüz duruşu sergilemekten alıkoyan bu tür yanlış yargılar ve ön kabuller çoğunlukla bizde, sorumluluklarımızı yerine getirme hususunda bir gevşekliğe de mahal veriyor. Burada yalınlıkla ifade edildiğine göre Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasında bir ayrılık çıkarsa adil ve hak sahibi olduğu müddetçe Müslümanların safında bulunmamız gerekir. Bu konuda İslami hassasiyeti olmayanlara bunu anlatabilecek değiliz. Zira Allah için düşünmeyen birine Kur’an’dan sabit bir delil getirsek de Müslümanların yaptığını yanlış görecektir. Dediklerimiz Müslüman kimliğini kuşanmaya, Kur’an ile ahlaklanmaya ve Allah’ın razı olduğu görüşü benimsemeye ve vicdanı rahatlatılmaya muhtaç Müslümanlar için geçer sözlerdir.
Filistin Neresidir?
Filistin ile ilgili yanılgıların en başta geleni ve belki de en kritik öneme haiz olanı Filistin’in sınırlarının nereden başlayıp nerede bittiği ile ilgilidir. Filistin’in tarihini bilmediği halde ahkam kesenlerin gündemde kol gezdiği bir vakitte bu konuyu açmanın ve açıklamanın yerinin olduğu kanaatindeyiz. Zira üzerinde konuşulan konu olan Filistin’in neresi olduğunu ve tarihinin nereye dayandığını bile bilmeme gibi bir kusur var ortada. Evvela bu eksikliği gidermek gerekir.
Filistin, Şam diyarının güney batısında yer alan bölgenin tarihi ismidir. Burası da İsrail’in işgal altında tuttuğu ve Ürdün’ün batı kesimini kapsıyor. Tekrar belirtelim ki bugün İsrail olarak bilinen ne varsa hepsi işgal neticesinde oluşmuştur. Dünyanın değişik yerlerinde dağınık halde bulunan Yahudileri bir araya toplama fikri 1897 Basel Kongresi’yle dillendirildi ilk kez. Daha sonra İngilizler işin içine dahil oldu ve bu bölgeye aslında dini bir hüviyeti de bulunmayan Siyonist Yahudileri toplamaya başladılar. Nazilerin katliamları öncesinde 1933 yılında buradaki Yahudi nüfusu 180 bin iken 1945’te bu sayı 800 bine ulaştı ve 1948’de sözde “İsrail” devletini kurdular. Halbuki buranın yerlileri değildiler. Gasp, işgal ve öldürme yoluyla Filistin topraklarına el koymaya devam ettiler. Daha sonra bugüne kadar işe yarar bir işe girişmeyen BM de sözde hadiseye müdahale ederek İsrail’i buranın asli bir unsuru gibi gösterip en bereketli ve verimli toprakları Filistin’i ikiye bölecek biçimde kendine peşkeş çekti. Siyonistler 1967 Haziran Savaşı’nda Filistin’in etrafındaki Arap ülkelerle göstermelik bir savaşa girip kalan toprakları da işgal etti. Siyonizm’in, Ortadoğu’nun bağrında bir devlet yapısını alması için ellerinden geleni yapan uluslararası güçler, söz konusu Filistin ve devlet hakları olunca üç maymunu oynadılar. Tüm bunlara rağmen Filistin direnişi tüm unsurlarıyla “nehirden denize” idealini halen sürdürüyor ve İsrail’in önündeki en büyük engeli teşkil ediyor.
BM ve diğer uluslararası güçler ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar ve bu toprakları bölmeye çalışırlarsa çalışsınlar biz yine de bilmeliyiz ki bütün bu topraklar “Filistin” ismiyle bir bütündür, İslam toprağıdır ve parçalanmayı kabul etmez. Tarihi gerçeklerle uyumlu olan tek husus budur. İsrail denilen sözde yapı ise buranın asli bir unsuru olmayıp bu topraklara işgal yoluyla sonradan girmiştir. Ve inşallah gidicidir.
Filistinliler Topraklarını Sattılar mı?
Temel amacı Müslüman halkların Filistin davasına ilgilerini zayıflatmak ve Filistin halkının mağduriyetine bigâne kalmalarına sebep olmak olan “Filistinliler topraklarını sattı” iddiası gündeme en sık getirilen antipropaganda malzemelerinden biridir. Yazar bu iddianın ne kadar mantık dışı olduğunu ve çürük olduğunu kanıtlamak üzere on bir madde serdediyor kitapta. Bu maddeler altında; aslında “Filistinler topraklarını sattı” iddiasını destekleyecek nitelikte bir satım işleminin olmadığı, aksine belki 1900 öncesinde olan mevzubahis toprak satışının çok cüzi olduğu ve bunun da daha çok dönemin şartları itibariyle gerçekleştiği, bölgede Yahudi göçü artış gösterdiğinde Yahudilere toprak satışının durdurulduğu ve yasaklandığı net şekilde ifade ediliyor. Tarihi gerçeklere vurduğumuzda hiçbir şekilde doğru olmadığı anlaşılacak bu Siyonist propaganda Müslüman ülkelerde sürekli kullanılan bir araç işlevi görüyor. Müslüman ülkelerde halk arasında bu propagandayı yayan Siyonist taraf, Avrupa ve Amerika’da da Filistin’in boş bir arazi ve çölden ibaret olduğunu, kendilerinin buraya girip oraları ihya ettiğini dolayısıyla da bu toprakların kendisine ait olduğunu söylüyor. (Sayfa 57-70)
Filistinliler Osmanlıya İhanet Ettiler mi?
Yazar bu hususu da Filistinlilere atılan en büyük iftiralardan biri olarak sayıyor ve izaha gerek bırakamayacak netlikte şöyle diyor: “Burada Suud ailesinin öncülüğünde Hicaz bölgesinde çıkarılan Vehhabi isyanları, Mekke Şerifi ve bugünkü Ürdün Kralı Abdullah’ın dedesinin dedesi Hüseyin’in İngilizlerle işbirliği yaparak gerçekleştirdiği ihanet, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa ile oğlu İbrahim Paşa’nın ihanetinden kaynaklanan gelişmeler, Yemen isyanları ve Arabistanlı Lawrance’ın kandırdığı birkaç kabilenin çıkardığı isyanlar hep birbirine karıştırılıp çorba yapılarak toptan Filistin halkının üzerine yükleniyor. Oysa bu ihanetlerle Filistin halkının hiçbir ilgisi yoktur ve tarihi incelerseniz Osmanlı’ya karşı bir Filistin isyanından söz edildiğini göremezsiniz.” (Sayfa 70)
Filistin Mücadelesi Bir Terör müdür?
Batının, zihnimizdeki algıları teker teker yıkıp yerlerine yenilerini yerleştirmesi onun var olagelen ve bitmek tükenmek bilmeyen bir hamlesidir. Bizim referansımız rabbani ve ilahi kaynaklı olan Kur’an ve Sünnet; onlarınki ise kendi heva ve hevesleri, dünyalık arzuları, uyguladıkları zulüm ve haksızlık sistemleri olunca doğal olarak bizim adalet dediğimize onlar zulüm ve insafsızlık, şeriat dediğimize gericilik ve çağdışılık, cihat dediğimize de terör demeleri çok tabiidir. Konunun arz ettiği ehemmiyetten hareketle Yazar Ahmet Varol, kitabın “İsimler ve Kavramlar” başlığında bize dayatılan terimler yerine bir Müslümana yaraşır ifadeler kullanmak gerektiği noktasında oldukça önemli detaylara yer veriyor.
Batı ve onun başını çeken İngilizler ve ABD, Siyonist Yahudileri İslam topraklarına getirip kanla, zorbalıkla, kinle ve zulümle insanların topraklarını ellerinden alıp İslam coğrafyasına fitne tohumu ektiler. Bu zulme başkaldıran ve topraklarının ellerinden alınmasına rıza göstermeyip eline silah alarak cihada girişen Müslümanları terörist olmakla suçladılar. Öte taraftan açık bir şekilde uluslararası hukuka, insani her türlü değere muhalif olan İşgalci Siyonistlere çıtlarını bile çıkarmadılar. Bugün bile görmekteyiz ki Batının repertuvarında İslami Direniş Hareketi HAMAS bir terör grubu olarak addedilirken, iki aylık bir süre zarfında üçte biri kadınlardan, üçte biri de çocuklardan oluşan 15 bin insanı (belki çok daha fazlasını) katleden İsrail ise kendini savunan mağdur taraf oluyor. Burada aklıma Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in şu meşhur sözü geldi: “Bunu hiç unutma evlat! Batı hiçbir zaman medeni olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.”
Bu başlıkta yazar birçok İslami platformun Filistin topraklarındaki cihadın farz oluşuna dair belirttikleri kanaatleri topluyor ve İsrail’in tek metodu olan şiddet ve saldırı adımlarına karşılık, onun anladığı tek dil olan direniş, silah ve güç kullanma yolunu kullanmanın gerekliliğini vurguluyor. Hakikatte de bugün işgalcileri korkutabilen ve yaptıklarına mâni olacak ne uluslararası bir yaptırım gücü ne de Arap ve Müslüman ülkelerin herhangi bir kuvveti mevcut; işgali ve öldürmeyi huy edinmiş katil Siyonist oluşumu durduran asıl ve yegane güç İslami Direniştir.
Yazar, son olarak Siyonist propagandalara aldanıp Filistin halkının mücadelesine kara çalıp terör olarak yaftalayan her kim varsa onun, İsrail’in zulmüne dolaylı yoldan destek olduğunun altını çiziyor. Zira bu yaftalamadan güç ve cesaret alan hakiki terör şebekesi Siyonizm, Müslümanlara daha sert biçimde zulümler uygulamakta ve onların evlerini yakıp yıkmaktadır.
Filistinliler Neden Şehadet Eylemlerine Başvuruyorlar?
Bir önceki başlıkta kavramların, referans aldıklarımızın farklılığından ötürü bizimle Batı zihniyeti arasında ne kadar farklı şekilde algılanabileceğini kitaptan alıntılayarak aktarmıştık. Bu örneklerden birini de istişhad (şehadet) eylemleri teşkil ediyor. Şehadeti ve şehit olmanın faziletini bilmeyen birisi, İslami değerler ve kutsallar için canını feda etmek üzere tehlikelere göğüs geren ihlaslı bir mümini, dünyalık sıkıntılarından bunalmış ve varlığının hakikatini kavrayamayıp kendini öldürmeyi, sıkıntılarından kurtulmanın yolu olarak gören biriyle karıştırması gayet tabii olur.
Ahmet Varol, bu başlıkta istişhad eylemlerinin İslam tarihi boyunca Müslümanlar nezdinde bilinen bir fiil olduğunu ve bunun ölçütlerimiz Kur’an ve Sünnete uydukça fıkhi açıdan bir probleminin olmadığını delilleriyle beraber ortaya koyuyor.
Literatürlerinde şehadet kavramı olmayan Batılılar Müslümanların cihat esnasında şehit olmayı arzulayarak gerçekleştirdikleri eylemleri intihar olarak isimlendiriyorlar. Onların, basında ve medyada yaydıklarına sazan gibi av olan birtakım kişiler de sözüm ona hemen “mademki intihar haram bu insanlar neden bunu yapıyorlar” diye söylenmeye başlıyorlar. (Sayfa 83)
Detaylıca anlamak üzere kitabın bu kısmı okunabilir, bununla birlikte son olarak şunu söylemek istiyoruz: Bu eylemlerin İşgalci Siyonistleri zor duruma düşürdüğü, dışarıdan insan getirmeye çalışırlarken bu eylemlerle planlarının ellerinde patladığı ve tersine bir göçün yaşandığı da bilinen stratejik bir kazanımdır.
Neden Filistinliler Öldürülüyor ve Siviller Kimlerdir?
Öncelikle şunu söyleyeyim, bu kitabı okumadan evvel benim kafamı da en çok karıştıran meselelerden biri olan sivillerin öldürülmesi hususu bu kitap vesilesiyle gerçek manada tam bir netlik kazandı.
“Ölen siviller kimlerdir?” diye daha iyi anlamak için işgal sürecini şöyle bir hatırlayalım: İlk olarak gerek Müslüman gerekse gayri müslim olan buradaki Filistinli insanlar Siyonist Yahudilerin askerleri ve sivilleri tarafından evlerinden çıkarılıyor ve evleri gasp edilerek ellerinden alınıyor daha sonra da yurtlarından cebren çıkarılıyorlar. Ardından buralara sözde Yahudi siviller getiriliyor ve birinden zorla alınmış olan o toprak, kendilerine mülk olarak veriliyor. Kendilerinin adını yerleşimci olarak koyduğu ama salt işgalci olan bu sözde “siviller” de hiç fütursuzca gelip yerleşiyorlar. Nitekim bu “siviller” gelmezse Siyonistlerin hedefleri gerçekleşmemiş olacaktır. Dolayısıyla Büyük İsrail idealine erişmek için bu “sivillerin” işgal edilen topraklara gelip yerleşmesi bir zaruriyet mesabesindedir. Bir de haya etmeden kendilerini “yerleşimci” diye niteliyorlar.
Yazar Ahmet Varol, maddeler halinde “sivil” Yahudilerin denildiği gibi, aslında sivil olmadıklarını ortaya koyan ve çağımızın tanınmış alimlerinin imzasını taşıyan “Şeriat alimlerinin Filistin toprağındaki istişhadi eylemlerin meşruiyeti hakkındaki fetvaları” başlıklı fetvayı delil olarak getiriyor ve ilk maddede buraya yerleşen Yahudilerin, İslam Şeriatı nazarında kafir, düşman ve gasp edici konumda olduğunu ifade ediyor.
Savaşa ve işgale katkısı olan sivillerin öldürülmesinin dinen cevazı olduğunu alimlerin fetvalarıyla yazar zaten veriyor ancak mekânın sahibi Filistinlilere bunca haksızlık ve zorbalık yapılırken, “sivil” İsraillilerin bundan memnuniyetleri ve zulümlere dahli ortada iken hangi vicdan inkâr edebilir? Ayrıca bugüne kadar öldürülen Filistinli sivillerin sayısı ile işgalcilerin kendilerinden öldürüldüğünü söylediği sivillerin ve çocukların sayısını bir karşılaştıralım! Ne göreceğiz bakalım. Bir yanda topraklarını savunurken öldürülen masum insanlar diğer tarafta ise haksız bir gaspın ve işgalin aracı olmaktan vazgeçmeyen “sivil” Yahudiler. Hangisi daha sivil acaba?
Çocukların Öldürülmesi!
Siviller öldürülüyor iddiası dillendirildikten sonra Filistin’de sivil kavramının olmadığı ispat edildikten sonra propagandacılar bu kez de “ama çocuklar öldürülüyor” iddiasına sarıldı. Yazar Filistin cihadına yönelik bu iddianın vakıadan değil bir varsayımdan ileri geldiğini belirtiyor. Yani, “Bu eylemlerde çocuklar da ölebilir” varsayımından yola çıkılarak itirazda bulunuluyor. Yazar burada İslami ölçülere göre savaş hallerinde çocukların ölmesi durumunu alimlerin verdikleri fetvalarla açıklığa kavuşturuyor.
Burada durup konuyu daha anlaşılır kılmak üzere bir misal verelim: Farz edelim ki bir insan tarlasında çalışıyor ve az sonra yanında çocuğu olan eli silahlı, gözü dönmüş bir başkası gelip çalışan bu kişiye tarlasından çıkmasını, artık burada bir şey ekip biçmemesini ve tarlanın da bundan sonra kendisine ait olduğunu iddia etti. “Öyle şey mi olur” filan derken bir kargaşa çıkar ve birbirlerinin boğazına yapışırlar. O arada da bir şekilde tek suçu aslında orada gasıp babasıyla beraber bulunmak olan o çocuğa bir zarar isabet etti. Burada suçlu kimdir sizce?
Evet çocuk ölümlerinin ne kadar acı olduğu apaçık ortada ancak görüldüğü kadarıyla Filistin’de cereyan eden hadise de bundan ibaret. Filistin, Filistinlilerin toprağı ve İşgalci Siyonistler buraları zorla ellerinden almaya çalışırken arada savaş hukukuna göre öldürülmemesi gereken çocuklar da istenmeden ve kesinlikle hedef alınmadan zarar görebiliyor. Bunun tek suçlusu ise onu orada ısrarla tutan ve oraya yerleştiren İşgalci Siyonistlerdir.
Filistin Cihadının Stratejik Yönü
Filistin direnişinin maruz kaldığı eleştirilerden bir tanesi de yapılan eylemler her ne kadar haklı gerekçelerle yapılsa ve bu eylemlere ilkesel açıdan bazı dayanaklar bulunsa da stratejik yönden hatalı olduğu yönündeki ithamlardır. Bu eleştirilere göre yapılan eylemler dünya kamuoyunda tenkitlere sebebiyet vermekte ve Filistinlilere yapılan zulmün dozajının artmasına, daha fazla insanın ölmesine yol açıyor. Kitabın yazarı bu eleştirileri de şu sözlerle değerlendiriyor: “Oysa olaya stratejik yönden yaklaşanların o eylemlerin stratejik hedeflerini de bilmeleri gerekirdi. İnsanların bazılarının gözleri miyop hastalığına yakalandığı gibi bazılarının da zihinleri bu hastalığa duçar olabilmektedir. Yani uzak hedefleri göremediklerinden hemen önlerine çıkan gündelik olaylara bakarak hüküm vermeye kalkışıyorlar. Oysa her şeyi gündelik sonuçlara göre ele alacak olursak, Allah korusun, cihadı bile gereksiz görme aşırılığına düşebiliriz. Çünkü her cihatta mutlaka birtakım musibetler, zararlar başa gelecektir.” (Sayfa 117)
Daha önce de ifade edildiği üzere, Siyonistlerin emellerinin önündeki en büyük engel Filistin İslami Direnişidir. Eğer bir direniş olmasaydı ve Yahudiler istedikleri gibi davranabilselerdi belki bugün Gazze’deki direnişin başından geçenleri değil Ürdün’ün topraklarına musallat olan İsrail’den bahsediyor olacaktık. Ya da Türkiye’nin güney bölgelerini sınırlarına katmak isteyen bir İsrail’den söz edecektik. Siyonistlerin “Büyük İsrail” idealinin sınırları içinde etrafındaki devletlerin bulunduğunu hatta Türkiye’nin doğu ve güneydoğu kısımlarını da içerdiğini herkes biliyor. Dolayısıyla bir yerde bu işgale dur demek gerekiyor ve bunu yapmamız bizim üzerimize farzdır. Hatta yazarın da ifade ettiği gibi, eğer Filistinliler topraklarını korumak için bir direnç göstermeselerdi diğer Müslüman ülkelerinin bu direnişi göstermeleri gerekirdi. Tekrar altını çizecek olursak, Siyonistlerin önünü kesen en büyük engel Filistin’deki cihattır.
Hülasa
Yazar Ahmet Varol, Filistin Hakkında Yanılgılar isimli kitabında birçok insanın aklını karıştıran ve zihninde bir netliğe kavuşmamış olan yukarıda anlattıklarımız ve burada değinemediğimiz çoğu konuya enine boyuna temas ediyor.
İşin doğrusu bir konuya karşı takındığımız tavrı en önemli ölçüde etkileyen şey o konu hakkındaki kuşatıcı ya da sınırlı bilgi dağarcığımızdır. Hal böyle iken bizi bir hayli fazla ilgilendiren Filistin meselesine kayıtsız kalmamız düşünülemez.
Filistin Hakkında Yanılgılar kitabının bir kısa içerik taramasını yaptık. Kitabın değerlendirdiği daha pek çok konu var ancak hepsini doğal olarak ele alamadık bu yazımızda. Konuyla alakalı daha detaylı malumatlara erişebilmek adına birtakım kitapların isimlerini içeren listeler zaman zaman paylaşılıyor. Bu kitaplardan bir kısmı okunarak dünya gündeminin en önemli ana başlığı olan Filistin direnişi ile adım adım ilerleyen işgalin tarihi hakkında kapsamlı bir bilgi birikimine kavuşulabileceğini ümit ediyoruz. Vesselam.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?