“Cennet, annelerin ayakları altındadır.”1
Sonsuz nimet, sonsuz saadet cennet. Kurtuluş menzilimiz, ebedi istirahathanemiz, müminlerin dünya hayatında yaşadıkları tüm zorluklara rağmen ilahi rıza doğrultusunda gösterdikleri sabır ve sebatın mükâfatı. “İşte onlar için altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup dayanırlar. Bu ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeridir!” (Kehf, 31) Ve daha nice nimetler ve lütuflar. Tüm bu nimetler annelerimizin ayakları altına serilmiştir. Çünkü bu nimetlere bizleri götürecek olan yine onlardır.
Her canlının (insan-hayvan) hayatında, dünyaya geldiği andan itibaren ona yol gösteren, onu eğiten birileri olmuştur. Bu bazen annelerimiz bazen öğretmenlerimiz, bazen hocalarımız ve bazen de toplumun kendisi olmuştur. Çünkü her canlının hayatını devam ettirebilmesi için eğitim ve öğretime ihtiyacı vardır. Eğitilmeyen her canlı ise hem kendisine hem de çevresine zarar verip hayatı yaşanmaz hâle getirmektedir. Özellikle insanoğlunun eğitimi diğer canlılardan çok daha önemlidir; çünkü insanoğlunun hayatı yalnızca dünya hayatı olmayıp önünde sonu gelmeyecek bir ahiret hayatı vardır.
Bundandır ki genel manada eğitim, bir insanın duygusal, bedensel, zihinsel olarak sahip olduğu yeteneklerini belirlenen amaçlar doğrultusunda geliştirmesinin adıdır. Tüm eğitimciler içerisinde bu işi üstlenen en öncelikli kişi ise annelerimiz olmuştur. Bediuzzaman Said Nursi, “İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir.” diyor.
Hayatımızın her anında Üstat Bediuzzaman’ın da dediği gibi en tesirli muallimler hep annelerimiz olmuştur. Hatta onların vermiş olduğu eğitim ve öğretimler hayatımızı etkilemiş, hayatımıza yön vermiştir. Hem de yalnızca dünya hayatımızla sınırlı kalmayıp ahiretteki konumumuzun da belirleyicisi olmuşlardır. Bundandır ki yüce Rabbimiz anneliğe büyük payeler ve faziletler verirken anneleri de bu manada hakikatin öğreticileri olmaları konusunda uyarmıştır. “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz.” (Tahrim, 6) “Hepiniz çobansınız/gözetmensiniz ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz.”2
Çünkü anne olmak bir kadın için yeryüzündeki unvan ve sıfatların en değerlisi, en şereflisidir. Cennetin, ayakları altına serildiği en değerli unvandır. Rabbimizin kendi rızasıyla eşdeğer kıldığı ilahi lütuftur. Ama bu derece büyük mükâfatın aynı zamanda bu derece de büyük sorumluluğu vardır. “De ki: Asıl ziyan edenler, asıl hüsrana uğrayanlar hem kendilerini hem de ailelerini kıyamet günü hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun ki apaçık hüsran işte budur. Onların hem üstlerinde hem altlarında ateşten kat kat örtüler vardır. İşte, Allah böyle bir azabın varlığını bildirerek kullarını bunlardan sakındırıyor. Ey kullarım! Bana karşı gelmenizden ötürü azabıma uğramaktan sakının.” (Zümer, 15-16)
Annelerin görevi; sadece çocuklarını yedirmek, içirmek, giydirmek değildir. Aynı zamanda onlara güzel bir eğitim vererek hak ve hakikatin birer neferi olmalarını sağlamakla da sorumludurlar.
Aslında annelerimiz bizler için bilinçli veya bilinçsiz hep ilk öğreticilerimiz olmuşlardır. Öncelikle kendi söz ve hareketleriyle, sevgi, şefkat ve merhametli yaklaşımlarıyla bizler fark etmesek de küçük yaştan itibaren bizleri hep eğitmişlerdir. Dünyaya geldiğimiz andan itibaren ölünceye kadar hep yanımızda olmuş, hayatımıza giren diğer öğreticilerden hep bir adım önde bulunmuşlardır. Çünkü diğerleri hayatımızın bir bölümünde yanımızda olup daha sonrasında hayatımızdan çıkarken annelerimiz ise hep bizimle olmuşlardır. Hem de yaşımız kaç olursa olsun bize öğretecekleri bir şeyleri hep olmuştur. Çünkü hayatımıza yön verecek olan öncelikle annelerimizin eğitimi olmuştur. Çocuğa verilecek iyi ve doğru bir eğitim onların hayatta daha zeki, yetenekli, dindar ve daha ahlaklı olmasını sağlarken yanlış bir eğitimin ise çocukta var olan yeteneklerinin yanlış şekillenmesine yol açarak dünyada birçok problemle karşılaşmasının yanında asıl hüsranı ahiret hayatında yaşamasına sebep olacaktır.
“Çocukken öğrenilen ilim taşa nakşetmek (kazımak) gibidir.”3
Henüz çocukken annesini seccadede dua için ellerini semaya kaldırırken gören, uykuda iken annesinin okuduğu Kur’an sesiyle uyanan, her canlıya merhamet eden, her durumda hamd eden, yalan söylemeyen, verdiği sözüne sadakat gösteren, infak eden, mazlumun yanında zalimin karşında duran, mukaddesatına sahip çıkan ve dünyayı ahiretin tarlası olarak görüp dünyası için çalışırken ahireti önceleyen bir annenin eğitiminden geçen çocuğun faydası yalnızca kendi nefsinde kalmayıp ayrıca başta kendini yetiştiren anne-babasına olurken toplum da bundan nasibini alacaktır. Aynı şekilde yanlış eğitim veren annenin eğitiminden geçen çocuğun ise kendi nefsinin kölesi durumuna düşüp tüm çaba ve gayreti dünya hayatını mamur etmek için olacaktır. Çünkü annesi ona söz ve hareketleri ile hep dünyayı telkin etmiş; amaç ve gayesi hep dünya hayatında daha lüks, daha konforlu, daha ferah bir hayat yaşamak olmuştur. Nefsinin istekleri doğrultusunda özgürlük adına rezil bir hayatı değer olarak görmüştür. Hatta bazen dünya hayatı için mukaddes değerleri ya hiçe saymış ya da varlığından dahi haberdar olmamıştır. Önüne çıkan engelleri aşacak manevi güçten yoksun olduğu için ise her türlü kötü yollara tevessül edip bazen de hayatını sonlandırmayı tercih etmiştir.
Ve tüm bunlar (iyi veya kötü), başta bizleri eğiten annelerimizin eseri olmuştur. Hâlbuki evlatlarımız bizler için “Evlat dünyada nur, ahirette sürurdur.”4 diyen Efendimizin tarifiyle nurumuz ve sürurumuz olabilir. Yeter ki bizler hakkın ve hakikatin eğiticileri olabilelim. Yeter ki bizler Rabbimizin rızası doğrultusunda eğitebilelim. Yeter ki bizler anne olmanın sorumluluğunu hakkıyla yerine getirip cennetin ayakları altına serildiği annelerden olabilelim.
Evlatlarımızın dünyada nur, ahirette sürurumuz olması duasıyla…
Kaynakça
1) Nesai, Cihâd,6. Ahmed, III, 429 2) Buhari, Nikah, 91 3) el-Camiu’s-sağir; 1/254. Kenzu’l-Ummal, No: 2759 4) Câmiü’s-Sağîr, 2/2285.