Davet ve Islah Cemaati, İran’daki ehlisünnet grupları içerisinde faaliyet gösteren İslami bir harekettir. Cemaat, fikri anlamda Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketinin İran’daki kolu olarak çalışmalarını sürdürmektedir. İhvan fikrinin tam olarak ne zaman İran’da yayıldığı ve yerleştiği ile ilgili net fikirler olmasa da çağdaş İslami uyanış hareketine paralellik gösterdiği söylenebilir. Cemaatin İran’da resmi olarak kuruluş tarihi 1979 olmasına rağmen fikri kökenler olarak çok daha öncesine dayandığı bilinmektedir.
İhvan fikrinin İran’da, özellikle Kürt bölgesinde, yayılması muhtelif yollarla gerçekleşmiştir. Eğitim amacıyla İran Kürdistanı’ndan Irak Kürdistanı’na giden bazı öğrencilerin İhvanın fikirlerinden etkilenerek kendi ülkelerinde bunları yaymaları, kendiliğinden ve içeriden olması hasebiyle daha çok daha önemli sonuçlar doğurmuştur. Irak Kürdistanı’ndan, özellikle 1970’li yıllardan sonra Saddam rejiminin İslami hareketler, özelde ise İhvan fikrindeki İslami çalışmaları yürütmekte olan şahıslara uyguladığı baskı, bu gibi kimselerin Irak’tan çıkmalarına neden olmuş, bunların birçoğu da komşu İran’a göç etmek zorunda kalmışlardır, İran’a giden bu şahısların öncesinde zaten filizlenmiş olan İhvan fikrinin yayılmasında hızlandırıcı rol oynadıkları bilinmektedir. Bunlar arasında en etkili olan şahıslardan biri de hiç şüphesiz, daha sonra Irak Kürdistanı’nda 1994 yılında kurulacak olan Kürdistan İslami Birlik Partisi’nin kurucu genel başkanı, Selahaddin Bahaddin’dir. Saddam rejiminin zulmünden İran’a hicret eden ve İran Kürdistanı’nda uzun bir süre ikamet etmek zorunda kalan Bahaaddin, burada İhvan fikrinin yayılmasında öncü rol üstlenmiş ve hareketin kuruluşundan gelişimine kadar her aşamasında ve kurumsallaşmasında ciddi katkılarda bulunmuştur.
Davet ve Islah Cemaatinin ilk lideri Nasır Subhani İran’daki ehlisünnet âlimlerindendir. Çok güçlü hitabetiyle insanları etkileme yeteneğine sahip olan Subhani, İran İslam devriminin başarıya ulaşması için İran Kürdistanı’nda vaaz ve hutbeleriyle halkın devrime desteğini sağlamış ve devrimde etkin bir rol oynamıştır. Nasır Subhani devrimin başarıya ulaşması için devrimin diğer savunucusu ehlisünnet Kürtlerinden olan Ahmet Müftüzade ile omuz omuza büyük bir mücadele göstermiştir. Ahmet Müftüzade liderliğinde İran’daki ehlisünnet ve çoğunluğu Kürt olan âlimlerden müteşekkil ‘Şems’ hareketi kurulmuş, devrim esnasında ve sonrasında siyasi faaliyetlerde bulunulmuştur. Devrim başarıya ulaştıktan sonra, hemen tüm devrimlerde görülen son, bu devrimde de kendini göstermiş ve yavaş yavaş devrim, kendi çocuklarını yemeye başlamıştır. Devrimden sonra anayasa yapım sürecinde devletin resmî ideolojisinin Şia’nın İsna Aşariyya (İmamiyye) mezhebi çerçevesinde şekilleneceğinin anayasaya eklenmesi ‘Şems’ hareketi tarafından şiddetle eleştirilmiş ve bunun devrime ve devrimin ruhuna ihanet olduğu dile getirilmiştir. Yapılan tüm ağır eleştirilere rağmen yeni oluşan İran rejimi bu eleştirilerin hiçbirini dikkate almamış, aksine bu fikirleri dile getirenleri susturmak için her türlü yola başvurmuştur.
Oluşan yeni rejime muhalifliğini beyan eden Subhani ve birçok ehlisünnet Kürt âlim hakkında yakalama kararı çıkarılmıştır. Nasır Subhani kendisi hakkında çıkarılan yakalama kararına rağmen 8 yıl gizli yaşayarak hayatını sürdürmüş ve İslami mücadelesine bu şekilde devam etmiştir. Cemaat de bu dönemde cereyan eden İran-Irak savaşı nedeniyle çok aktif olarak çalışamamış, daha çok -istemeseler bile- gizli olarak çalışmak zorunda kalmıştır.
Cemaatin İran-Irak savaşına karşı tutumu, iki Müslüman devletin birbirleriyle savaşmasının her iki devlete de hiçbir fayda getirmeyeceği bilakis her iki devlete de birçok zarar vereceği yönünde olmuştur. Cemaat, bu savaşta herhangi bir devletin yanında durmamış, ne ulus-devlet mantığı ne de milliyetçilik bu noktada cemaati harekete geçirmemiş daha çok ümmetçi bir politika güderek bu savaşın son bulması için ara ara beyanatlarda bulunmakla yetinilmiştir.
İran-Irak savaşı sona erdiği, rejim baskısının az da olsa gevşediği 90’lı yıllar cemaatin ikinci evresi olarak isimlendireceğimiz bir dönemin başlangıcı olmuştur. Rejimin cemaat lideri Subhani’yi tutuklayıp yargıladıktan sonra idam ederek şehit etmesiyle, cemaat yeni lider olarak Abdurrahman Pirani’yi seçmiştir.
Abdurrahman Pirani ile cemaat tüm çalışmalarını açık bir şekilde yapma, hiçbir gizli çalışmanın ve cemaatin gizli bir ajandasının olduğu ithamlarının bile yapılmaması adına şeffaflığa son derece önem vermiştir. Cemaat bu dönem ile birlikte İslami çalışmanın gizli saklı, kapalı kapılar ardında yapılmasının İslami hareketlere zarar vermeye, istihbarat örgütlerini bunu kullanarak, İslami hareketlerin meşru çalışma sahalarını kapattıklarına inanarak her şeyin açık seçik bir çalışma planıyla yapılması gerektiğini savunmuştur. Bu dönemle birlikte cemaatin liderleri, şura meclisi ve genel kurul üyeleri, il sorumlularının hepsi rejim tarafından herhangi bir gizlilik olmaksızın bilinmiş ve cemaat de bu şekilde çalışmalarını sürdürmüştür.
Cemaat yukarıda da değindiğimiz gibi İran’daki İhvan fikrinin temsilcisidir. Bunu derken, Cemaatin doğrudan İhvan’ın İran kolu olarak çalışmalarını sürdürdüğünü iddia etmiyoruz. Davet ve Islah Cemaati, İran merkezli ehlisünnet çizgisinde çalışmalarını sürdüren çağdaş İslami hareketlerden biridir. Ama bu İslami hareketler içerisinde uzun ve meşakkatli yılların tecrübesine yaslanan İhvan gibi hareketlerin fikir ve birikimlerinden istifade etmeyi de ihmal etmemiştir.
Cemaat bu şekliyle fikri olarak ana gövde olarak isimlendireceğimiz İhvan fikrinin savunucusu olmuş; şiddete ve silahlı mücadeleye karşı durmuştur. Toplumun ıslahını ilim ve eğitim yoluyla dönüştürülmesi gerektiğini vurgulamıştır. Toplumun farklı kesimlerine kendi fikirlerini yaymak için çeşitli yöntemlerle ulaşmaya çalışmaktadır. Cemaat, Tahran gibi Şii nüfusun ağırlıklı olduğu bölgelerde ehlisünnet mezhepleri için camilerin bulunmaması nedeniyle bu bölgelerde camilerin inşasına önem vermiştir. Ayrıca üniversite gençleri arasında etkin çalışmalar yürüterek öğrencilerin akademik seviyelerinin artırılmasına yönelik çeşitli faaliyetler düzenlemektedir. Bundan dolayı cemaatin bilinç ve kültür düzeyinin, İran koşullarında, diğer ehlisünnet hareketlerle kıyaslandığında çok yüksek olduğu görülecektir. Cemaatin kadın kollarının Cemaatin üst kurulu olan genel kurulda iki üyeyle temsil edilmesi ve hareket içindeki faaliyetleri, ehlisünnetin kadınları arka plana attığı yönündeki eleştirilere iyi bir cevap olmuştur.
Cemaat, İran siyasetinde belirleyici olan Reformist ve Muhafazakâr kanatlar ile diyalog kanallarını açık tutmakta ve her iki taraf ile de görüşebilmektedir. Ancak Reformistleri kendilerine daha yakın gören cemaat mensupları, seçimlerde de oylarını bu yönde kullanmaktadır. Bununla birlikte cemaat, özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde parlamento seçimlerine bağımsız adaylarla girmekte İran siyasetinde etkili olmaya çalışmaktadır. Ayrıca güçlü oldukları vilayetlerde, yerel yönetimlerde, belediye meclislerinde, bağımsız adaylarla temsil edilmektedir.