İSTANBUL’DA MEDYADA FİLİSTİN SEMPOZYUMU
18-19 Mayıs 2016 tarihlerinde İstanbul’da Yenibosna’daki Pullman Otel’de Filistin Medya Forumu öncülüğünde “Medyada Filistin; İmkânlar ve Engeller” konulu bir uluslararası sempozyum düzenlendi.
Sempozyum açılış programından sonra panellerle ve Filistin meselesiyle ilgili çalıştaylarla devam etti. Sempozyuma dair genel değerlendirmenin yapıldığı ve katkıda bulunanların plaketlerinin verildiği bir kapanış oturumuyla sona erdi.
Sempozyum süresince Filistin meselesiyle bağ- lantılı bazı değerlendirmelerin yapıldığı ve her birinde oturum yöneticisinden ayrı dört konuşmacının yer aldığı dört panel düzenlendi. Paneller aynı zamanda bazı Arapça kanallardan ve internet ortamında canlı olarak yayınlandı. Internetten takipleri inceleyerek değerlendirmelerde bulunanlar yayınlanan panellere büyük bir ilgi olduğunu dile getirdiler.
Programın düzenlendiği otelde sempozyumla eş zamanlı olarak Filistin davasıyla ilgili enformasyon faaliyetleri yürüten muhtelif yayın kuruluşlarının izleyicileriyle buluşmasına vesile olan küçük çaplı bir fuar da düzenlendi. Filistin davasıyla ilgili gelişmeleri gündelik olarak dünya kamuoyuna aktaran Filistin Enformasyon Merkezi’nin de bu fuarda bir standı vardı.
Programın sonunda habercilik ve İletişim alanında önemli bilgilendirme çalışmalarının yapıldığı sertifikalı eğitim programları düzenlendi.
RAİD SALAH YENİDEN ZİNDANDA
Filistin’in 1948’de işgal edilmiş bölgesindeki İslâmî Hareket’in lideri ve Mescidi Aksa’yı siyonist tehditlere karşı savunma çabalarından dolayı Mescidi Aksa muhafızı unvanıyla tanınan Şeyh Raid Salah işgal güçleri tarafından yeniden hapse atıldı.
şgal rejiminin sözde yargı organlarının Raid Salah hakkındaki cezalarının işgal yargıtayı tarafından onaylanması sonucu 9 ay hapis cezası kesinleşti ve Şeyh Salah 10 Mayıs tarihinde hapse girdi.
şgal rejiminin göstermelik yargısı, Şeyh Raid Salah’ın siyonist teröristlerin Mescidi Aksa’ya zarar verme girişimlerine, saldırılarına ve baskınlarına karşı bu kutsal mabedi koruma çabalarını şiddete teşvik olarak değerlendirdi. Bu iddiasından yola çıkarak önce 11, sonra da 9 ay hapis cezası verdi.
İşgal yargısı Filistin direnişinin kararlı liderlerinden olan Raid Salah’ı daha önce de muhtelif zamanlarda hapis cezalarına çarptırdı fakat bunların hiçbiri onu yıldırmadı ve mücadelesinde geri adım atmaya zorlayamadı. Son ceza için hapse atılması sırasında da işgalci canavarlara gülmesi dikkat çekmişti.
1948’de işgal edilmiş bölgedeki İslâmî Hareket, Müslüman Kardeşler’in bu bölgedeki kanadı olarak bilinir.
MUHAMMED EL-KİK ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTU
Filistin davasının kararlı savunucularından gazeteci Muhammed El-Kik yürüttüğü özgürlük mücadelesinde zaferini kesinleştirdi ve 19 Mayıs Perşembe günü akşam saatlerinde serbest bırakıldı.
Muhammed El-Kik, işgal rejiminin “idarî hapis” cezası uygulamasıyla zindana atılmıştı. Ancak o cezaya tepki göstererek açlık grevi başlattı. İşgal rejiminin tüm baskılarına ve pazarlık oyunlarına direnerek açlık grevini 94 gün sürdürdü. İşgal rejimi onun zindanda ölmesinin, kendi başına daha büyük işler açacağını tahmin ettiği için sonunda serbest bırakılacağına dair anlaşma yaptı. El-Kik açlık grevini sonlandırmasından sonra bir süre hastanede tedavi gördü ve ardından özgürlüğüne kavuştu.
El-Kik özgürlüğüne kavuşmasından sonra yaptığı ilk açıklamada siyonist baskı karşısında imkânsız sanılanları gerçekleştirmenin mümkün olduğunun görüldüğüne dikkat çekti.
Onun mücadelesi sonucunda her şeyden önce tüm dünyanın medya organları, insan haklarıyla ilgilenen sivil toplum kuruluşları ve kamuoyunun da basite alınamayacak bir kısmı işgal rejiminin Filistinlilere özel olarak uyguladığı “idarî hapis” cezasını tanımış oldu.
İşgal rejiminin bu uygulamasına göre bir işgal savcısı herhangi bir Filistinliyi hakkında bir suçlamada bulunmaya ve dava dosyası açmaya gerek görmeden altı ay süreyle hapse atabilir. Sürenin dolmasından sonra yine herhangi bir yargılamaya ve soruşturmaya gerek görülmeden sadece savcı kararıyla altı ay uzatılabilir ve uzatma kararı on kez tekrar edilebilir. İşgal rejimi bu uygulamaya, mahkemeleri Filistinlilerin davalarıyla meşgul etmeksizin onları rahatça hapse atabilmek ve soruşturma, yargılama zahmetinde bulunmadan istediği kadar hapiste tutabilmek için ihtiyaç duyuyor. Bugün işgal zindanlarında bulunan esirlerin birçoğu “idarî hapis” cezasıyla ve haklarında herhangi bir dava dosyası dahi açılmaksızın tutuluyor.
İŞGAL SURİYE’DE KAN DÖKMEYE DEVAM EDİYOR
Suriye’de geçtiğimiz ay gerçekleştirilen insanlık dışı saldırılar ateşkesin de, Rus işgal güçlerinin çekilmesinin de tamamen yalan ve bir oyun olduğunu gözler önüne serdi. Gelişmeler bu oyunun aynı zamanda Rusya, İran, ABD ve BM’nin işbirliğiyle oynandığını gösterdi. Amaç ise Suriye halkını ve direnişi yıldırmak ve Cenevre’de yürütülen sözde “barış (!)” görüşmelerinde, Beşşar Esed konusunda küresel emperyalizmin dayattığı şartları kabul etmeye zorlamaktı.
Yani Suriye’de savaşın artık sadece Baas sultasını değil Beşşar saltanatını da korumak için sürdürüldüğü, böyle bir vahşi canavarın iktidarının korunması için her gün onlarca insanın hunharca katledildiği üstelik bu katliamın gerek bölgesel ve gerekse küresel emperyalistlerin ittifak ve işbirliğiyle yürütüldüğü açıktır.
Saldırılarda halka daha büyük zararlar vermek ve direnişi teslim olmaya zorlamak için sivil yerleşim alanları ve insanî hizmet özellikle de sağlık hizmeti veren kurumlar hedef alındı.
Nisan ayı sonlarına doğru vahşi şiddetin yeniden kızıştırıldığı günlerde Haleb’in merkezine yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılarda yüzden fazla sivil insan hunharca katledildi. Suriye’den çekildiği iddia edilen Rus işgal güçleri tarafından gerçekleştirilen bir saldırıda da gönüllü doktorların hizmet verdiği bir sahra hastanesi yerle bir edildi. Bu hastanede 10’u doktor ve hemşire kalanları da hasta ve yaralı olmak üzere otuz kişi şehit edildi. Saldırıda Halep’te hizmete devam eden son çocuk doktoru da hayatını kaybetti.
İşgal güçleri her taraftan kuşatmaya aldıkları ve insanî yardımın dahi girmesine engel oldukları Halep’te hayli kan döktükten sonra direnişçilerin kontrolünde olan Hama, Humus ve İdlib gibi şehirleri hedef alan saldırılar gerçekleştirdiler. Buralara yönelik saldırılarında da genellikle siviller hedef alındı ve çoğunluğu kadınlardan ve sivillerden oluşan çok sayıda sivil hayatını kaybetti.
HİZB’İN İKİNCİ ADAMI SURİYE’DE ÖLDÜRÜLDÜ
İşgalci katillerin ve onların himayesi altında sultasını sürdüren Beşşar’ın vahşette sınır tanı- mamasına rağmen Suriye halkının özgürlüğü için mücadele eden direniş güçleri de geri adım atmı- yor. Fakat ne yazık ki küresel emperyalizm ve yerli işbirlikçileri Suriye’de kaybetmenin, Filistin, Mısır ve Yemen’de de savaşı kaybetmek anlamına geleceğini bildiklerinden diretiyorlar. Çok önemli elemanlarını, tecrübeli komutanlarını ve generallerini kaybetmelerine rağmen kan dökmekten, yakmaktan ve yıkmaktan vazgeçmiyorlar.
Geçen ay kamuoyuna yansıyan bilgilerde Suriye’de savaşın başlangıcından bu yana İran’ın gönderdiği işgal güçlerinden 19 generalin hayatını kaybettiği dile getirilmişti. Bu, alt düzeydeki askerlerinden ve Şii militanlarından öldürülenlerin sayısının da kamuoyuna açıklanan rakamların çok üstünde olduğunu gösterir. Çünkü eğer generallerinden 19 tanesi öldürüldüyse bu, alt düzeydeki komutan ve militanlardan öldürülenler hakkında verilen sayıların gerçekleri yansıtmadığını, savaşın tahribatını en azından kendi halklarından gizlemek, dünya genelinde de işgalcilerin fazla kaybı olmadığı kanaati oluşturmak amacıyla kayıpların önemli bir kısmının gizlendiğini gösterir.
Hizbulesed’in Hasan Nasr’dan sonraki adamlarından sayılan ve Suriye’de katil rejimin hesabına savaşan militanları organize ettiği tahmin edilen Mustafa Bedruddin de geçtiğimiz ay bir eylemde tasfiye edildi.
Hizbulesed önce onun katli üzerinden prim yapmak için ilginç bir taktiğe başvurdu. Bedruddin’in katlinin ardından yaptığı ilk açıklamada onun tekfircilerle savaşırken arkadan İsrail uçaklarıyla vurulduğunu iddia etti. Hatta bu iddiasına binaen İsrail’e intikam nakaratlarını da gönderdi. Bu cukkayı Türkiye medyası hemen yuttu ve internette çok bilinmeyenli denklemlerden oluşan başlıklarla okuyucunun ilgisini çekmeye çalışan meşhur “o”cu sitelerden bazıları “o devletten intikam alacak” başlıklarıyla haberi kamuoyuna sıcağı sıcağına yansıttılar. Ben olaydan iki gün sonra İstanbul Ba- şakşehir’de Özgürder’in öncülüğünde düzenlenen Halep’le Dayanışma Gecesi’nde yaptığım konuşmada bunun numara olduğunu, Suriye’deki katliamın elebaşılarından olan Bedruddin’in İsrail roketleriyle değil direnişçilerin eylemleriyle öldürüldüğünü dile getirdim.
Direnişçilerin, Bedruddin’in ölümüne neden olan eylemin görüntülerini kamuoyuna yansıtmalarıyla Hizbulesed’in numarası da zaten bozuldu ve katilin öldürüldüğü günün akşamında yaptığı açıklamayı ertesi gün sabah yaptığı açıklamayla yalanlamak zorunda kaldı ve; “Bedruddin’in kim tarafından gerçekleştirildiği bilinmeyen bir patlamada öldürüldüğü anlaşılmıştır. Soruşturma sürmektedir” dedi.
Ne yazık ki Suriye’deki katliam ve vahşetin baş sorumlusu İran’ın davetiyle Tahran’a giden Mazlumder Genel Başkanı A. Faruk Ünsal’ın orada böyle bir katilin taziyesine iştirak etmesi en başta genel başkanlığını yaptığı derneğin mensuplarını rahatsız etti. O yüzden derneğin İstanbul şubesi taziye ziyaretine tepki gösteren ve bu ziyaretten kendilerinin beri olduklarını dile getiren açıklama yapma ihtiyacı duydu. Ünsal’ın Suriye’de kendi saltanatını koruyabilmek için halkını tümüyle yok etmekten çekinmeyeceğini açıkça ortaya koyan bir vahşi canavarın iktidar savaşına destek amacıyla cepheye giden bir katilin taziyesine iş- tiraki her şeyden önce “kim olursa olsun zalime karşı kim olursa olsun mazlumdan yana” ilkesini ayaklar altına alıyordu.
BANGLADEŞ’TE NİZAMİ’NİN İDAMI
Önce Cemaati İslamî’nin lideri Abdülkadir Molla’yı, ardından yine bu hareketin ileri gelenlerinden Muhammed Kameruzzaman’ı idam eden Bangladeş’teki dikta rejimi geçtiğimiz ay da Abdülkadir Molla’dan sonra hareketin genel başkanlığına getirilen Muti’u’r-Rahman Nizami’yi idam yoluyla şehit etti. Ayrıca hareketin ileri gelenlerinden birçok kişi idama veya hapse mahkûm edildi. Bangladeş’teki zulüm rejimi bu insanları Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılması için 1971’de çıkarılan savaşa destek vermemeleri sebebiyle idam ediyor. Oysa onların bu savaşa destek vermemeleri değil asıl böyle bir savaşın çıkarılması vatana ihanetti. Zulüm rejimi yaptığı suçlamaları haklı gösterebilmek için mahkûm edilenlere çeşitli iftiralar da attı.
Biz bu konuyu Vuslat dergisinin Haziran 2016 sayısı için yazdığımız yazıda ayrıntılı ve tarihi boyutuyla ele almaya çalıştık. Bu yazımız inşallah kişisel web sitemizde (www.vahdet.info.tr) yayınlanacaktır.
YEMEN’DE UZLAŞMA ÇABALARI
BM görünüşte Suriye’deki savaşı durdurmak için Cenevre’de görüşmeler başlattı; ama bir ilerleme yok. Çünkü gerçek amaç barışın sağlanması değil Suriye halkına ve direnişine dayatılan şartların kabul ettirilmesi. Yemen’deki iç savaşın sona erdirilmesi için de BM Yemen Özel Temsilcisi İsmail Veled Eş-Şeyh Ahmed aracılığıyla Kuveyt’te başlatılan dolaylı görüşmeler devam ediyor. Fakat henüz bir ilerleme yok.
Biz Yemen’deki uzlaşma çabalarının seyrini de Ribat dergisinin Haziran 2016 sayısı için yazdığımız yazıda ayrıntılı olarak ele aldık. Bu yazımız da inşallah kişisel web sitemizde yayınlanacak.
GÜNEY SUDANLILAR SUDAN’A SIĞINIYOR
Küresel emperyalizmin kirli oyunlarıyla ve yıllar süren ayrılıkçı savaş sonucu ana bünyeden kopan ve ayrı devlet olan Güney Sudan şimdi kendi içinde istikrar sağlayamadığından bölge ahalisi Sudan’a sığınıyor.
Güney Sudan’da ayrı bir devlet kuran siyasi gruplar siyasi iktidar konusunda ittifak sağlayamadıklarından bu kez kendi aralarında savaşa giriştiler. 2013 sonlarına doğru başlayan iç savaş hâlen devam ediyor. İç savaş ekonomik yönden de sıkıntılara ve açlığa neden oluyor. O yüzden bölgenin insanları bağımsız olan Güney Sudan’ı terk edip, “senin hakimiyetini istemiyoruz” dedikleri Sudan’a iltica ediyorlar.
BM’nin geçen ay yayınladığı raporlara göre 2016 başından beri Güney Sudan’dan Sudan’a iltica edenlerin sayısı 70 bini, iç savaşın başladığı 2013 sonlarından bu yana iltica edenlerin toplamı ise 226 bini buldu.
Sudan önceden Güney Sudanlıları vatandaşlıktan çıkarmadığını ilan ettiği için gelenleri yine ülke vatandaşı sayıyordu. Ama şimdi bu uygulamayı değiştirdiği için gelenler mülteci sayılıyor ve mülteci kamplarında barındırılıyorlar. Herhangi bir Sudan vatandaşının sahip olduğu haklara da sahip olamıyorlar.
SİSİ ZİNDANLARI CAN ALIYOR
Sisi cuntasının, İslâmî kimliklerinden ve zulme karşı çıkmalarından dolayı tutuklanan esirlerle dolu olan zindanları işkence ve kötü muamele sebebiyle can almaya devam ediyor. Son olarak da Müslüman Kardeşler mensubu esirlerden Bedr Şehhate hayatını kaybetti.
Mısır Hak ve Özgürlükler Koordinatörlüğü tarafından yapılan yazılı açıklamaya göre İskenderiye’nin Burcu’l-Arab Hapishanesi’nde tutulan Şehhate sistematik işkence yüzünden hayatını kaybetti.
MISIR UÇAĞI NEDEN DÜŞTÜ?
Mısır Hava Yolları’na ait bir uçağın Paris’ten Kahire’ye gittiği sırada Yunanistan hava sahasında, 66 yolcusu ve mürettebatıyla birlikte denize düşmesi ilginç bir tartışma konusu oldu. Benzer bir tartışma daha önce Sina hava sahasında Rusya’ya ait bir yolcu uçağının düşmesi sebebiyle de yaşanmıştı.
Rus uçağının düşürülmesi, “çok daha alçaktan uçan Mısır askerî uçaklarını tepelerine bomba yağdırırken düşüremeyen teröristler en az on bin metre yüksekten uçan Rus yolcu uçağını nasıl dü- şürebildiler?” sorusuna cevap verilmesine ihtiyaç duyulmadan teröristlerin siciline yazıldı. Bunun mümkün olabilmesinde kendini IŞİD’in Sina kolu olarak ilan eden örgütün boy gösterisi için eylemi üstlenmesinin büyük payı oldu. Tabii onun böyle bir eylemi üstlenmesinin sadece hava olduğu biliniyordu ama hem Mısır’daki cuntanın hem de Putin rejiminin kolayına geldiği için eylemi üstlenmesi onaylandı ve suç IŞİD’in defterine yazılmış oldu.
Şimdi Yunan hava sahasında Mısır uçağının düşmesinin de bir terör eylemi yüzünden olabileceği iddiasının piyasaya kabul ettirilmesi için yoğun çaba var. Terör artık her açığın üstünü örtmede işe yarıyor.
Ahmet Varol
- Yazara Yaz