Maddi Tokluk Manevi Açlık Arasında “Şehru’l Kur’an Ramazan”

0
9494

Şehru'l-Kur’an-Ramazan-önizlemeEn anlamlı, en değerli ve en içten hamdi’miz Rabbimize aittir.

Bağlılığımız, aidiyetimiz ve safımız Resulullah’ın getirdiği davayadır. Salat ve selam O’na, ashabına ve kıyamete kadar ihsanla onun yolunu takip edecek müminlerin üzerine olsun.

Rabbim bizi takvaya ulaştır, bizi nefis ve arzularımıza bırakma. Mücadele ederek müşahedene ulaşmamızı nasip et. Bizi mukaddes İslam davası için koşuşturan muvahhitlerden eyle. Bugünlerimizi bereketli kıl ve bizi Şehru’l Kur’an olan Ramazan ayına kavuştur…

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız/takvalı olmanız için oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara, 183)

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler o ayda oruç tutsun.” (Bakara, 185)

Dünya süsleri, lezzet ve şehveti ile teselli olup avunan nefisler; dünya ile yaşarlar! Çünkü onlar dünyaya bağlıdırlar. Dünya hayatı ve metaı ile huzur bulup avunanlar; balıklar, kuşlar, böcekler, vahşi ve ehil hayvanlar ile ortak bir hayatta buluşurlar. Bundan dolayı Yüce Allah, niyeti ve ilgisi dünya hazları olan insanlarla hayvanları aynı kefeye koyarak şöyle buyurmaktadır: “Bırak onları, yesinler, zevk alsınlar; ümit onları avundursun; onlar ileride öğrenecekler” (Hicr, 3) Başka bir ayette ise şöyle buyurmaktadır: “Hayvanlar gibi yerler ve varacakları yer ateştir.” (Muhammed, 12)

Akıl, idrak ve emaneti yüklenmek suretiyle muazzam ve şerefli olarak yaratılan insanın, kendi hizmetinde olan hayvanlarla aynı konumda bir hayat felsefesiyle yaşaması utanılacak bir durumdur. İnsan gerçek konumunu unutmamalı, ilim ve idrak tacının bütün yaratılmışlar içerisinde kendi başına bırakılmış bir şeref kaynağı olduğunun bilinciyle hareket etmelidir.

Şehru'l-Kur’an-Ramazan-3İnsanın Yüce Rabbi tarafından kendisine verilen bedenini koruması, ibadetini en iyi şekilde yapabilmesi için sağlığına dikkat etmesi, dengeli bir şekilde yemek yemesi ve gıdalanması da bir ibadettir. Bu vücut/beden; bizi/ruhumuzu/manamızı Rabbimize götüren bir binektir/araçtır/ vasıtadır. Beden ve ruhumuzun takviyesi için Yüce Rabbimiz bizi zaman zaman yoğun eğitim programlarına alır. Tabiri caizse “hizmet içi eğitim programları” gibi bir dizi eğitim programlarına tabi tutar ve bu programları bizlere gerekli/farz kılar. Ramazan ayıda böyle bir programdır! Allah için aç kalmak, teravih namazları, Kur’an mukabeleleri, dua ve zikirler, infak, takva, tezkiye, azla yetinme/ kanaat bahsettiğimiz bu hizmet içi eğitim programlarının en önemli şartlarıdır.
Ramazan orucu; belli bir saat aralığında yemek, içmek ve şehvetten uzak kalmaktır. Oruç, midenin aç kalması olarak bilinmesi gerektiği gibi, aynı zamanda ibadet ve zikirle kalbin tokluğu olarak bilinmelidir. Orucun bir hedefi ve bir felsefesi vardır. Orucu sadece açlık ve susuzluk olarak bilen ve bu şekilde davranan, bu hedef ve felsefeden uzak kalır. Oruç, belli bir zamanda beşeri ve şehevi bütün bağlantıların kesilmesi, insanı dünyaya ve çamura batıran bütün iletişim kanallarının kapatılması, nefsi ve şeytanı üzerimize salacak bütün zincirlerin kopartılmasıdır. “Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincirlere vurulur.” (Müslim) Bu işin neticesinde; “umulur ki takvaya ulaşırsınız” (Bakara, 183) hedefinin, kişi tarafından sadece açlık ve susuzluk olarak ele alınması ve sadece böyle bilinmesi orucun felsefesinden uzaklaşılmasıdır. “Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse, onun yemesini iç- mesini terk etmesine Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.” (Buhari) Oruca sadece açlık ve susuzluk olarak yaklaşan kişi, belki orucun bazı sıhhat şartlarını yerine getirmiş olabilir. Bu sıhhat şartlarını yerine getirerek kişi; kendini ibadeti terk etmekten kaynaklanacak bazı günahlardan korumuş olabilir. Peki, oruçtan elde edilecek sevabı, hayrı, takva ve mükâfatı elde etmiş midir? Abdullah b. Ömer’den (radiyallahu anhu) nakledildiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutanlar vardır ki, -haramlardan sakınmadıkları için- oruçlarından nasipleri sadece açlık ve susuzluktur. Nice gece ibadete kalkanlar vardır ki, nasipleri sadece uykusuzluktur.” (Rudâni, Cem’ul-Fevâid, Hakim, el-Müstedrek)

Oruç, ihlaslı bir niyetle başlayan bir ibadettir: İsteyerek, arayarak, içten bekleyerek bu ibadet sevabına talip olmamız gerekir. Bu hayır denizine muhakkak girme hasretini hissetmeliyiz. “Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.” (Tirmizi) Başka bir diğer hadiste de Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ramazan orucunu (farziyetine ve mükâfatına) inanan (bir mü’min) olarak ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek tutarsa geçmiş günahları affedilir.” (Buhari)

Şehru'l-Kur’an-Ramazan-1Oruç, nimeti değil mün’imi düşündüren bir ibadettir: Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Oruç, (kulların, günah oklarından) kendisiyle korunduğu bir kalkandır. Oruçlu bir kimse kötü söz söylemesin ve cahillik yapmasın. Eğer herhangi bir kimse kendisiyle kavga etmek veya sataşmak isterse, ona iki defa, ‘ben oruçluyum’ desin. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Yüce Allah katında misk kokusundan daha hoştur. (Yüce Allah): “Oruçlu kimse, Benim için yemesini, içmesini ve şehvetini terk etmektedir. Oruç (sadece) Benim içindir. Onun karşılığını da yalnız Ben veririm.” (Buhari, Müslim)

Oruç, dille korunan ve insani ilişkilerle süslenen bir ibadettir: “Oruçlu, oruçlu halinde iken çirkin konuşmasın! Birisi ona sataşırsa, “Ben oruçluyum” desin.” (Buhari) Oruçlu, Allah korkusunun/ takvanın kaynağı bir ibadet halindedir ve bu durum kişiyi murakabe halinde tutması gerekir ki; böylelikle hem diline, hem haline ve hem de ahlakına daha dikkat etmesi gerekir.

Oruç, her türlü haramdan ve kötülükten kaçınmaktır: Bu hal; kişiye haramı, kötülüğü unutturmalıdır. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı (sahtekârlığı) bırakmazsa, o kişinin yemesini içmesini bırakmasına Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.” (Buhari) Bu Hadis’te geçen, ‘Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur’ ifadesi mecazi bir anlamdır. Buradaki edebi ifade ise, şekilde kalan, insanı ahlaken güzelleştirmeyen ruhsuz ibadetin Allah katında hiç bir değerinin ve karşılığının olmayacağını anlatmaktadır
Oruç, gece ve gündüz tutulması gereken bir ibadettir: Abdullah ibn-i Ömer’den (radiyallâhu anhümâ) rivayetle Resulullah (sallallâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Oruç ve Kur’an kıyamet günü kulun günahlarının bağışlanması için ona şefaat edeceklerdir. Oruç diyecek ki: “Ya Rabbi, ben onu gündüzleri yiyip içmekten ve zevklerinden alıkoydum. Bunun için onun hakkındaki şefaatimi kabul buyur. ”Kur’ân da şöyle konuşacak: “Ya Rabbi, ben onu geceleri uykusundan alıkoydum. Bunun için onun hakkındaki şefaatimi kabul buyur.” “Bunların her ikisinin de şefaati kabul edilir. Oruçlunun günahları affedilir.” (et-Tergib ve’t-Terhib)

Oruç, duygularımızla bizi arşa bağlayan ve muhtaçlara el uzatmamızı bize hatırlatan bir ibadettir: “Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.” (Tirmizi, Savm 82)

Orucu bu şekil yaşamayanlar oruç tutsalar bile, akşam sadece yemekten başka bir şey düşün(e) meyeceklerdir. Mideyi tıka basa doldurmaktan, en güzel ve ağır ziyafetleri tatmaktan başka bir şey bil(e)meyeceklerdir. Ne yazık ki manasında kanaat, azla yetinme ve tefekkür olan oruç ayını; en fazla israf ve en fazla tüketimin olduğu bir ay olarak yaşıyoruz. Sadelik ve ibadete yoğunlaşmanın olması gereken yerde; aşırılık ve dünyevileşme kokuları burnumuzun kemiğini kırmaktadır. Orucu tutmaya çalışıp namazı gevşeten veya namazdan uzaklaşan bir felsefe dine ters kapıdan girmeye çalışan kişilerin felsefesidir. Kalbin daha fazla yıpratıldığı, aşırı uyku, şehvet ve cimrilik duygularının serbest bırakılması, kişinin oruç ibadetinin altına dinamit koymasıdır. Ramazan geceleri; dini kisveye bürünmüş eğlence, şenlik ve festival gecelerine dönüştürülmemelidir. “Oruçlunun susması tesbih, uykusu ibadet, duası makbul, ameli de çok sevaptır.” (Deylemi) Ne yaptığının farkında olan Mü’min’in iftar sofraları özellikle bu ayda Resulullah’ın ve sahabelerin sofrasına benzemelidir.

Şehru'l-Kur’an-Ramazan-2“Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün. Ben yanında zikredildiğim zaman bana salat okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün!” (Tirmizi)

Şehru’l Kur’an ayının neticesinde kalbimizi yoklamalı, takvayı aramalıyız. Eğer takvanın etkisi bizi Ramazan ayından sonra da tutuyor ve bizi Allah korkusuyla yaşatıyorsa; işte o zaman biz, ektiklerimizi biçebilir ve kendimizi sahili selamete atabiliriz.

Bu ay; Kur’an’ın indirildiği Şehru’l Kur’an’dır. İçerisinde “bin aydan daha hayırlı” bir gece olan Kadir gecesi vardır! “Kadir gecesini, kim sevabına inanıp onu kazanmak ümidiyle ihya ederse, geç- miş günahları affedilir.” (Müslim)

Bu ay, duaların kabul edildiği ve rahmetin bol bol verildiği Rahmet ayıdır ve bizim bu aya kesinlikle inanarak yönelmemiz gerekir. Allah’ın sofrasına edeple ve ihtiyaç hissederek oturmalıyız ki affa mazhar, sevgiye layık olalım… “Şurası muhakkak ki, oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır” (Beyhaki)

Haydi Şehru’l Kur’an’a, Haydi Takvaya, Haydi Rahman’a…! Allah en büyüktür! Hamd ona aittir!

Recep SONGÜL

Davet ve Kardeşlik Vakfı Yön. Kur. Başk

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?