Sudan’da Dipçikli Uzlaşma
Sudan’da 17 Ağustos 2019’da askeri cunta ile sivil halk hareketinin başını çeken Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) arasında imzalanan 39 aylık geçiş sürecinin şartlarına, askeri kanadın riayet etmemesi ve Ulusal Egemenlik Konseyi’nin askerlerden olacağı 21 aylık sürenin dolmasına rağmen başkanlığın sivillere devredilmemesi halkın yeniden meydanlara çıkmasına ve gösteriler düzenlenmesine sebep olmuştu. Bunun üzerine cunta yönetimi hükümeti görevden alarak ve başta Başbakan Abdullah Hamduk olmak üzere birçok önemli bakanı gözaltına alarak ikinci bir darbe gerçekleştirdi.

Geçiş dönemindeki yarı cunta yönetiminde askeri kanadı oluşturan kadronun bu darbesi tepkilerin artmasına sebep oldu. Bu kez sivil kitlesel hareketi yönlendiren Meslek Odaları Birliği askerlerle hiçbir pazarlığa oturmaksızın onları çekilmeye zorlamak istiyordu. Ama birtakım uluslararası güçlerin de devreye girmesiyle, Başbakan Abdullah Hamduk’un görevine iade edilmesi karşılığında perde arkasında bir siyasi ittifak sağlandı. Aslında bu ittifak dipçiklerin gölgesinde gerçekleşen bir ittifaktı ve Hamduk cuntacılar karşısında önemli tavizlere razı olmuştu.

Not: Sudan’daki gelişmelerin seyri hakkında Vuslat dergisinin Aralık 2021 sayısı için hazırladığımız dosyada ayrıntılı bilgiler vermeye çalıştık. Konunun ayrıntısı hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlere bu yazımızı okumalarını öneririz.

Libya’da Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
Libya’daki iş savaşın sonlandırılması için geçiş dönemi anlaşmasına göre 24 Aralık 2021’de cumhurbaşkanlığı seçimleri düzenlenmesi gerekiyor. Seçim için bizim bu yazıyı hazırlamamızdan önce 100 civarında adayın başvuruda bulunduğu açıklanmıştı.

Bir yandan adaylık başvuruları kabul edilirken bir yandan da seçimlerin ülkeye istikrar getirip getirmeyeceği, bir çözüm mü yoksa yeni bir krizin başlangıcı mı olacağı konusunda tartışmalar da sürüyor. Çünkü bu ülkede her ne kadar çatışan taraflar arasında bir geçiş süreci anlaşması yapılmış olsa da tüm ülkeyi kontrol edebilen bir merkezi otorite oluşturulmuş değil. O yüzden daha önce yönetimi ele geçirmek için paralı militanlarla savaşan Halife Hafter’in kontrolündeki bölgelerde seçimlerin ne kadar güven verici olacağı konusunda ciddi endişeler var. Ayrıca Libya henüz kendi ayakları üstüne durabilen bir ülke olmadığından dış güçlerin seçimlerin gidişatını etkilemesi mümkün. Bu da halkın tercihinin değil birtakım yan unsurların sonucu belirlemesi ihtimalini artırıyor. Ayrıca seçimlerin dürüstçe yapılması halinde, daha önce şiddete başvuran kesimin sonuca razı olup olmayacağı şüpheli.

Etiyopya’da Tigray Meselesi Büyüyor
Etiyopya’da Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) ile Adis Ababa’daki hükümet arasında ortaya çıkan ihtilafın silahlı çatışmaya dönüşmesinden kaynaklanan sorun gittikçe büyüyor. TPLF militanları hakimiyet altına aldıkları alanı genişletmiş durumda. Çatışmalar aynı zamanda sivil halkı da büyük ölçüde etkilediğinden ve çatışma bölgelerindeki insanların başka yerlere göç etmek zorunda kalmasından dolayı insani sorunlar ortaya çıkmış durumda.

Afrika Birliği ve BM, şartsız ateşkes sağlanması ve sorunun masa başı görüşmeler yoluyla halledilmesi için birtakım girişimlerde bulundu. Ancak TPLF’nin hükümeti zorladığını düşünmesi, hükümetin de onun isteklerine razı olmayı onuruna yedirememesi sebebiyle bu konuda da göz doldurur bir ilerleme sağlanamıyor.

Not: Etiyopya’daki etnik çeşitlilik konusunu ve Tigray meselesini Ribat’ın Aralık 2021 sayısı için yazdığımız dosyada ayrıntılı bir şekilde ele almaya çalıştık.

Irak Başbakanının Konutuna Havadan Saldırı
Irak Başbakanı Mustafa El-Kazımi’nin, Bağdat’ın “Yeşil Bölge” olarak isimlendirilen yüksek güvenlikli mıntıkasındaki konutuna, 7 Kasım Pazar günü sabaha karşı insansız hava aracıyla havadan saldırı düzenlendi.

Kazımi saldırıdan yara almadan kurtuldu ve olaydan hemen sonra sağlık durumunun iyi olduğuna dair bir mesaj yayınladı. Bu arada halkı da sakin olmaya çağırdı.

Irak’ta 10 Ekim’de gerçekleştirilen seçimlerde İran yanlısı oluşumların büyük bir oy kaybı yaşaması çeşitli sıkıntıların ve tartışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştu. İran yanlısı kesim seçimlere müdahale edildiğini ileri sürüyor ve bunda Başbakan El-Kazımi’nin de parmağının olduğunu düşünüyordu. O yüzden saldırının arkasında bu kesimin olabileceği yönünde yorumlar yapıldı. Ancak saldırıyı üstlenen olmadı. İran ise saldırının arkasında İsrail’in olduğu iddiasında bulundu.

Lübnan ile Suudi Arabistan Arasında Kardahi Krizi
Lübnan’daki Necib Mikati hükümetinin Enformasyon Bakanı George Kardahi’nin, Yemen’deki Husi hareketinin savaşını bir vatan savunması olarak nitelendiren ve bu savaştan dolayı isim vermeden Suudi Arabistan’ın başını çektiği ittifakı eleştiren eski bir röportajının yayınlanması Suudi Arabistan ve ona destek veren Körfez ülkeleriyle Lübnan arasında ciddi bir kriz ortaya çıkmasına neden oldu. Kendi içinde zaten ekonomik problemler yaşayan Lübnan’a, bu sebeple Körfez ülkelerinin de tavır koyması ve ilişkilerini alt düzeylere çekmeleri Beyrut’taki yönetimin daha sıkışmasına neden oldu. Ancak Kardahi söz konusu röportajın kendisinin bakan olmasından önce yapıldığını dolayısıyla hükümeti bağlamayacağını belirterek bu meseleden dolayı görevini bırakmasının gerekmediğini ifade etti. Tabii onun bu şekilde tavır koyabilmesinde arkasındaki Hizbullah, Suriye ve İran desteğinin de payı olduğu düşünülüyor.

Tunus’ta Diktatöre “Çöp” Tepkisi
Tunus’ta sistemi diktatör Burgiba ve Bin Ali dönemindeki şekle dönüştürmeye çalışan yeni diktatör Kays Said’e bağlı yönetimin Safaks vilayetine bağlı Akareb şehrinde bir çöplüğü yeniden kullanmaya başlaması halkın tepkisine ve gösterilere neden oldu. Aslında diktatör, kendisinin darbelerine karşı çıkan siyasi partilere, “biz henüz kafa koparmaya başlamadık” diyerek gözdağı vermeye çalışmıştı. Onun bu yöndeki sözleri siyasi partilerin taraftarlarının meydanlara çıkması durumunda Mısır diktatörü Sisi’nin yaptıklarının aynısını yapmaktan çekinmeyeceği mesajı taşıyordu. Siyasi partiler de bu yüzden ona fırsat vermemek için kitlesel eylemlerle değil de lobi faaliyetleriyle diktatörü sıkıştırma yolunu tercih ettiler. Ancak çöp alanının yeniden açılmasından kaynaklanan sorun toplumsal bir sorun olduğu için diktatör biraz sıkıştı ve meseleyi çözme sözü vererek olayların yatışmasını sağlamaya çalıştı.

Ama diktatör bir yandan da kendisine muhalefet eden liderlere gözdağı vermek ve onların lobi faaliyetlerini engellemek amacıyla bazı çıkışlarda bulunmaktan da çekinmedi. Bu doğrultuda eski cumhurbaşkanı Munsif El-Merzuki’nin eleştirilerinden dolayı diplomatik pasaportuna el konmasını istedi. Onun Uluslararası Frankofoni Zirvesi’nin Tunus’ta düzenlenmesinin bu ülkedeki darbe yönetimine destek anlamına geleceğini dile getirerek, Fransa’ya darbeci Kays Said’e ve yönetimine destek vermemesi, söz konusu zirveyi Tunus’ta yapmaması çağrısında bulunması üzerine de hakkında “uluslararası tutuklama” talebiyle bir sözde yargı kararı çıkardı. Karara yargı kılıfı geçirilmesi ise bu ülkede yargının tamamen siyasi diktanın güdümüne girdiğinin bir göstergesiydi.

Filistin’de İdari Tutukluların Onur Savaşı
Siyonist işgal rejiminin sadece Filistinlilere yönelik uyguladığı “idari tutuklama” hukukun mantığına tümüyle aykırıdır. Çünkü bu uygulama işgal yargısına bir Filistinli hakkında hiçbir suç ithamında bulunmadan 6 ay süreyle hapis cezası verme ve bu cezayı yine altı aylık sürelerle 10 kez tekrar ederek 5 yıla kadar uzatma imkanı veriyor. İdari tutuklama ile işgal zindanlarında tutulan bazı esirler de aylardan beri açlık grevi ile özgürlük ve onur mücadelesi veriyor. Bunlardan üçü, sağlık durumlarının çok kötüleşmesi sebebiyle serbest bırakılacakları tarihlerin kesinleştirilmesi neticesi açlık grevlerini askıya aldı. Bunların da hepsi 100 günden fazla süredir açlık grevine devam edenler. Diğerleri ise mücadelelerini sürdürüyor.

Şeyh Cerrah Mahallesi’ne “Uzlaşma” Oyunu
İşgal rejimi Kudüs’teki Filistinli nüfusu göçe zorlamak ve yahudi nüfusu artırmak amacıyla sürekli zulüm uygulamalarına, sinsi oyunlara ve taktiklere başvuruyor. Şeyh Cerrah Mahallesi’nde de Filistinlilerin evlerine bir yahudileştirme derneği tarafından el kondu. Sahipleri, evlerini geri almak için İsrail Yüksek Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkeme karar verme işini uzatarak onları bıktırmaya çalıştı. Bu arada güya bir “uzlaşma teklifi” sundu ki bu da tam bir oyundu. Teklife göre evlerin sahipleri 15 yıl evlerinde “korunan kiracılar” olarak kalacak ama mülkiyet yahudi yerleşim derneğinin olacaktı. Hatta bazı aileleri ikna için bazı dolaplar da çevirdiler. Ama Kudüs direnişinin başını çeken Şeyh İkrime Sabri başta olmak üzere birtakım önderlerin ve sivil toplum kuruluşlarının araya girmesiyle ve Şeyh Cerrah Mahallesi ahalisinin birleşmesiyle oyun bozuldu.

Kudüs’te Yusufiye Mezarlığı’nın Yıkılması
İşgal rejimi Kudüs’ten Filistinlilerin sağlarını tasfiye etmeye çalıştığı gibi ölülerinin de mezarlarını yok etmek suretiyle buradaki İslami mirası ve izleri tamamen silmeye çalışıyor. Kudüs surlarının hemen bitişiğinde ve Mescidi Aksa’nın çok yakınında bulunan Yusufiye Mezarlığı’nın da bu amaçla yıkılıp yerine Tevrat Parkı inşa edilmesine dair projenin hayata geçirilmesi faaliyetleri hızlandırıldı. Kudüs halkı projeye tepki gösterdi. Ancak ne yazık ki İslam dünyasının tepkilerinin çok cılız kalması sebebiyle işgal rejimi tepki gösterenlere karşı şiddet uygulayarak yıkım faaliyetlerini devam ettirdi.

İngiltere’nin Hamas’ı “Terör” Listesine Alma Kararı
Filistin topraklarını siyonistler hesabına işgal ederek ellerine veren İngiliz emperyalizmi şimdi de buranın işgalden kurtarılması için mücadele edenleri “terörist” ilan etmeye çalışıyor. İşgal rejimi başbakanı Naftali Bennett’in İngiliz başbakan Jhonson’la İklim Konferansı Zirvesi’ndeki görüşmesinde İslami Direniş Hareketi (Hamas)’ın “terör” listesine alınmasını istemesinden bir hafta sonra 19 Kasım 2021’de İngiltere İç İşleri Bakanı Priti Patel Hamas’ı terör listesine alma kararı verdiğini, parlamentoya da bu yönde öneride bulunacağını ve buna binaen Hamas’a destek verenleri 10 yıl hapis cezasıyla cezalandıracağını duyurdu. Patel’in bu açıklamaları Filistin’deki bütün direniş hareketlerinin tepkisine sebep oldu ve böyle bir kararın asıl hedefinin Filistin halkı olduğu, bu yolla işgalci siyonistlerin Filistin halkına yönelik saldırılarına gerekçe oluşturulmasının amaçlandığı dile getirildi.

Yazar
1962 Artvin Yusufeli doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini kendi memleketinde tamamladıktan sonra Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. İstanbul Marmara Ünv. İlahiyat Fakültesi’nde Hadis dalında yüksek lisans yapan Ahmet Varol, 1984’ten bu yana basın alanında çalışmaktadır. Bu alanda çalışmaya ilk olarak İslam mecmuasının Dış Haberler sorumlusu olarak görev yapmakla başladı. Daha sonra Altınoluk dergisine geçerek bu derginin “İslam Dünyası” bölümünü hazırladı. Bu dergide çalıştığı sırada Erkam Yayınları’nın da editörlüğünü yaptı. Aynı dönemde haftalık olarak yayınlanan Vahdet gazetesinin de Dış Haberler bölümünü hazırlıyor ve bu gazeteye İslam dünyasıyla ilgili yazılar yazıyordu. Ekim 1996 – Ekim 2000 arasında dört yıl süreyle, aylık olarak 48 sayı yayınlanan Vahdet dergisinin Yazı İşleri müdürlüğünü yaptı. Şimdiye kadar birçok periyodik yayın organında İslam dünyası ve genelde dış politikayla ilgili yazıları neşredilen Ahmet Varol’un, Yeni Akit gazetesinde dış politikayla ilgili haftada üç gün yazısı yayınlanmaktadır. Aylık Ribat, Vuslat ve Davet Mektebi dergilerinde de düzenli şekilde yazıları yayınlanıyor. Bunların dışında değişik İslami yayın organlarında farklı zamanlarda İslam dünyasındaki gelişmelerle ilgili yazıları ve Özel FM adlı radyoda da “Dünya Döndükçe” başlıklı periyodik programı yayınlanıyor.
Yazara Yaz
×
blank
1962 Artvin Yusufeli doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini kendi memleketinde tamamladıktan sonra Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. İstanbul Marmara Ünv. İlahiyat Fakültesi’nde Hadis dalında yüksek lisans yapan Ahmet Varol, 1984’ten bu yana basın alanında çalışmaktadır. Bu alanda çalışmaya ilk olarak İslam mecmuasının Dış Haberler sorumlusu olarak görev yapmakla başladı. Daha sonra Altınoluk dergisine geçerek bu derginin “İslam Dünyası” bölümünü hazırladı. Bu dergide çalıştığı sırada Erkam Yayınları’nın da editörlüğünü yaptı. Aynı dönemde haftalık olarak yayınlanan Vahdet gazetesinin de Dış Haberler bölümünü hazırlıyor ve bu gazeteye İslam dünyasıyla ilgili yazılar yazıyordu. Ekim 1996 – Ekim 2000 arasında dört yıl süreyle, aylık olarak 48 sayı yayınlanan Vahdet dergisinin Yazı İşleri müdürlüğünü yaptı. Şimdiye kadar birçok periyodik yayın organında İslam dünyası ve genelde dış politikayla ilgili yazıları neşredilen Ahmet Varol’un, Yeni Akit gazetesinde dış politikayla ilgili haftada üç gün yazısı yayınlanmaktadır. Aylık Ribat, Vuslat ve Davet Mektebi dergilerinde de düzenli şekilde yazıları yayınlanıyor. Bunların dışında değişik İslami yayın organlarında farklı zamanlarda İslam dünyasındaki gelişmelerle ilgili yazıları ve Özel FM adlı radyoda da “Dünya Döndükçe” başlıklı periyodik programı yayınlanıyor.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?