Dinimizde bazı ibadetler kalp ile bazıları beden ile bazıları mal ile bazıları da hem mal hem beden ile yapılır. Bu ibadetlerden en üstün olanları; iman, ihlâs, takva, tevekkül, yakin, Allah hakkında hüsnü zan beslemek gibi kalbî ibadetlerdir. Diğer ibadetlere riya-gösteriş gibi manevi hastalıklar bulaşabilirken kalbî ibadetlerde böyle bir şey söz konusu değildir. Çünkü kalpte riya ile ihlâs bir arada bulunamaz.

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: Ben kulumun, benim hakkımdaki zannı gibiyim.” Bu kutsi hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.), bize sürekli Allah hakkında hüsnü zanna sahip olmamız gerektiğini belirtmiştir. Peki, Allah hakkında hüsnü zanna sahip olmak ne demektir?

Allah hakkında hüsnü zanna sahip olmak, Allah hakkında daima olumlu düşünmektir: Allah’ı affedici, kullarına yardım edici, onların hayrını dileyici olarak bilmektir. Bizim isteyip de Allah’ın vermediği ve bizim istemeyip de Allah’ın verdiği şeyin bizim için hayırlı olduğuna inanmak demektir. Yaptığımız ibadetleri kabul edeceğine ve onunla karşılaşacağımız günde bizi affedeceğine inanmak demektir.

Allah hakkında hakkıyla yapılan hüsnü zan; tevekkül, sâlih amellere devam etme ve Allah’tan umduğuna kavuşma gibi güzel neticeler verecektir.

Allah hakkında hüsnü zannımızı özellikle korumamız gereken bazı zamanlar mevcuttur:
1. İbadetlerde: İbadeti yaptığımız vakit kabul edileceği ümidiyle yapmamız gerekir. İnsan; kabul edileceğini, kendisine faydasının dokunacağını ümit ettiği ameli işler. Aksi düşünce boşa çalışmak olur ki bu takdirde de ibadete devam edilmeyecektir. Bizler bu hüsnü zannı Peygamberimizin iftar duasında görmekteyiz: “Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, Allah’ın izniyle ecir sabit oldu.”

2. Musibet Anında: Başımıza gelen musibetlerde sonuç itibariyle bizim için hayır olduğuna inanmalıyız. Nitekim Allah (c.c) Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır: “… Bir şey sizin için hayırlı olduğu hâlde ondan hoşlanmayabilirsiniz…” (Bakara-216)

Hz. Yusuf’un hayatı da, bizlere kötü görünen birçok olayın, aslında büyük hayırları içinde sakladığını göstermektedir.

Allah; kullarının rızkına kefil olduğunu bildirdiği hâlde şeytan, bazen yaşanan olumsuz ekonomik koşulları bahane ederek bizleri rızık endişesine düşürebilir. Bu durumda da Allah hakkında güzel zannımızı korumalı ve rızkımızın mutlaka bize ulaşacağına kanaat getirmeliyiz.

İhtiyar bir adama, ekmeğin fiyatının bir dirhemden on dirheme çıktığı söylendiğinde o şöyle demiştir: “Bu durum beni ilgilendirmez. Ben, Allah’ın bana emrettiği gibi ona ibadet ederim; o da bana vaat ettiği gibi rızık verecektir.” Böyle diyerek Allah’a tevekkül ve O’nun hakkındaki hüsnü zannın mükemmel örnekliğini ortaya koymuştur.

Afrikalı bir gencin, pazarda üzerinde birkaç parça meyve sattığı tablasının üzerine yazdığı şu yazı da Allah hakkındaki hüsnü zan konusunda zirve diyebileceğimiz bir örnektir: “Ben zengin olan Allah’ın kulu olduğum hâlde fakirlikten nasıl korkarım?”

3. Dua Ederken: Hz. Peygamber (s.a.s.), “Duanızı, kabul edileceğine inanarak yapın” buyurmuştur. Allah Teâlâ da dualara icabet edeceğini vaat etmiştir. Fakat hepimizin yaşadığı gibi bazen dualarımıza icabet edilmediğini görebilmekteyiz. Bu tür durumlarda da hüsnü zannımızı korumamız gerekir. Çünkü Allah Teâlâ, kullarını, istedikleri hâlde hayırdan mahrum etmez. O zaman istenilen şey belki de hayırlı değildir. Hasta olan bir çocuğun, kendisine zararlı olan bir şeyi ısrarla ve ağlayarak istemesine rağmen anne-babasının istenilen şeyi vermemeleri, çocuklarına olan sevgi ve merhametlerinden olduğu gibi dualarımızın da kabul olmaması belki de Allah’ın bize olan rahmetinden dolayıdır.

Hz. Yakup ve Hz. Yusuf 14 yıl, Hz. Eyüp 18 yıl, Hz. Nuh 950 yıl bekledi. Şüphen olmasın, sana da en güzel şekilde icabet edilecektir.

4. Ölüm Anı: Allah hakkında hüsnü zanna en çok ihtiyaç duyduğumuz an, kuşkusuz ömrümüzün son anlarıdır. Allah’a kavuşacağımız anda O’nu affedici olarak düşünmeliyiz. Allah’ın bizi bağışlayacağını ve bizi cennetine koyacağını ümit etmeliyiz. Hz. Peygamber de vefatından üç gün önce şöyle buyurmuştur: “Sizden her biriniz Allah hakkında hüsnü zanda bulunduğu bir hâlde ölsün, başka bir hâl üzere ölmesin.” (Müslim)

Şöyle bir kıssa anlatılır: Sekeratta olan gencin annesi oğlunun başında ağlamaktadır. Genç, annesine sorar: “Ey Anneciğim, eğer beni sen hesaba çekseydin, hesabım senin elinde olsaydı, bana nasıl muamele ederdin?” Annesi, “Sana rahmet ederdim.” deyince genç de “Anneciğim! Allah, bana senden daha merhametlidir.” demiştir.

Bir bedeviye “Öleceksin!” dediklerinde “Peki, sonra nereye gideceğim?” diye sorar. “Allah’a…” diye cevap verdiklerinde de “Biz ne hayır gördüysek hep Allah’tan gördük, Allah ile karşılaşmaktan mı korkacağız?” diyerek Allah hakkındaki hüsnü zannını ortaya koymuştur.

Bu konuyu; ölümden sonrasına hiçbir hazırlık yapılmamasına rağmen Allah’ın affedeceğini ümit etme olan gurur (Allah ile aldanmak) ile karıştırmamak gerekir. Bu durumda hüsnü zan ile gurur (Allah ile aldanmak) arasında nasıl bir fark vardır? İbnü’l-Kayyım bu konuda şunları söylemektedir: “Allah hakkındaki zannın, seni amel işlemeye sevk ediyor ve günahlardan uzaklaştırıyorsa bu hüsnü zandır. Eğer zannın, seni günahlara ve tembelliğe sevk ediyor, ibadetlerden de uzaklaştırıyorsa bu da Allah’la aldanmak demektir.”

Son bir kıssa ile yazımızı noktalayalım:
“Bir bedeviye denildi ki: Sen cennete gireceğine inanıyor musun?
Bedevi: Vallahi ben bu konuda hiç şüpheye düşmedim. Muhakkak ki ben cennetin bahçelerinde yürüyüp havuzundan içeceğim. Ağaçlarının altında gölgelenip meyvelerinden yiyeceğim…
Kendisine denildi ki: Önceden yaptığın sâlih ameller veya önden gönderdiğin iyilikler dolayısıyla mı böyle düşünüyorsun?
Bedevi: Allah’a iman ve onun dışındaki mabutları inkârdan, ecir ve şeref olarak daha yüce bir amel var mıdır?
Denildi ki: Sen günahlardan korkmuyor musun?
Bedevi: Allah, mağfireti günahlar için, rahmeti hatalar için, affı da suçlar için yaratmıştır. Kerim olan Allah, kendisini seveni cehennemde yakmaktan münezzehtir.
Basra mescidindekiler, ‘Bedevinin rabbine olan bu hüsnü zannından her ne zaman bahsedilse insanların üzerinde ümitsizlik bulutları mutlaka dağılır ve onlara ümit duygusu hâkim olurdu.’ diyorlardı.”

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?