“Çevrenin ıslahı insanın ıslahı ile olur.”
Son yıllarda tüm dünyanın ortak gündemini oluşturan çevre konusu, gün geçtikçe önemini arttırmakta ve bu konuya dair yeni projeler üretilmektedir. Çevre ve sorunlarıyla ilgilenmeyi kültürel bir farkındalık olarak gören insanlar, İslâm’ın çevreye bakış açısını, çevre konusunda emir ve nehiylerini bilmemektedirler. Çevre konusu, İslâm literatürüne yeni giren bir mevzu değildir bilakis dünyanın var olmasıyla beraber yüce Allah tarafından tüm topluluklara emanet edilen bir husustur.
“Artık Allah’ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.” (A’râf, 74)
“Şuayb, Ey kavmim! Ölçüyü, tartıyı adaletle tam yapın; insanların mallarının değerini düşürmeyin, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” (Hûd, 85)
“Bir zamanlar Mûsâ, kavmi için su istemiş, biz de ona, “Asânı taşa vur!” demiştik. Bunun üzerine taştan on iki göze fışkırdı. Her topluluk kendi içeceği yeri bildi. “Allah’ın rızkından yiyin için; yeryüzünde fitne fesat çıkarmayın.” (dedik).”(Bakara, 60)
Yeryüzünde bozgunculuk yapılmaması ve Allah’ın bahşettiği nimetlere nankörlük edilmemesi, tüm peygamberlerin tevhide davetlerinin ardından yaptıkları bir çağrıdır. Yeryüzünde yapılan bozgunculuk manevi yönleri kapsamakla beraber içinde maddi yönleri de barındırmaktadır. Güçlü olanın fakir olanı hor ve hakir görmesi, kötülüğün ve fuhşiyatın yayılmasına öncülük edilmesi, İslâm’ın kutsiyetine saldırılması, zulümlerin artıp bunlara sessiz kalınması gibi durumlar manevi bozgunculuk; enerji kaynaklarını yok etmek, çevreyi kirletmek, toplumun tamamının istifadesine sunulan nimetlere zarar vermek ise maddi bozgunculuktur.
Yeryüzünde bozgunculuğu yasaklayan İslâm, insanın çevredeki rolünü de belirlemektedir:
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 56) ayeti ile bir insanın asıl görevinin Allah’a ibadet etmek olduğunu anlıyoruz.
“Hani bir zamanlar Rabbin, meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife tayin edeceğim.” demişti.” (Bakara, 30) ayetiyle de insanın ikinci vazifesinin Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu ortaya çıkmaktadır. İnsanın üçüncü vazifesi de yeryüzünü imar etmektir:
“O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı.” (Hûd, 61)
Yeryüzünü imar etmek; ağaç dikmek, bozgunculuktan uzak olmak, ekin ekmek vb. şeyler ile mümkündür. İnsana yüklenen bu üç vazife birbirini tamamlar niteliktedir. Yeryüzünü imar etmek, halifelik sıfatı dâhilinde olmakla beraber bu iki sıfat da Allah’a ibadet etmenin bir çeşididir.
İslâm’ın Çevre Stratejisi
Ağaçlandırma ve Yeşillik: Kur’ân ve sünnetin çevreyle ilgili emir ve tavsiyelerden biri de ölü araziyi işletmek, yeşillendirmektir. Bu bağlamda Peygamber (s.a.s.); dikilen bir ağacın meyvesinden yenilmesi, gölgesinden faydalanılması durumunda o ağacı diken kişiye sadaka sevabının yazılacağını bildirmektedir. Ağaçlandırmanın yanında ölü bir araziye insanların ihtiyaçlarını giderecek bir yapı, fabrika inşa etmek de o araziyi değerlendirip ihya etmektir.
Temiz ve Nezih Tutmak: Temizliğin imandan olduğu veya imanın yarısı olacak kadar önemli bir ibadet olduğu tüm Müslümanlar tarafından bilinmektedir. İslâm’ın temizliğe verdiği önem, göz ardı edilecek basit bir şey değildir. İslâm; kişisel temizliği önemsediği gibi toplumsal temizliği de önemsemiş ve insanlara eziyet veren, insanları tiksindirecek şeyleri görülebilecek yerlerden temizlemeyi, gidermeyi de ibadet olarak kabul etmiştir.
Doğal Kaynakları Korumak: Doğal kaynaklar, Allah’ın kullarına bahşettiği nimetlerdir ve bu nimetlerin şükrü söylemlerle değil, onları korumak, onlara zarar vermemekle eda edilir. Hayvanlardan, bitkilerden, denizlerden, tatlı su kaynaklarından, madenlerden oluşan yeraltı ve yerüstü birçok doğal kaynağımız bulunmakta ve İslam; bu kaynakların gereksiz yere tüketilmesini, onlara zarar verecek her türlü eylemi de yasaklamıştır.
İnsan Sağlığını Korumak: Yeryüzündeki tüm varlığın korunması emrediliyorken eşrefi mahlûkat olan insanı korumak daha önceliklidir çünkü insan dışındaki varlıklar insanlara hizmet için yaratılmıştır. Allah katında güçlü mümin güçsüz müminden daha sevimliyken kişinin kendisini veya başkasını güçsüz, sağlıksız bırakması akıl kârı değildir. Bedenin, sahibi üzerinde hakkı vardır. Buna riayet etmek gerekir. Bedeni, zararlı şeylerden korumanın bir yolu da çevreye zararlı şeyleri atmamak, varsa da çevreyi onlardan arındırmaktır.
Çevreye İyilikte Bulunmak: “İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (Bakara, 195)
Her şeyde iyiliği ve merhameti esas alan İslâm, çevreye ve içindeki canlı cansız her varlığa iyilikte bulunmayı, merhametle yaklaşmayı emretmiştir. Devenin yavrusunu annesinin yanında bile kesmemeyi emreden bir peygambere ümmet olmak, bizim dışımızdaki varlıklara merhamet etmeyi gerektirir.
Çevreyi Yok Olmaktan Korumak: Allah, mümine israfı haram kılmıştır. Bu israf gerek şahsi mallarda gerekse umumi mallarda olsun fark etmez. Verilen nimetleri hor kullanmak, telef etmek, ihmal edip yok olmasına sebebiyet vermek dinimizce haram kılınmıştır.
Ekolojik Dengeyi Korumak: Her şey belli bir denge, uyum ve ölçüde yaratılmıştır. Bu dengeyi bozacak her türlü eylemden kaçınmak gerekir. Varlıklar arasındaki çatışma dahi belli bir kural içerisindedir. Kurdun kuzuyu, köpeğin kediyi, kedinin fareyi yemesi gibi… Buna benzer bir ekolojik düzeni bozmaya çalışan kişi haddini aşmış, Allah’ın yarattığı dengeyi bozmaya çalışmıştır.
Çevre ve Tehlikeli Etkenler
Kirlilik Tehlikesi
Allah, yeryüzünü temiz yaratmıştır fakat insanlar zamanla, teknolojinin de ilerlemesiyle beraber doğaya karşı umursamaz bir tavır takınmış, onu bozmaya başlamıştır. Tüm dünyanın ve özellikle de gelişmiş ülkelerin bir sorunu hâline gelmiştir çevre kirliliği. Sanayi atıkları, petrol, kanalizasyon artıkları, plastik maddeler; su ve toprağın kirlenmesine sebep olurken kimyasal dumanlar ise havanın kirlenmesinde etkili olmaktadır. Böylece dünyamız, yaşanamayacak bir yere dönüşmektedir.
Kaynakların Tükenmesi Tehlikesi
Allah, bütün insanlara yetecek kadar kaynak yaratmıştır fakat insanoğlu kendi eliyle doğaya zarar vererek bunların azalmasına sebep olmaktadır. Kaynakları amacı dışında kullanmak, ihmal ve terk etmek, kaynakların kullanımında haddi aşmak, kaynakların tükenmesinin başlıca nedenlerindendir. Bu kaynaklar tükenmeye yüz tutmuşken bu konuda insanların eğitilmesi şarttır. Yeryüzünün sahibi değil de halifesi, koruyucusu olduğu hatırlatılmalıdır her insana. Verilen bu nimetler için daima Allah’a hamd edilmesi gerektiği öğretilmelidir.
Ekolojik Dengeyi Bozma Tehlikesi
Kâinattaki her şey bir denge üzere yaratılmıştır. Her varlık, birbirinin devamı niteliğindedir fakat yukarda belirttiğimiz gibi insanoğlunun yanlış eylemlerinden dolayı doğanın düzeni de bozulmaktadır. İklimlerdeki köklü değişiklikler, kuraklık, çölleşme, küresel ısınma, deniz suyu seviyesinin yükselmesi, asitli yağmurların yağması ve ozonun aşınması bu ekolojik dengenin bozulmasına verilebilecek bazı örneklerdendir.
Çevreyi Korumada İslâm’ın Çağdaş Yöntemleri
İslâm’ın bu konuda ilk başvurduğu yol, eğitimdir. “Ağaç yaş iken eğilir.” atasözünün de işaret ettiği gibi bu eğitime gençlerden başlanılmalı, yetişkinler de İslâmî değerlere göre yetiştirilmeli, her ikisinde de çevreye dair bir şuurun oluşturulması esas alınmalıdır. Bu görev yalnızca öğretmenleri değil, anne ve babaları da ilgilendiren bir sorumluluktur.
Herkes, çevreyi birer emanet görüp, iyiliği emretme kötülükten sakındırma kapsamında, birinin çevreye zarar verdiğini gördüğünde ona engel olması gerekir. Kişinin gücü nispetinde eliyle, diliyle veya kalbiyle bu vazifeyi yerine getirmesi vaciptir.
Tüm bunlara rağmen bazı insanlar çevreye zarar vermekten geri durmuyor, kanun ve kurallara uymuyorsa bu kişiler için devlet tarafından caydırıcı cezalar konulmalıdır.
Tüm bunlara ek olarak, çevreyi bu tehlikelerden koruma adına; STK’lar, bölgesel ve uluslararası kurum ve cemiyetlerle iş birliği yapılmalıdır.