Fetih; açmak, amaca giden yoldaki engelleri ortadan kaldırmak manasına gelmektedir. Tarihte birçok savaş yapılmış ve bazı savaşlarla fetihler gerçekleşmiş, bu fetihler tarih kitaplarında gururla yerlerini almıştır. Kalelerin fethedilmesi için yapılan savaşlar, sadece birer araçtır. Her savaş fetih değildir, fethe giden yollardan sadece birisidir.
Tek din olan İslâm, bize kalelerin fethine giden yollarda kalplerin fethini de öğretir. Amacın kalplere girmek olduğunu örneklerle bize sunar. Şimdi hep birlikte İslâm tarihine göz atalım ve İslâm’ın bize öğrettiği fethi kısaca inceleyelim.
Görmeden Fethetmek:
İslâm’ın ilk yıllarında Müslümanların müşriklerden gördüğü eziyetler artınca bir grup sahabe Allah’ın izniyle Habeşistan’a hicret ettiler. Bu mukaddes yolculukta sözcü olan Caferi Tayyar’dı. Habeşistan kralı Necâşî’nin huzuruna çıktıklarında Cafer-i Tayyar söz alarak “Allah’ın peygamberi bize Habeşistan’a hicret edin, Habeş hükümdarının yanında hiç kimse zulme uğramaz. Orası doğruluk ve dürüstlük yurdudur. Umulur ki, Allah, sizi orada ferahlığa kavuşturur.” dedi ve Meryem sûresinden bazı ayetler okuyunca, Necâşî’nin kalbinde İslâm’a karşı bir yumuşama meydana geldi. Müslüman olduğunu gizlese de Allah’ın ayetleri ve peygamberimizin onun hakkında yaptığı güzel iltifatlar Necâşî’yi İslâm’a ısındırmaya yetti.
Biz bu olaydan görüyoruz ki, Allah Resûlü kilometrelerce uzaktayken bile Necâşî’nin gönlüne iman tohumları ekmiş ve onun kalbini fethetmiştir. Nitekim Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmrân, 159)
Gönüller Fethedilince:
Habîb-i zîşân, İslâm’ı anlatması için Mus’ab b. Umeyr’i Medine’ye gönderir ve ona zor kullanmamasını, yumuşaklıkla davet etmesini telkin eder. Medine’ye giden Mus’ab b. Umeyr nezaketle İslâm’ı yaymaya başlar. Bu durumdan rahatsız olan Üseyyid b. Hudayr öfkeyle ve hiddetle Mus’ab b. Umeyr’in karşısına dikilir. Hz. Mus’ab, Üseyyid b. Hudayr’a tatlı ve güler yüz ile yaklaşır. Ona İslâm’dan bahseder… Bu yumuşaklığın karşısında öfkesi yok olan Üseyyid, Mus’ab b. Umeyr’i pür dikkat dinler. Bir müddet sonra Üseyyid b. Hudayr’ın kalbi fethedilmiştir. Sa’d b. Muaz da aynı şekilde ısındırıldı İslâm’a…
Mus’ab b. Umeyr şehirlerin fethedilmesinden önce gönüllerin fethedilmesi inancındaydı ve öyle de yaptı. O, Resûlünün kendisine öğrettiği fetih anlayışıyla hareket edip kalplerin fethinden bir koca Medine’nin fethine vesile olmuştur.
Rahman olan Allah (c.c) inananlar için şöyle der: “Ki onlar sözü işitirler ve en güzelline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.” (Zümer, 18)
Şehirlerin Fethinden Kalplerin Fethine:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen efendimiz bir ülkeyi fethetmeye giderken bile kalpleri fethettiğini görüyoruz. Nasıl mı? Ebu Süfyan… Yıllarca İslâm’a kalbi yumuşamayan ve Müslümanlara türlü yollarla birçok sıkıntılar çektiren Ebu Süfyan…
Peygamberimiz Mekke’yi fethetmek için büyük bir orduyla giderken, Ebu Süfyan’ın gururlu bir insan olduğunu bildiği için şöyle bir yöntem uygulamıştır ve şu şekilde seslenmiştir. “Ebu Süfyan’ın evine sığınan güvendedir. Ebu Süfyan’ın evine giren emniyettedir.” Bu sözleri duyan Ebu Süfyan kalbinde bir titreme hissetti ve İslâm’a karşı kalbi yumuşamaya başladı. Böylece Kâinatın Efendisi 23 yıl boyunca yaptığı davet kalplerin fethiyle sonuçlandı.
Kalplerin fethi zordur, çaba ister, güler yüz ister, tatlı dil ister, sabır ister, azim ister, gayret ister. En önemlisi de inanmak gerekir, kalplerin fethedilebileceğine inanmak…
Kalplerin fethine giden yolda Rabbimize şöyle niyaz ediyoruz: “(Onlar şöyle yakarırlar); Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.” (Âl-i İmrân, 8)