“Sen nefsini hak ile meşgul etmezsen batıl seni işgal eder.” der İmam Şafii. İnsan hayatı boşluk kabul etmiyor, aklı da kalbi de hep bu doğrultuda hareket ediyor. Boş akıl, kalp ve hayat yoktur, bunlar ya hak ya da batıl ile meşgul olur. Birinin terk ettiğini muhakkak öteki doldurur. Hz. Peygamberin (s.a.s.) emaneti ile meşgul olmayan bir hayatın boşluğunu cahiliye doldurduğu gibi… İnsan fıtratı boşluk kabul etmediğinden, İslami değer yargılarıyla boyanmayan bir hayatın batılın öğretileriyle boyanması kaçınılmazdır. Modern seküler kültürün etkisi altında kalan bir Müslümanın çocuklarının ondan farklı bir gidişata sahip olması, çoğu zaman pek mümkün olmamaktadır. Boşluğa terk edilen yeni neslimizin tüm boşluklarını batıl doldurduğu için; şefkati, merhameti, sadık olmayı, dosdoğru olmayı uzaklarda arar olduk. Peki, ne olması gerekiyordu, şimdi ne oldu?
Dosdoğru Olmak: Müslüman bir şahsiyetten ayrı olması düşünülemeyecek bir değer. Sadece farz namazlarda on yedi kere dilediğimiz “dosdoğru yol” bizim ve gelecek neslin ayrılmaz bir parçası olmalıydı. Ama şimdi her şeyi mubah gören; doğru olma, doğru sözlü olma gibi bir kaygı taşımayan ve her şeyde hazzı elde etmeyi, sonuca ulaşmayı önceleyen ve buna ulaşmak için her yolu, her yöntemi meşru gören, doğruluğu da saflık olarak algılayan bir nesli ellerimizle yetiştirdik. Hak olan doğruluk ve istikamet ile meşgul edilmeyen çocuklarımızı, yalan, eğrilik ve dalavere işgal etti.
Sorumluluk Bilinci: Çalışmayan, yorulmayan hiçbir can, herhangi bir sorumluluk almak istemez, çünkü Resulullah’ın (s.a.s.) kendisinden Allah’a sığındığı tembellik ve gevşeklik hastalığına müptela olmuştur. Lokması ağzına konan, ayakkabısı bağlanan, kendisine küçük de olsa bir sorumluluk verilmeyen bir çocuktan sorumluluk bilincine sahip olması beklenemezdi. Sorumluluk alıp, azmederek herhangi bir işle meşgul olmayan çocuğu tembellik, gevşeklik ve en tehlikelisi de bananecilik işgal eder.
Emanet Olgusu: Emanet çok derin bir kavramdır. Resulullah (s.a.s.): “Emaneti olmayanın imanı yoktur.” buyurarak bu konunun ne kadar mühim olduğuna dikkat çekmiştir. Çocuklarımıza emanet olgusunu aşılamalıyız. Bu aşı aklın, kalbin, hayatın ve sahip olduğu her şeyin emanet olduğu şuurunu verecektir. O zaman çocuk, sahip olduğu şeylerin Allah’ın istediği şekilde olmasını ve bunların fıtrata uygun kalmasını kavrayabilecektir. Çünkü emanete ihanet, imana zarar verir. Emanet olgusunun boşluğunu ihanet işgal eder.
Yardımlaşma Şuuru: Kendisini başkası gibi görme şuuru… Enaniyetten uzak bir yaklaşım içinde olmak müminler için vurgulanmış, hatta bu ilke Müslümanın hayatının zirve noktasında îsar olarak kendisini göstermiştir. Kendisi ihtiyaç içinde olduğu halde başkasını kendisine tercih edebilmek, ne yüce bir değer. Ama yitip giden ve asgarisini, en azını dahi görmeye, duymaya, şahit olmaya hasret olduğumuz bir durum. Artık savaşta ölenler, aç olanlar, evsiz kalanlar bizi ve çocuklarımızı pek etkilemiyor. Menfaat odaklı bir hayatın mensubu olan, hayata menfaat odaklı bakan bir bireyden, yardımlaşma olgusunu gündemine alması, yaşamında buna yer vermesi elbette düşünülemezdi. Çocuklarımıza yardımlaşmanın, başkasını mutlu etmenin ne kadar tatlı, ne yüce ne değerli bir eylem olduğunu kavratamadık. Yardımlaşma ile meşgul olmayan hayatımızı menfaat işgal etti, yitip gitti bu değerler elimizden ya da bu değerleri biz bıraktık.
Rol Model Olma: Allah’ın gözetiminde olduğunu bilen Müslüman bir kişi, gelecek nesli Allah’a kulluk doğrultusunda yetiştirme vazifesini ihmal edemez. Bu hassasiyetle hayatına çekidüzen verir ki kendisine bakan yavrusu da hayatını doğrularla doldursun. Çevresinde ve ebeveyninde uygun rol model bulamayan, gerekli ilgiyi göremeyen çocuklarımız, şimdilerde televizyon, telefon ve internete emanet. Artık oralardan kendilerine rol modeller seçerler. Bunlar da genelde her türlü gayri ahlaki eylemi yaşam tarzı haline getiren popüler isimler, oyuncular, şarkıcılar, yutubırlar olur. Fatiha’da izinden gitmeyi dilediğimiz ‘nimet verilenler’ olmayınca bu boşluğu ‘kendilerine gazap edilmiş olanlar ve sapıtmışlar’ doldurdu.
Ve bunlar gibi nice değerlerimiz kayıp gitti elimizden ve hayatımızdan. İnsanı insan yapan bu ve benzeri değerlerle çocuğumuzu terbiye edebiliriz. Kaybettiğimiz değerleri Allah’ın Levh-i Mahfuz’dan dünyaya inzal ettiği (indirdiği) Kur’ân’ı aklımıza, kalbimize ve hayatımıza inzal ettiğimizde, tekrar bu öğretiler yaşamımızda kendilerine yer bulur.