Medrese, “ders verilen yer” anlamına gelen Arapça bir kelimedir. Medreseler, İslami ilimlerle pozitif bilimlerin harmanlanarak öğretildiği mekânlardır.
Tarihî sürece bakıldığında ilk medresenin Erkam b. Ebi’l-Erkam’ın evinin olduğu söylenebilir. Peygamberimiz (s.a.s.) bu evde bir yandan ashabına dinî bilgiler öğretirken bir yandan da insanları İslâm’a davet ediyordu. Yeni nazil olan ayetlerin bu evde okunup anlaşılması ve ezberlenmesi sağlanıyordu. Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından 1057’de kurulan Nizamiye Medresesi, daha sonra İslam beldelerinde kurulacak olan medreselere teşkilat, idare, vakıf, sistem ve program yönüyle model olmuştur. Bu nedenle Osmanlı zamanında yapılan medreseler de Selçuklu Dönemi medreselerinin devamı niteliği taşımaktadır. Zamanla geliştirilerek sistem hep daha iyiye doğru ilerletilmeye çalışılmıştır. Ancak Osmanlı’nın son dönemlerinde diğer kurumlarda meydana gelen bazı sıkıntılar medreselerde de baş göstermeye başlamıştır. Maalesef 3 Mart 1924’te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreselere kilit vurulmaya çalışılmıştır. Günümüzde sivil toplum kuruluşları tarafından medrese eğitim sistemi devam ettirilmeye çalışılmaktadır.
Medreseler dini ilimler ile pozitif ilimlerin yanı sıra aileden sonra hayatın ve toplumsal olarak yaşamanın gerekliliklerinin öğrenildiği, eğitime ve eğitimciye verilen değerin hat safhada olduğu eğitim kurumlarıdır. Öğrencinin seviyesine göre öğrenene kadar tekrarın sağlandığı, bu nedenle sınıf geçmenin değil ders geçmenin olduğu, bireysel farklılıkların dikkate alınarak eğitimin sürdürüldüğü alanlardır. Ahlaki değerlerin küçük yaşlarda benimsetilmesi, ilerleyen yaşlarda sosyal yaşamın gereklerini yerine getirmede sorun yaşanmamasını temin amaçlıdır. Ayrıca yeterli ilmi donanıma sahip olmanın verdiği güçle, günlük hayatın sorunlarına dair pratik çözümlerin üretilmesinin yolu açılmıştır. Bu durum toplumca refah ve huzur içinde yaşanmasını sağlayan önemli bir etken olmuştur.
Medreselerin kapatıldığı dönemden beri eğitim sisteminde birçok değişiklikler yapılarak ideal bir sistem oluşturma gayreti devam edegelmiştir. Ancak günümüzde bile çağın ihtiyaçlarına cevap verebilen ideal eğitim kurumları yerleşmemiştir. İdeal olanın sorgulanması durumunda insanların hem aklının hem de ahlaki yapısının topyekûn geliştirilebildiği bir sistem olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. “Z” kuşağı diye ifade edilen yeni neslin sorunları incelendiğinde, akademik başarının sonraki dönemlere ertelendiği ama çok kritik bir dönem olan okul öncesi ve ilkokul dönemini kapsayan çocuklarda ahlaki eğitimin öncelendiği bir sistemin gerekliliği aşikârdır. Bunun ise adına her ne denilirse denilsin sistem olarak medreselerde uygulanan sistemin çağın gereklerine göre geliştirilerek ya da ıslah edilerek benimsenmesiyle olacağı açıktır. Medreselerin geçmişte sağladığı ilmî başarılar ve çağlara ışık tutan önderliği göz ardı edilmeden değerlendirilmeli, başarı sağlanmasına vesile olan hususlar (disiplin, sistemli çalışma, uzun vadeli planlama, yeteneğe göre eğitim, özveri vb.) ön plana çıkarılıp eksik yönler tamamlanarak kapsamlı bir çalışma yapılmalıdır. Böylelikle günümüz sisteminin eksikleri tamamlanarak ideal sistemin oluşmasına katkı sunulmuş olacaktır.