O bir özgürlük savaşçısı… Hakkı dile getiren, batıla meydan okuyan özgür bir ruh… Davasına sadık, inandıklarına şehâdet getiren bir vücut…
Zalimler ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, onlara hakikati haykıran bir kahraman… Firavun’un zulmüne meydan okuyan bir Musa… Tanrılık iddiasında bulunan Nemrut’a ateş çemberinde direnen bir İbrahim…
Hakkı zikreden, hakkı itiraf eden bir adam… Ölümden kaçmayan, korkmayan bir yiğit… Dünyayı korkutan, zalimi titreten bir direnişin sahibi…
O, Muhammed Mursi, Mısır’ın seçilmiş cumhurbaşkanı. Halkının oyuyla iktidara gelen bir lider… Halkı ona inanmıştı, çizgisine, şahsiyetine, liderliğine, adamlığına güvenerek kendilerine yönetici olarak onu tayin etmiş, o da bu görevi sahiplenmişti, hem de acısı, çilesi, zulmü dinmeyen bir ülkede.
Ezilen bir halktı onun halkı. Geçmişte saltanatlarına ve güçlerine güvenen Mısır’ın firavunları gibi şimdi de Mısır’ın diktatörleri halkına zulmediyorlardı. Tarih sahnesinde sadece zalimlerin isimleri değişmiş, zulümleri devam edegelmişti. O, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” çağrısına uyarak bu zulme seyirci kalmadı, şeytanlaşmış insanlar ve onların zulümleriyle mücadele etme yolunu tercih etti. İlk insandan kıyamete kadar sürecek olan bir mücadeleyi, hak-batıl mücadelesini sahiplendi aslında. Zalime meydan okuyan, batıla karşı duran peygamberler ve diğer davetçiler gibi, o da hakkın safında yer alarak bu mücadelede yerini aldı. Kendisi için değil hak için, halkı için, ümmet için kıyama durdu.
Yusuf’u kıskanan kardeşlerinin Yusuf’a tuzak kurdukları gibi Mursi’nin davasına göz dikenler de karanlık ellerin desteğiyle ona operasyon yaptılar. Hz. İbrahim’in, Hz. Musa’nın, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) davasını yok etmek isteyen yeryüzünün hadsiz kralları gibi Mursi’nin karşısına çıkanlar da, bugün benzer yöntemlerle onu ve davasını yok etmeye çalıştılar.
Dün Yusuf’u zindana, İbrahim’i ateşe atanlar bugün de onu hapishaneye, tek kişilik bir hücreye attılar. Karanlık ellerin gölgesinde onlara inat altı yıl boyunca direndi. Ağzından çıkan tek bir cümle, tek bir sözle her şey çok farklı olabilirdi. Bugün nefes alabilirdi, makamında oturabilirdi, koltuğunun, iktidarının tadını çıkarabilirdi. Ancak yapmadı, yapamazdı da! Maddi menfaatleri, dünyalık lezzetleri elinin tersiyle itti. Haber yolladı, yolunu takip edenlere, ona destek verenlere. Dinimi dünyalığa satmayacağım, direneceğim bilin dedi, haberiniz olsun ben davamdan vazgeçmeyeceğim, siz de vazgeçmeyin dedi.
Demokrasinin yılmaz savunucusu olduğunu söyleyenler, insan haklarını her şeyin üstünde tuttuğunu iddia edenler, seçilmiş bir cumhurbaşkanını, halkının onay verdiği bir başkanı karanlık bir operasyonla önce hapishaneye sonra da ölüme gönderdiler. Böylece zalimler her zaman yaptıkları şeyin aynısını tekrarlamış oldular; hakkı söyleyenleri, hakkı savunanları susturmak ve durdurmak. Ellerinden gelen buydu ne de olsa!
Muhammed Mursi için değişen bir şey olmadı aslında. O dili ile söylediklerine, kalbi ile inandıklarına, bedeni ile şehâdet getirdi. “En büyük arzum Allah yolunda şehit olmaktır.” dedi ve bu isteğini yerine getirmiş, sözünü tutmuş oldu. Allah şehâdetini kabul etsin.
Muhammed Mursi’nin yaşadıkları ne ilk ne de son olacak… Ondan önce de nice dava erleri hak için, adalet için, özgürlük için, vatan, millet aşkı için mücadele ettiler, zalimlere ve onların zulümlerine karşı dimdik durdular. Kimisi bu yolda canından oldu, kimisi de sırasını beklemekte… “Mü’minlerden öyle yiğitler vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda şehit edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de şehit olmayı beklemektedir.” (Ahzab, 33/23)
Şehitler makamlarına ulaşır, Rablerinin verdikleri ile rızıklanırlar, bizler de onlara dua ederiz, onları rahmetle anarız. Ya onlara zulmedenler, onlar ne olacak? Susturmak isteyip de susturamadıkları, durdurmak isteyip de durduramadıkları Âdem’in masum çocuklarının canına kıyan Âdem’in zalim çocukları, onlar ne yapacaklar? Sezai Karakoç’un dediği gibi;
“Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak.
Hâlbuki biz sussak, tarih susmayacak.
Tarih sussa, hakikat susmayacak.
Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak.
Hâlbuki bizden kurtulsalar, vicdan azabından kurtulamayacaklar,
Vicdan azabından kurtulsalar,
Tarihin azabından kurtulamayacaklar.”
Evet; tarih de, hakikat de, vicdanlar da onları ve yaptıklarını asla unutmayacak! Vesselam…