Evet, ne mutlu ölümü öldürenlere…
Ne mutlu öldükten sonra yaşamaya devam edenlere…
Ne mutlu sözlerinde duranlara, ahitlerinde sabit kalanlara…
Ne mutlu “Allah yolunda ölmek en büyük arzumuzdur” deyip de bu arzularına kavuşanlara ve bunu kanıtlayanlara.
Ne mutlu herkesin gıpta ile baktığı, canları karşılığında cenneti satın alan yiğitlere.
Ey! “Adam gibi adam” olan yiğit Muhammed Mursî, sadece çocuklarınız size “onlar adamdı” demeyecek. Tüm gaflet uykusundan uyanan ümmet çocukları “onlar adamdı” diyecekler.
Ey ümmetin yiğit evlatları; Hasan el-Bennâları, Seyyid Kutupları, Şeyh Ahmet Yasinleri, Abdulaziz Rantisileri, Muhammed Mursîleri!
Ne mutlu sizlere; sizler, sadece söylediklerinizle, yazdıklarınızla ve yaptıklarınızla bizlere örnek olmadınız. Aynı zamanda Allah yolunda nasıl güzel ölünür, şehadet makamına nasıl ulaşılır, insanların mutluğu ve rahatı için mutluluğunuzdan ve rahatınızdan nasıl vazgeçilir, tüm bunları da öğrettiniz.
Tağutların, zalimlerin koca koca tekliflerini nasıl ellerinizin tersi ile geri çevirdiğinizi ve böylece Allah’ın davasının hiçbir şeye değişilmeyeceğini öğrettiniz.
Ey “Allah yolunda şehadet en yüce arzumuzdur derken şaka yaptığımızı mı zannediyorsunuz” diyen yiğitler!
Evet, sizler bu konuda şaka yapmadınız ve bu işin sadece edebiyatını yapmadığınızı da kanlarınızı dökerek, canlarınızı vererek kanıtladınız.
Ey mübarek şehitler! Sizler şehit oldukça ümmet diriliyor, sizler kanınızı, canınızı feda ettikçe ümmetin umutları filizleniyor. Sizler karanlık odaklara, şer odaklarına, zalimlere karşı direndikçe umutlarımız artıyor. Şer odakları, günümüzün tağutları, firavunları, Ebû Cehilleri belki cisim olarak size müdahale edebiliyor, belki cisimlerinizi ortadan da kaldırabiliyor, ama şunda eminim ki davanıza, davamıza, maneviyatınıza dokunamıyorlar. Etkinizi kıramıyorlar. Davayı bitiremiyorlar. Hira-Nur mağarasında yankılanmaya başlayan sesi kısamıyorlar. Davanızı söndüremiyorlar ve söndüremeyecekler Allah’ın izni ile.
“Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Ama kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saff, 8)
Ey adam gibi adam olan ümmetin şehidi! Ben şahsen ölmenize üzülmüyorum. Bilakis şehadetinize seviniyorum. Ama sevinçle beraber bir hüzün, bir öfke de var bizde.
Zalimlerin yaptığını görünce İslâm dünyasının özellikle de Arap ülkelerinin beceriksiz, Batı kuklası, hain, tahtları için vatanını, onurunu, şerefini, dinini satan, hiçbir zaman muktedir olmamış iktidarlarını, krallarını görünce de öfkelenmemek, üzülmemek elde olmuyor.
Ey şehitlerin yolunu takip eden, bu yolun yolcusu olup, onlara kavuşan ümmetin şehidi! Vallahi sen kazandın, ailen kazandı, dava arkadaşların kazandı, davan kazandı, ümmet kazandı ve her zamanki gibi zalimler kaybetti. Zaten zalimler kaybetmeye mahkûm değil mi?
“Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim, 42)
“Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.” (Nahl, 61)
Ey ümmetin yiğit evladı, ümmetin sözünde duran, akdini yerine getiren şehidi! Zulümle, haksızlıklarla, çeşit çeşit çirkefliklerle kirletilen bu dünyadan, müminin zindanı olan bu dünyadan giderken bile bize ders vererek gittin.
Cihat denilince, şehadet denilince irkilen yüreklerimiz, (çünkü bu kavramları İslâm toplumunda öcüleştirdiler, toplumdan soyutladılar) sen ve senin gibilerin şanlı direnişini, cihadını ve şehadetini görünce cihat aşkıyla, şehadet arzusuyla kıpır kıpır oluyor, canlanıyor, şahlanıyor. Yaparak- yaşayarak öğretmek bu olsa gerek. Şehadetin nesillere ve çağlara bir çağrı olduğunu bir daha gösterdin bizlere. Ümmete cihat ve şehadet aşkını hatırlattığın için sana minnettarız ey şehit!
Ey ilmi ile amel eden, inancının uygulayıcısı olan şehit! Yolun yolumuzdur. Yolunuz, dünya döndükçe ümmetin evlatlarının yolu olacaktır. Bu ümmet size minnettardır. Sizin gibi yiğitlere layık olmaya çalışacaktır. Gelecek kuşaklar sizi hep hayırla yâd edecektir ve inşallah sürekli “Gayemiz Allah, önderimiz Resûlullah, düsturumuz Kur’ân, yolumuz cihat, Allah yolunda ölmek en yüce arzumuzdur” diyen bir ümmet olacaktır.
Ey ümmetin şehidi! Senin için Allah’a şahitlik yapacağız. “Ya Rabbi! O, adam gibi adamdı” diyeceğiz. “O, senin dinini, hâkim kılmak için, emperyalistlerin düzenine son vermek için, kutsal mekânlarının, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için, Filistin için, kutsal kitabın için, adalet için, bağımsızlık için, Müslümanların daha fazla kan ve gözyaşı dökmemesi için, ümmetin yetim çocukları, dul kadınları, vurulan gençleri, kıyılara vuran yavruları için mücadele eden bir liderdi. İnsanları zalim kralların kulluğunda çıkarıp, Allah’a kul yapmaya çalışan bir liderdi. O, Hakk’ı hak bilip hak için çalışan, batılı da batıl bilip ona karşı mücadele eden bir liderdi ve bu uğurda ömrünü, ailesini, her şeyini feda etti” diyeceğiz.
Ey adam gibi yaşayan, adam gibi bir davayı sahiplenen ve bu dava uğrunda adam gibi canını vererek Rabbine kavuşan yiğit adam! Şehadetin mübarek olsun. Şehadetin yolumuzu aydınlatan bir ışık, ümmetin kurumuş gönüllerini yeşerten bir can suyu, ümmetin birlik ve beraberliğini sağlayan bir ruh, bir umut olacaktır inşallah…
Ali GÜVEN