Modern yüzyılda insanoğlu, bir taraftan bilim ve teknoloji çağı ile birlikte yeryüzüne hâkim olmaya çalışırken, diğer taraftan çevreyi tahrip ettiğinin farkına varamadı. Bilgi ve düşüncesizliği yüzünden bir kaos oluştuğunu çok geç fark etti. Kimyasal ve biyolojik kirlilik önlenemez boyutlara ulaştı. Bütün enerjisini üretime vererek üretimin ve tüketimin kölesi durumuna düşen insanoğlu, artık nasıl bir çıkış yolu bulabileceğini de bilemez duruma geldi.
Dünyada bulunan bütün varlıklar içinde kirleten, yok eden ve haddi aşan tek varlık oldu. Bu nedenle doğayla insan arasındaki denge bozulmuş, nihayetinde farkına varılan veya varılamayan bir sürü çevre problemi de yaşanmaya başlanmıştır. Dünyamızdaki doğal dengeyi, bencilliğimiz, israfımız ve sınırsız isteklerimiz nedeniyle bozarak yeryüzünü yaşanmaz hale soktuk. Su, hava ve toprak kirlendi. İnsanoğlu, kendi aç gözlülüğünün, kendi emrine amade edilmiş eşyaya karşı sorumsuz yaklaşımının feci sonuçlarının farkına varması çok geç oldu. İklim değişiklikleri nedeniyle, su kaynakları kurudu, buzullar erimeye başladı, ormanlar yok olma derecesine geldi. Hayvan ve bitki türleri git gide azalmaya başladı. Ozon tabakası, sera gazları, zehirli gazlar, asit yağmurlarının görülmesi sonucunda hastalıklar arttı, yerkürede bulunan tüm canlılar olumsuz etkilendi.
Kur’ân-ı Kerim’de Çevreye Verilen Önem
Kur’ân-ı Kerim’de, yaratılmış olan her şeyin Allah’ı bir şekilde tesbih ettiğinden ve O’na secde ettiğinden bahsedilmektedir. Bazı tefsirciler Allah’ı tesbih etmeyi, “O’nun büyüklüğünü, yüceliğini ifade etmek” olarak, secde etmeyi de “Yaratılışa/fıtrata uygun hareket etmek, Allah’a itaat etmek/boyun eğmek” şeklinde açıklamışlardır:
“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır.” (İsra, 44; Hadid,1; Cuma, 62)
“Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.” (Hac,18)
Yine Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın her şeyi bir düzene ve dengeye göre yarattığı ve insanların bu dengeyi bozmamaları, taşkınlık yapmamaları gerektiği vurgulanmaktadır: “Göğü Allah yükseltti ve mizanı (dengeyi) O koydu. Sakın bu dengeyi bozmayın.” (Rahman, 7-8)
“Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyiniz, bu hususta taşkınlık ve nankörlük de etmeyiniz; sonra sizi gazabım çarpar. Her kim ki kendisini gazabım çarparsa, hakikaten o, yıkılıp gitmiştir.” (Tâha, 81)
Yüce Allah’ın yaptığı uyarıları dinlemeyen, haddi aşan ve çevreye zarar verenler nedeniyle, yani insanların kendi elleriyle yaptıkları yüzünden doğadaki problemlerin kendilerine bir ölçüde zarar vermesi, Allah’ın buna izin verdiğini ifade etmiş olması, belki de çevre sorunları ve karşılaşılan felaketlerle ilgili asli kaynağı gözler önüne seren en önemli ayetlerden biridir: “İnsanların kendi işledikleri kötülükler sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Yanlıştan dönmeleri için Allah yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” (Rûm, 41)
Kur’ân’da güzel, yaşanabilir çevre tasvirleri yapılarak da insanlara mesajlar verilir. Bu hoş çevre anlatımlarında yer yer ağaçlar, meyveler, akarsular ve çeşitli hayvanlardan örnekler verilerek sanki doğanın olduğu gibi korunmasının önemine dikkat çekilmek istenir. Şu ayetler bunun örneğini teşkil eder:
“Herhangi biriniz ister mi ki, içerisinde her türlü meyveye sahip bulunduğu, içinden ırmaklar akan, hurma ve üzüm ağaçlarından oluşan bir bahçesi olsun; himayeye muhtaç çocukları var iken ihtiyarlık gelip kendisine çatsın; derken bağı ateşli (yıldırımlı) bir kasırga vursun da orası yanıversin? Allah, düşünesiniz diye size ayetlerini böyle açıklıyor.” (Bakara, 2/266)
“Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Şuarâ, 132-134)
Çevrenin bir parçası olan hayvanlardan da Kur’ân-ı Kerim’in pek çok ayetinde bahsedildiğini, hatta birçok sure isminin de hayvan adlarından müteşekkil olduğunu görürüz. Bunlara örnek olarak bal arısı (Nahl), inek (Bakara), fil (Fil), karınca (Neml) ve örümcek (Ankebût) verilebilir. Allahu Teâlâ, Kur’ân’da, çevremize ve bazı hayvanlara bakarak Allah’ın yaratma sanatını ve yüceliğini görmemizi, onlardan ibretler çıkarmamızı istemektedir.1
Geri Dönüşüm Evrenin Dengesini Korur
Allah (c.c.) dünyayı içindekileri ile birlikte bir ölçü, denge ve düzen içinde yaratmış ve insanları da bu dengeyi bozmamak, ölçüyü kaçırmamak, aşırı gitmemek konusunda birçok ayet ile uyarmıştır. Cenab-ı Allah, Rahman Sûresi 7-10 ayetleri arasında bize çok güzel örnekler veriyor. Buna göre, canlı ve cansız bütün varlıkların da insanlar kadar bu dünyada yaşama ve varlıklarını devam ettirme hakları vardır. Yeryüzündeki canlı hayatının devam etmesi, mevcut tabiî düzenin doğal akışı içindeki işleyişine bağlıdır. Bu düzenin bozulması ise, yeryüzündeki hayatın sona ermesi demektir. Bu nedenle Kur’ân-ı Kerim’de yer yer geçen denizlerin kaynaması, (Tekvir 81/6) yıldızların dökülmesi, (Tekvir 81/2) güneşin dürülmesi, (Tekvir 81/1) göğün yarılması (Tekvir 81/1, İnşikak 84/1) yeryüzünün dümdüz olması (İnşikak 84/3) gibi kıyamet tasvirleri, aynı zamanda ekolojik bir bozuluşa da işaret etmektedir. İnsanoğlu, bir yandan içinde bulunduğu dünyayı inşa etmeye çalışırken, bir yandan geleceğini imha ederek kendi kıyametini hazırlamaktadır. Bu nedenle Kur’ân, hayatın dengesini korumayı, her şeyi belli bir ölçü ve tartı içinde kullanmayı, aşırı gitmemeyi, haddi aşmamayı ve en önemlisi, hayatın ve çevrenin kendisine bir emanet olduğunu unutmamayı ve buna göre yaşamayı emretmektedir.2
Geri Dönüşüm Nedir?
Geri dönüşüm, “Yeniden değerlendirilebilme imkânı olan atıkların çeşitli işlemlerden geçerek üretim sürecine dâhil olması” olarak tanımlanmıştır. Başka bir ifadeyle, kullanıldıktan sonra atığa dönüşen malzemelerin çeşitli fiziksel ve kimyasal işlemler uygulandıktan sonra hammadde olarak tekrar imalat süreçlerine kazandırılmasıdır. Geri dönüşüme olan ihtiyaç, özellikle savaşlar ve kuraklık gibi ekonomik sıkıntıya girilen dönemlerde ortaya çıkan kaynak sıkıntılarıyla ortaya çıkmıştır. Geri dönüşümün ana amacı, kaynakların gereksiz kullanımını önlemek ve atık çöp miktarını azaltmaktır. Cam, kâğıt, alüminyum, kompozit, çelik, ahşap, plastik, pil, elektronik atıklar, motor yağları, geri dönüştürülerek tekrar kullanılabilir hale getirilirse, ülke ekonomilerine ciddi anlamda katkı sağlar. Geri dönüşüm sayesinde hem kaynaklar daha verimli kullanılır hem de üretim aşamasında daha az enerji, daha az su tüketilir, daha az ağaç kesilir ve daha az karbon salımı gerçekleşmiş olur.
Kaynağında ayrı toplama uygulamalarında, tüketicilerin evlerinde ya da işyerlerinde evsel atıklardan ayrı olarak biriktirdikleri ambalaj atıklarının, düzenli olarak belediyeler ya da anlaşmalı oldukları Lisanslı Toplama Ayırma Tesisleri tarafından alınması gerekmektedir. Geri dönüşüm, geleceğe yatırım yapmamıza yardımcı olur, istihdam sağlar, bununla birlikte ekonomiye katkı sağlar.
Sonuç olarak şunu özellikle belirtmek gerekir ki; bir Müslüman olarak geri dönüşebilecek bütün malzemeleri değerlendirmek, doğayı, içindekileri ile birlikte insana sunan Allah’a karşı sorumluluğumuzdur. Gelecek nesillerin kul hakkıdır. Gelecek nesillere bırakabileceğimiz en büyük mirastır. Zira Yaratılanı, Yaratan’dan ötürü sevmeliyiz, ona saygı göstermeliyiz ve onu korumalıyız.
Kaynakça
1) Çevre ve Ahlak, Çevre Vakfı Yayınları
2) Mustafa Güven, Kur’ân-ı Kerimde Çevre Bilincine Dair Bazı Ahlaki Esaslar, Birey ve Toplum Dergisi, 2014.