İslam ümmeti Hz. Ömer (ra) gibi şahsiyetleri içinde barındırdığı için çok bahtiyardır. Hz. Ömer (ra) İslam tarihinin akışını değiştirmiş, coğrafyasını genişletmiş, eyalet sistemini oluşturmuş, adalet, hürriyet ve eşitliği sağlamış, müminlerin izzetine izzet, kâfirlerin zilletine zillet katmıştır. Onun döneminde İran, Mısır, Rum, Kudüs ve Şam bölgeleri fethedilip İslam idaresine girmiştir. Bir unvanı da Faruk olan Hz. Ömer (ra) Allah’ın rızasına, meleklerin duasına ve peygamberin övgüsüne mazhar olmuştur. Onun İslam’ı kabul etmesiyle Müslümanlar, kendilerini güçlü ve kuvvetli hissederek Kâbe’ye gidip dinlerini açık bir şekilde haykırmışlardır. Hz Ömer’in Müslüman olmasından güç alan Abdullah bin Mesut (ra), Kâbe’de Rahman suresini müşriklerin önünde aleni bir şekilde okumuştur.
Bir gün Allah Rasulü (sav) ‘‘Allah’ım bu iki adamdan (Ebu Cehil b. Hişam ya da Ömer b. Hattab) hangisi senin yanında daha sevimli ve değerli ise İslam’ı onunla aziz eyle.’’ diye dua etmişlerdi. Allah (cc) hidayetini Ebu Cehil’e değil Ömer b. Hattab’a nasip etmişti. Allah Resulünün şu meşhur duasından anlıyoruz ki Hz. Ömer (ra) Allah (cc) katında sevimlidir ve Allah (cc) İslam dinini onunla güçlendirecek ve aziz kılacaktır. Hz. Ömer (ra) Müslüman olur olmaz Kâbe’ye giderek putperestlere meydan okumuş, ilk defa orada açık bir şekilde namaz kılmış ve Müslümanlar da ona tabii olmuşlardır.
Hz. Ömer’in (ra) hicreti de diğer Müslümanların hicretinden farklıydı. O hicret edeceği zaman Kâbe’ye giderek tavafını yapmış, namazını kılmış ve Müşriklere şu çağrıyı yapmıştı: ‘‘Ey Müşrikler! Ben hicret ediyorum. Kim ki hanımını dul, çocuklarını yetim, mallarını ise başkalarına bırakmak istiyorsa şu dağın arkasına gelsin ve benimle çarpışsın.’’
Abdullah b. Mes’ud (ra) anlatıyor: ‘‘Hz. Ömer (ra) Müslüman olduktan sonra kendimizi güçlü ve onurlu hissediyorduk. Onun Müslüman olması bir fetih; Hicret ise bir zaferdir. Devlet başkanlığı ise şefkattir. Hz. Ömer (ra) Müslüman olmadan önce biz Kâbe’de namaz kılamazdık. Hz Ömer (ra)’in cennet ve cehenneme bakışı Kuran pencersindendi. Bir gece Hz. Ömer (ra) bir evin yanından geçerken okunan Kur’an sesini işitir. Tur süresinin 1-7. ayetlerini duyunca bineğinden inip duvara dayanır ve bir müddet bekledikten sonra eve döner. Tam bir ay boyunca hasta düşer. Fakat onunla birlikte olan Müslümanlar dışında hiç kimse Hz. Ömer’in (ra) ayetlerin tesirinden hasta düştüğünü fark edemez.’’
Hz. Ömer (ra), Peygamber’in (sav) ifadesiyle kendisine ilham edilen bir kişiliğe sahipti. Beş yerde görüşü Kur’an’a muvafık gelmiştir:
1. Hicap (örtü) konusunda: Hz. Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmektedir. “Bir gün Allah Resulüne giderek Ey Allah’ın Resulü! Senin yanına iyiler de kötüler de girmekte, müminlerin anneleri örtü takıp sakınsalar’’ dedim. Bunun üzerine Allah’u Teâlâ örtü ayetini indirdi; ‘‘Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle; bu, onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.’’ (Ahzab, 59)
2. Münafıkların üzerine namaz kılınmaması hususunda Kuran’ın görüşü Hz. Ömer’in görüşüne uygun inmiştir; ‘‘Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah’ı ve peygamberini inkar ettiler, fasık olarak öldüler.’’ (Tevbe, 84)
3. Hz. Ömer Bedir esirleri konusunda fidye alınmasını değil, esirlerin boyunlarının vurulmasını önermişti. Bunun üzerine Kur’an’ı Kerim’in onun görüşüne muvafık olarak nazil olmuştur; ‘‘Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü’dür, Hakim’dir.’’ ‘‘Daha önceden Allah’tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi.’’ (Enfal, 67-68)
4. Yabancı bir eve girerken, izin isteme konusunda Kur’an’ı Kerim onun görüşüne uygun bir talimat ile inmiştir;. ‘‘Ey inananlar! Ellerinizin altında olan köle ve cariyeler ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar, sabah namazından önce, öğle sıcağında soyunduğunuzda ve yatsı namazından sonra yanınıza gireceklerinde üç defa izin istesinler. Bunlar, sizin açık bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de, onlara da bir sorumluluk yoktur. Allah size ayetlerini böylece açıklar. Allah bilendir, Hakim’dir.’’ (Nur, 58)
5. Hz. Ömer (ra) şarabın haram kılınması için yaptığı duada şöyle demişti: ‘‘Ey Allah’ım. Bizlere şarap konusunda tam bir açıklama indir.’’ Bunun üzerine Maide suresinin 90 ve 91. ayetleri inmiştir; ‘‘Ey İnananlar! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete eresiniz.’’ ‘‘Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan, namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?’’ (Maide, 90-91)
Hz. Ömer (ra) bu ümmetin içinde Hz. Ebu Bekir’den (ra) sonra fazilet bakımından ikinci konumdadır. İmanı, ilmi ve islami şahsiyetiyle ümmetin içinde örnek teşkil eden büyük bir liderdir. Hz. Ömer (ra) birçok yer ve zamanda Peygamber’in (sav) övgüsüne mazhar olmuştur. Bir gün Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuşlardı: ‘‘Uyurken rüyamda süt içtikten sonra parmaklarımın ucundan su akmakta olduğunu gördüm. Akan sular Hz Ömer (ra)’e kadar ulaştı.’’ Orada bulunanlar ‘‘Ya Rasulallah! Bunu nasıl tevil ettin’’ dediklerinde Allah Resulü ‘‘ilim’’ dedi. Hz. Ömer’in (ra) dönemine baktığımız zaman, büyük fetihlerin gerçekleştiğini, Hz. Ömer’in (ra) uzun bir dönem Müslümanlara halifelik ve İslam topraklarında liderlik ettiğini, Kur’an ve sünnet ışığında insanları yönlendirdiğini ve hilafeti süresince kendisine karşı bir muhalefet’in olmadığını görüyoruz. İşte Peygamber’in (sav) görmüş olduğu su ve süt, insanları ilim ve adaletle güçlü bir şekilde idare etmesidir.
Hz. Ömer’in (ra) takvası ile ilgili bir rivayette Allah Resulü (sav) şöyle buyuruyor: ‘‘İnsanlar bana gösterildi. Üzerlerindeki gömlekleri ancak göğüsleri hizasındaydı. Bir kısmınınki ise göğüslerine ulaşmıyordu. Hz. Ömer de (ra) gösterildi, gömleği onu tümüyle içine almıştı.’’ İşte hadiste geçen elbise onun takvasının bir nişanesiydi.
Allah Resulü (sav) Hz. Ömer’e (ra) şunu diyordu: ‘‘Ey Ömer (ra), Canımı elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki şeytan seninle karşılaşınca yolunu değiştirmekten başka bir şey yapamamaktadır.’’ İbn-i Hacer (ra) diyor ki: Aslında şeytanın ondan uzaklaşmasından maksat; şeytanın, Hz. Ömer’e (ra) zarar vermeyi bir kenara bırakın vesvese dahi verememesidir. Onun için şeytan onunla uğraşamamış ve onu gördüğünde hep yolunu değiştirmiştir.
Hz. Ömer (ra)’in arzusu insanların arzularından çok farklıydı. Bir defasında Hz. Ömer (ra) arkadaşlarına ‘‘haydi, herkes bir şey dilesin’’ deyince, Oradakilerden biri: ‘Ben, şu oda dolusu gümüşümün olmasını ve onu Allah yolunda harcamayı isterdim’ demiş. Bir diğeri: ‘Bu oda dolusu altınımın olmasını ve bu altınları Allah yolunda harcamayı, üçüncüsü ise: ‘Bu oda dolusu mücevherimin olmasını ve bu mücevherleri Allah yolunda infak etmeyi isterdim’ demiş. Hz. Ömer ‘Başka?’ deyince, ‘Başka bir şey istemeyiz’ demişler. Bunun üzerine Hz Ömer (ra) arzusunu şöyle dile getirmiş: ‘‘Ben, Allah yolunda vazifelendirebileceğim, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Muaz bin Cebel, Huzeyfe bin Yeman ve Huzeyfe’nin kölesi Salim (ra) gibilerden şu oda dolusu insan isterdim.’’
Hz. Ömer (ra) vali ve komutan atarken çok dikkatli ve seçiciydi. Hz. Ömer’in (ra) tayin ettiği valilerin önemli özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz;
1. Zühd: Hz. Ömer dönemi valilerinin en önemli özellikleriydi. Muaz bin Cebel (ra) bazı kavimlere giderek zenginlerden aldığı zekâtı fakirlere dağıtıyordu. Bir defasında evinde hiçbir şey kalmamıştı, eşi kendisine: ‘‘Ey Muaz (ra), Topladığın malları ne yaptın?’’ diye sordu. Muaz (ra): ‘‘Yanımda bir gözetici vardı ve o yüzden yanıma bir şey alamadım’’ sözleriyle karşılık verdi. Hanımı: ‘‘Sen Rasulüllah (sav) ve Ebu Bekir (ra) zamanında güvenilir biriydin. Buna rağmen Hz. Ömer (ra) senin yanına bir kontrol memuru mu verdi.’’ dedi. Sonra onu Hz. Ömer (ra)’e şikâyet etti. Hz. Ömer (ra) Muaz ra)’ı çağırdı. ‘‘ben seninle beraber bir kontrol memuru mu gönderdim.’’ diye sorunca, Muaz (ra): ‘‘Bundan başka uyduracak mazeret bulamadım.’’ dedi. Hz. Ömer (ra) bu sözlere güldü ve ona bir miktar mal verip ‘’Bununla onu razı edersin’’ dedi.
2. Tevazu: Hz. Ömer’in (ra) tayin ettiği valiler tevazu ile meşhurdurlar. Onlar giyim kuşam, ev, binek ve benzeri durumlarda yöneticisi oldukları topluluktan farklı değillerdi. İşte Ebu Ubeyde b. Cerrah (ra); Rumlar bir adamlarını görüşme yapmak için ona göndermişlerdi. Müslümanların arasına giren adam Ebu Ubeyde’yi (ra) arkadaşlarından ayıramamıştı. ‘‘Komutanınız nerede?’’diye sorunca, Müslümanlar, işte orada duruyor dediler. Ebu Ubeyde (ra) bu şekilde yaşayan, büyük tevazu sahibi bir sahabeydi.
3. Vera (Takva): Hz. Ömer’in atadığı valilerde dikkat ettiği diğer bir özellikte dünya makamlarından uzak durma hususuydu. Birçoğunu Hz. Ömer (ra) zorlayarak vali tayin ediyordu. Zübeyr bin Avvam’a (ra) Mısır vilayetinin valiliğini teklif edince, Zübeyr (ra) ‘‘Buna ihtiyacım yok. Ben cihada gitmek ve Müslümanlara yardımcı olmak istiyorum.’’ diye cevap vermişti.
4. Saygı: Yeni atanan ve önceki vali ve komutanların birbirlerine saygı göstermeleri takdire şayandır. Hz. Ömer (ra) Halid bin Velid’i (ra) azledip onun yerine Ebu Ubeyde’yi (ra) tayin etmişti. Namaz vakti yaklaştığında, Hz. Halid (ra) Ebu Ubeyde’nin (ra) önüne geçmedi ve namazı Ebu Ubeyde (ra) kıldırdı.
Yukarıda saydığımız özellikler önce Hz. Ömer’de (ra) ileri düzeyde mevcuttu. Hz. Ömer’in (ra) arzusu, atadığı vali ve komutanlarda bu özelliklerin tümünün bulunmasıydı. Bunun yanı sıra Hz. Ömer (ra) zaman zaman valilerini denetler ve bu özellikleri kendilerinde gördüğü zaman, takvalı kişileri seçimindeki görüşü isabetli olduğu için Allah’a şükrederdi.
İslam’a en parlak dönemini yaşatanlar Allah Resulü (sav)’den sonra Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hz. Ömer’ül Faruk’tur. Hz. Ömer (ra), bizlere koskocaman bir medeniyet bırakarak ahirete göç etmiştir. Aynı zamanda bu medeniyetin temel taşları olan sağlam bir akide, Sahih ve canlı bir ibadet, doğru bir siyaset bilinci, ilim ve marifet şuurunu da bizlere miras olarak bırakmıştır.
Bunu birkaç örnekle canlandıralım:
Hz. Ömer (ra), Hacer-ul Esved’in yanına gelerek şöyle demişti: “Ey siyah taş! Biliyorum ki sen sadece bir taşsın. Senin kimseye ne bir faydan ne de bir zararın vardır. Şayet Peygamber’in (sav) seni öptüğünü görmeseydim bende seni öpmezdim.”
Rıdvan ağacının Kur’an’da isminin geçtiğini ve bu ağacın mübarek bir ağaç olduğunu söyleyenlerin olduğunu duyunca, Hz. Ömer (ra) hemen birilerini gönderip o ağacın kökünden kesilmesini emir ediyor ve böylece Müslümanları şirke düşme tehlikesinden kurtarıyor.
Bir gün Hz. Ömer (ra) Namaz kılan bir topluluk görüyor. O topluluğun namazlarında cansız ve zayıf olduklarını görünce şöyle buyuruyor: “Namazı öldürdükleri gibi Allah (cc)’da onları öldürsün.”
Bir gün Medine’de birtakım dervişleri görünce bunlar kimlerdir diye sordu. Birileri: “Ey Emir-ül müminin! Bunlar Allah’a tevekkül edenlerdir.’’dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) “Hayır bunlar mütekkilinler (yiyiciler) yani Başkasının sırtından geçinenlerdir” dedi. Bununla; çalışmayan, amel etmeyen, sadece ibadetle vakit geçirdiklerini zan edenleri kastediyor ve bu davranışın kınanmış ve yanlış olduğunu vurgulamaya çalışıyordu.
(Önümüzdeki sayıda Hz. Ömer’i anlatmaya devam edeceğiz inşallah.)
Ali Özgüç