Resûlullah (sav) hayatın her sahasında geçerli olan tek kavramın ahlâk olduğunu vurgulamıştır. “Sizin en hayırlınız ahlâkı güzel olandır” derken, “İslâm güzel ahlâktır” hakikatini dile getirirken buna işaret etmiştir. İnsanın, Rabbine ve tüm canlılara karşı ortaya koyacağı muamelede göz önünde bulundurması gereken hususun ahlâk olduğunu dile getirmiştir. Bütün müminler bu hakikate iman etmişlerdir, onların Allah’tan ve yaratmış olduklarından utanması ahlâk kavramına olan inancından kaynaklanır.
Resûlullah (sav) iş ahlâkında son derece güvenilir biriydi. Hiç kimse ondan ahlâkî olmayan bir davranışa şahit olmamıştır. Hatta onunla savaş halinde olan Yahudiler bile zaman zaman emanetlerini ona teslim etmişler, kendisine son derece güvenmişlerdir. Resûlullah’ın (s.a.v) emin/güvenilir sıfatı, hayatının her sahasında kendisini göstermiştir. Onunla iş yapan, ticarî ilişkilerde bulunan, arkadaşlık ya da komşuluk yapan bir kimsenin şahit olduğu en büyük özelliği buydu. Hz. Hatice daha nübüvvetten önce onunla tanışmış, onu yanında çalıştırmış ve ondan işinde sadakat, güven ve sağlam çalışmanın dışında herhangi bir şey görmemiştir. Onun üstün ahlâkına şahit olmuştur. Hz. Hatice’nin kölesi Meysere onun iş ahlâkına şahit olmuş ve bunu Hz. Hatice’nin huzurunda dile getirmiştir.
Resûlullah (sav) bir müminin iş yaparken onu sağlam yapması ve işe gereken ehemmiyeti göstermesi hususunu dile getirmiş ve işini güzel yapan bir müminin Allah’ın sevgisini kazanacağını belirtmiştir. Resûlullah (s.a.v) bir kurbanı dahi keserken güzel şekilde kesilmesini, hayvana eziyet edilmemesini dile getirirken devlet yönetiminde, insanlar arası ilişkide acaba hangi ilke ve esaslara dikkat çekmiştir? Bu konuda neler söylemiştir? Resûlullah (s.a.v) iş ahlâkında liyakat ve ehliyete değer vermiş, ashabını komutan olarak tayin ederken ehliyeti göz önünde bulundurmuş, idarecilik gibi bir mesleğin zorluklarına dikkat çekerek bu işi talep eden bir sahabeye, bunu güzel bir dille, kendisi için uygun olmadığını söylemiştir.
Resûlullah’ın (s.a.v) iş yaparken üzerinde durduğu bir husus da verilen söze sadakat göstermek olmuştur. Bir sahabeyle bir iş vesilesiyle sözleşmiş olan Resûlullah (s.a.v) randevu yerinde üç gün üst üste bulunmuş ve sahabenin üç gün sonra randevuyu hatırlayıp belirlenen mahalle gelmesi üzerine ona “Beni yordun, seni burada üç gündür bekliyorum” demiştir. Ona karşı herhangi bir kızgınlık göstermemiştir.
Onun Peygamber olması çarşı pazarlarda dolaşmasına engel olmamıştır. Hayatın içinde yer almış, güzel huy ve davranışlarını insanlarla ilişkilerinde, ticaretinde, alışverişinde ortaya koymuştur. İnsanların aldatılmamasını ifade etmiş, özellikle dürüst tacirleri övmüş, onların ahirette Allah’ın nimet verdiği kimselerle, Nebiler, sıddıklar, şehitlerle, beraber olacağını ifade etmiştir. Alış-verişte insanların aldatılmamasını dile getirmiş, müminleri aldatanların müminlerden olamayacağını belirtmiştir. Satış esnasında malın olduğu gibi gösterilmesini istemiş, çürük, bozuk ve işe yaramaz olanların saklanılmasını doğru bulmamıştır. Bir çarşı ziyareti sırasında ıslak buğdayı çuvalın altında gizli tutan esnafa bunun doğru olmadığını yüzüne söylemiştir.
İş ve ticaret ahlâkına dair paha biçilmez esaslar ortaya koyan Resûlullah (sav) işçinin hakkının tam ödenmesini, hakkının daha alın teri kurumadan verilmesini önemle vurgulamıştır. Resûlullah (s.a.v) bir taraftan işçinin hakkını savunurken diğer taraftan da işçinin işini sağlam yapmasını istemiştir. Yaptığı işi güzel yapan mümini övmüştür.
Resûlullah (sav) satarken, alırken, alacağını talep ederken müsamahakâr davranıp kolaylık gösteren mümine dua etmiş, Allah’tan bu tür kimseleri merhametiyle kuşatmasını istemiştir. Alışverişte kolaylık sağlayan, insanları yormayan kimseleri öven Resûlullah (sav) bu sözleriyle sadık, müsamahakâr, güvenilir, dürüst, işini güzel yapan iş veren ve tüccarların İslâm toplumunda çoğalmasını teşvik etmiştir.
Resûlullahın (sav) bu sözlerine şahit olan tüccarlar ve iş erbabı sahabeler ondan öğrendiklerini en güzel şekilde tatbik ettiler. Sahabeyi görenler, onlarda sadakat ve güvenden başka bir şey görmediler. Ticaretlerinde Nebevî ahlâkı şiar edinen sahabeler gittikleri her yerde bunu en güzel şekilde gösterdiler. İşte bu konuda çarpıcı bir örnek:
Resûlullahın (sav) ashabından Ebu Reyhâne, Cezire bölgesinde Meyyâfârikîn’de (Silvan) İslâm ordusunda bir asker olarak bulunduğu sırada bir Hristiyan’dan yular satın almıştı. Hıms’a döndükleri esnada hizmetinde bulunan gence yuların parasını ödeyip ödemediğini sormuş, karşılığının ödenmediğini öğrenince bineğinden inerek, ücretini çıkarıp gencin eline vermiş ve onu Meyyâfârikîn’e göndermişti. Ne de büyük bir davranış ne de ince bir anlayış! Silvan nere, Hıms nere? Böyle bir bilince sahip olan sahabe bir ucu Afrika’nın kuzeyinde diğeri de Çin’e dayanmış olan bir devlet kurmaz mı? Bunu kurmak ancak böyle bir ruha ve anlayışa sahip olmakla olur. Ebû Reyhâne ve benzerlerinin hak-hukuk anlayışları ne kadar da inceydi, Allah’ın rızasını elde etmeye nasıl da muvafıktı!
İşte Resûlullah (sav) ve ashabının takındığı bu tavrı günümüz Müslümanları alışveriş ve ticaretlerinde göstermek mecburiyetindedirler. Müslümanlar başta kendi aralarında bu ahlâkı oturtmalıdırlar ki başka toplumlar onlara imrensinler. İşveren işçisini, işçi emanet aldığı işi gözetir, korur ve sahip çıkarsa her iki taraf da Rabbin razı olacağı bir ameli gerçekleştirmiş olurlar. İşleri bereket ile ve akıbetleri Allah’ın razı olacağı bir şekilde neticelenir. Sözde, işte ve çalışmada sadakat, işçiyi de işvereni de huzur ve emniyetin olduğu bir topluma kavuşturur. Netice olarak işin sırrı, İslâm ahlâkını hayatın her alanında tatbik etmede yatmaktadır.