Hicretin ikinci yılı Şaban ayında bütün Müslümanları sevindiren bir haber geldi. Bu haber, orucun farz kılınmasıydı. Müslümanlar o günden sonra her yılın Ramazan ayında Allah’a daha fazla yakarış, daha fazla ibadet ve daha fazla arınma için gayret gösterdiler. İlk Müslümanlar bu heyecanı en güzel şekilde yaşadılar. Resûlullah (s.a.s.), sözleriyle orucun mümin kişi üzerindeki etkisini anlatarak oruçtan ne şekilde istifade edebileceğini öğretti.
Ramazan ayının, rahmet kapılarının sonuna kadar açıldığı, şeytanın zincire vurulduğu bir ay olduğunu öğretti. Bu ayda sevinçli anlarının iftar vakti olduğunu ve bundan daha güzel mükâfatın ise Allah’ın vereceği ecir olduğunu belirtti. Oruçlu kimseleri iftara davet etmeye teşvik etti. Oruçluların, cennetin reyyan kapısından gireceğini haber verdi. Onlara teravih namazını öğretti. Onlar da bizim gibi imsak vaktini beklediler. O, ashabını oruç konusunda gerektiği şekilde bilinçlendirmişti. Onlar da mükâfatını Allah’tan umarak bu farzı yerine getirdiler. Genciyle yaşlısıyla Allah’tan ecir beklediler.
Oruç ve Cihat
Sahabe-i kiram oruçlu halleriyle cihatlarına devam ettiler. Oruçlu olarak düşman üzerine yürüdüler. Böyle bir durumdaki bir insanın manevi hali nasıl olur acaba? Onlar oruç ve cihat gibi iki büyük ibadeti aynı anda yaptılar. Ramazan ayı da olsa cihatlarına devam ettiler. Zira içinde bulundukları durum bunu gerektiriyordu.
Resûlullah (s.a.s.) hicretin 2. senesinde Ramazan ayının on yedinci gününe denk gelen cuma akşamında Bedir’in aşağı tarafında konuşlandı. Emir vermesi üzerine sahabilere ,“Orucu bozun, ey emre karşı gelenler topluluğu!” diye duyuru yapıldı. Çünkü Hz. Peygamber daha önce onlara oruçlarını bozmalarını emretmesine rağmen bir grup orucunu bozmamıştı. Resûlullah (s.a.s.) ise orucunu bozmuştu.
Ramazan ayında sahabeden şehit olanlar da olmuştu. Resûlullah (s.a.s.) Bedir’de insanların oruçlarını açmalarını söylediği halde Uhud’da böyle bir emir vermemiş ve amcası Hz. Hamza bu savaşta oruçlu olarak şehit düşmüştü. O, Rabbine oruçlu haliyle kavuşmuştu.
İşte hicretin 6. yılı ve yine Ramazan ayı, yine cihat. Ümmü Karfe el-Fezâriyye adındaki kadın, insanları Resûlullah’a (s.a.s.) karşı kışkırtıyordu. Zeyd b. Harise onu ve oğullarını öldürüp geri döndü. Bu kadının lider olmuş oğulları vardı. Anlatıldığına göre bu kadının asıl adı Fâtıma binti Rebîa b. Bedr’di. On iki erkek evladı vardı. Her biri liderlik kılıcını kuşanmıştı.
İşte büyük fetih, Mekke’nin Fethi, hicretin 8. yılında Ramazan ayının on üçünde gerçekleşti. Allah bu ayı nice zaferlerle süsledi. Resûlullah (s.a.s.)’in ilk vahyin indiği şehre girişi Ramazanda gerçekleşti.
Sahabeden Gâlib b. Abdullah el-Leysî, Necid bölgesinde cihada çıktı. Gerçekleştirdiği sefer hicretin 7. yılının Ramazan ayında oldu. Sa’d b. Zeyd el-Eşhelî Seriyyesi de Ramazan ayında vuku buldu. Bu hareket, Kızıldeniz tarafında Kadid’e doğru inen bir dağ olan Müşellel’de bulunan Menât putunu yıkmak için yapılmıştı. Ramazan’da putlar yere devrilmişti.
Amr b. Âs, Suvâ putunu yıkmak için yine bu kutlu ayda harekete geçti. Bu sefer hicretin 8. yılının Ramazan ayında Hüzeyl topraklarında Mekke-Medine yolu üzerinde Mekke’ye üç günlük mesafede yer alan Ruhât’ta bulunan Suvâ putunu yıkmak için yapılmıştı.
Sahabe ve Oruç
Resûlullah (s.a.s.) iftar etmeden peş peşe iki gün oruç tutunca (visal orucu), bazı sahabiler de buna yeltendiler. Fakat Resûlullah (s.a.s.) onları bundan menetti. Kendisi bunu Ramazan’ın son günlerinde yapardı. Enes b. Malik böyle yapan sahabilerdendi. Bunu sırf Resûlullah (s.a.s.)’i örnek almak için yapmıştı.
Ebu Hureyre ve beraberinde bazı sahabeler oruç tuttuklarında Mescid-i Nebevi’de otururlardı. Bunu da oruçlarını korumak için yaparlardı. Dışarıda insanlarla bulunmanın bazen boş şeylere dalmaya yol açacağını biliyorlardı.
Bazen birkaç hurmayla iftar ettikleri olurdu. Bir defasında oruçluyken Ebu Hureyre’nin elinde on beş hurma vardı. Beş hurmayla iftar etmiş, beş hurmayla sahur yapmış ve geride beş hurma kalmıştı. Bunu da sırf yiyecek azlığından yapmıştı. Aynı zamanda tam doymaktan korkuyor ve bunun getireceği sonuçtan da çekiniyordu.
Bir defasında Resûlullah (s.a.s.), Sa’d b. Muaz’ın yanında iftar edince ona şu duayı etmişti: “Yanınızda oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyi kimseler yesin, melekler size duacı olsun.”
Fakirlerle iftar etmeyi özellikle isteyen sahabiler vardı. İşte Abdullah b. Ömer, fukara kimselerle iftar etmeyi âdet haline getirmişti.
Ebu Derdâ’nın Bir Ramazan Gecesindeki Konuşması
Ebu Derdâ bir Ramazan gecesinde Şam’da Dımaşk Mescidi’nde namaz kıldırdıktan sonra cemaate dönmüş, insanların dünya malına düşkünlük göstermelerinden dolayı şunları söylemişti: “Ey Dımaşklılar! Yaptıklarınızdan hayâ etmiyor musunuz? Allah’a yemin olsun ki siz benim dinde kardeşlerim, mahallede komşularım ve düşmana karşı yardımcılarımsınız. Yaptıklarınızdan dolayı hayâ etmiyor musunuz? Sizden öncekilerin yaptığı gibi yiyemeyeceğiniz şeyleri topluyor, oturamayacağınız evler yapıyor, ulaşamayacağınız emeller peşinde koşuyorsunuz. Onlar büyük binalar inşa ettiler, uzun emeller peşinde oldular ve yığın yığın mal topladılar. Topladıkları heba olup gitti, evleri kabirlere dönüştü ve emelleri boşa çıktı.”
Sahabeden Ebû Zer, insanlara nasihat ediyor ve kabirde yalnızlıktan korunmak için gecelerin karanlığında namaz kılmalarını, kıyamet gününün aşırı sıcaklığından korunmak için de bu dünya hayatının sıcak günlerinde oruç tutmalarını söylüyordu. Sahabe-i kiram dünya işlerini yaparlarken çok namaz kılmak ve çok oruç tutmakla da tanınan kimseler oldular. Ramazanı en güzel şekilde değerlendirdikleri gibi Ramazan dışında da oruç tuttular. Süheyl b. Amr ve Zeyd b. Sehl, Ramazan ayı dışında da çok oruç tutmakla bilinen sahabilerdi. Ebu Derdâ her aydan üç gün oruç tutmayı çevresindeki insanlara tavsiye ederdi. Onlar geceleri kalkıp namaz kılan ve gündüzleri oruç tutan kimseler olarak tanınmışlardı.
İlk İslâm nesli, başka milletler tarafından da oruç, namaz ve adil davranışlarıyla tanındılar. Şu satırlarda anlatılanlar ne kadar da manidardır: Bizans İmparatoru Herakleios dahi kendi tebaasına, Müslümanların sahip olduğu yüce ruhu ve üstün özelliklerini itiraf etmek zorunda kalmıştır. Bir defasında Bizans orduları, Müslüman ordular karşısında yenilgiye uğradığında adamlarına şunu söyledi: “Yazıklar olsun size, sizinle savaşan şu kimseler, sizin gibi insanlar değil midirler?” Orada bulunanlar krallarının bu tahkir edici sorusuna, “Evet” deyince Herakleios bu sefer, “Siz mi çoksunuz onlar mı?” diye sordu. Adamları buna da “Her yerde biz onlardan kat kat fazlayız” dediler. Herakleios, “O halde size ne oluyor da onlarla her karşılaşmanızda mağlup oluyorsunuz?” diye sorunca içlerinden ileri gelenlerden ve Müslümanlar hakkında malumat sahibi olan yaşlı bir adam şunları söyledi: “Onlar gece namaz kılar, gündüz oruç tutarlar. İyiliği emredip kötülükten sakındırırlar. Birbirlerine insaflı ve âdil davranırlar. Ahitlerini yerine getirirler. Biz ise içki içer, zina eder, haram işler, ahitleri bozar, kızar, zulmeder, Allah’ı öfkelendirecek şeyleri emreder, razı olduğu şeyleri de yasaklarız. Yeryüzünde fesat çıkarırız.” Bunları dinleyen Herakleios, “Beni doğruladın” dedi.
İşte sahabenin orucuna dair bize ulaşan bilgiler bu şekilde. Onlar iftar sofralarında çeşit çeşit yemekler yemediler. Ramazan’ı eğlence festivalinin yapıldığı ay olarak görmediler. Miskin ve fakirleri bulup onları iftar ettirmek için gayret ettiler.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?