Vasıf itibarıyla ölüm iki çeşittir: Cahiliye ölümü ve şerefli ölüm. İslam düşmanlarıyla savaşılmadan, cihad niyeti taşınmadan ve zulme, dayatmaya, baskıya seyirci kalınarak gelen ölüme cahiliye ölümü denir. Bu çeşit ölümle bu dünyadan ayrılan bir kimsenin kıyamet gününde hiçbir değeri olmadığı gibi Allah (c.c.)’ın gerçek mü’minlere hazırlamış olduğu nimetlere de nail olamaz.
Zulüm, baskı ve dayatmalara boyun eğmeden i’layı kelimetullah için verilen hizmet ve mücadele sonucunda gelen ölüm ise şerefli ölümdür.
Hz. Âdem den günümüze kadar, çok sayıda insan, Allah rızası için, Allah’ın adını yüceltmek ve emrini hâkim kılmak için canını verip şehid oldu.
İslâm tarihi baştanbaşa, Allah yoluna canını feda eden şehitlerin göz kamaştırıcı olaylarıyla doludur. Kalbi, gönlü, imanı devreye sokmadan, o büyük insanların yaptıklarını gereği gibi anlamak ve anlamlandırmak mümkün değildir. Onlar, başkalarının yaşamayı sevdiği kadar ölümü seven, gerçek hayatın ölüm ötesi hayat olduğu gerçeğini tam anlamıyla yakalayabilmiş farklı insanlardır. Dökülen temiz kanları, çağlayan duru ırmaklar misali uğruna öldükleri davayı sulayıp büyütmüş ve yaşatmıştır. Önce şehit ünvanının ilk defa ihdas edildiği dönemden, şehit sahabeleri hatırlayalım: İlk şehitler Hz. Sümeyye, Hz.Yasir, Hz. Musab, Seyyidi şüheda Hz. Hamza (r.a.)
Evlendiği gecenin sabahında cihada çağrıldığını duyup, sabah erkenden yıkanma fırsatı bulamayarak cünüb olarak Uhud meydan muharebesine şehadete koşan, şehid olan ve sonra gökyüzünde melekler tarafından yıkanan el-Gasil lakaplı Hz. Hanzala (r.a.).
Şehit olup sakat ayağıyla cennete adım atmasına engel olan oğullarını şikayet etmek üzere ağlayarak Resulullah (s.a.s.)’e gelen ve Resulullah (s.a.s.)’den savaşa çıkma izni aldıktan sonra Uhud vadisinde şehit olan Hz. Amir ibnu’l-Cemuh.
O Sahabe neslinden bir baba ve birde oğul vardı. Cihad hazırlığı yapılırken baba, oğul ile ihtilafa düşmüştü. İçlerinden birinin evde kalması gerekiyordu. Baba mı, oğul mu? Neticeyi almak için aralarında kura çektiler. Neticeye göre baba evde kalacak, oğul savaşa gidecekti. Edebini koruyan oğul:
“Ey baba, eğer bu iş cennetten başka bir menfaat işi olsaydı, seni mutlaka kendime tercih ederdim, fakat bu gidişimle şehit düşeceğimi umarım, dedi. Böylece gitti. Oradan da Rabbine kavuştu. Kendisini bekleyen babası, oğlunun şehadet haberini alıyordu.
O Sahabe neslinden biri vardı. Fiziki olarak güzel değildi. Cüleybib (r.a) Bir gün Peygamberimizin huzuruna çıkageldi ve:
– “Ey Allah’ın Resûlü! Ben, rengi siyah, yüzü çirkin ve fakir bir kimseyim. Acaba şu düşmanla savaşıp şehit düşersem, cennete girebilir miyim?” dedi. Peygamberimiz “Evet şehit düşersen, cennete girersin” buyurdu
Bu sahabi savaşa katıldı ve şehit düşünceye kadar çarpıştı ve şehit düştü. Peygamberimizin: “Yemin olsun ki, Allah senin yüzünü nurlandırdı, senin kokunu güzelleştirdi ve seni zengin kıldı. Yemin olsun ki, şimdi ben, onun hurilerden olan iki eşinin birisi: “Yanına ben oturacağım” diğeri: “hayır ben oturacağım” diye birbiriyle çekiştiklerini görüyorum buyurdu. Sahabe keşke onun yerinde biz olsaydık diye temenni etmişlerdi.
O Sahabe neslinden bir de çoban vardı. Adı Esved’di. Hayber’de bir yahudinin koyun çobanlığını yapardı. Hayber savaşında koyunları otlatırken savaş yapılan yere gelmiş, olup bitenleri görmüş ve sorarak öğrenmişti. Daha sonra sürüsünü götürmüş sahibinin ağılına kapatmış ve koşa koşa gelerek Hz. Peygamberimizden bir kılıç istemişti. Kılıcı eline alan Esved bir anda gözden kaybolmuştu. Savaş bitmiş ve şehitler tek tek toparlanıyordu. Peygamberimiz şehid düşen Esved’in yanına yaklaşırken parmaklarının ucuna basarak geliyordu ve soranlara: “Esved’in etrafına o kadar melek gelmiş ki basacak yer bulamıyorum” buyurmuştu. Bir namaz vaktine kavuşup namaz kılamadan Allah’a kavuşan Esved’in yanına Peygamberimiz gelince birden başını çevirmişti. “Niçin böyle yaptın?” diyenlere:
“Esved şu anda cennette hurisi ile şakalaşıyor, utanmasınlar diye başımı çevirdim” diyordu.
Ey Allah’ın razı olduğu ve insanlığa nizam kıldığı yüce İslâm, sen ne büyük bir dinsin ki bir saat evvel Yahudi olan birine, seni kabul ettikten sonra bir saat geçmeden en büyük mükafatı vermeye vesile oluyorsun.
Hz. Halid ibnu Velid. Ölümcül hastalığa yakalanarak cihad meydanlarında değil de yatağında öleceğini anlayınca ölümden korktuğu için değil şehit olamadığı için ağlamıştır. Ve şöyle demiştir: Korkakların yüzü gülsün! “Hayatım boyunca yüzden fazla savaşa katıldım. Vücudumda mızrak, kılıç ve ok yarası bulunmayan bir karış yer yok. Fakat buna rağmen işte ben, korkaklar gibi, devenin öldüğü gibi yatağımda ölüyorum.”
O Örnek neslin hayatı hep böyle geçti. Ağlayarak dünyaya geldiler ve gülerek dünyadan ayrılıp Hakk’a kavuştular. Hayatları şerefliydi, Ölümleri de şerefli oldu. Vücutları kıymetliydi, cesetleri de kıymete büründü. Allah’a itaat ederek yaşadılar, kâinat onlara itaat etti. Vererek yaşadılar, Rabbimiz ahireti de onlara verdi. Boyun eğmediler. Allah (c.c.) da onlara dünyayı boyun eğdirtti. Zilletle yaşamayı değil, izzetle ölmeyi tercih ettiler. Sevdiler ve sevildiler. Birbirlerinin haklarını korudular, Allah da onları korudu. Birbirlerine merhamet ettiler, Allah da onlara merhamet etti. Birbirlerine yardım ettiler. Yüce Mevla da onlara yardım etti.
Onlar; küçüğü, büyüğü, kadını erkeği şahadete göz dikmişlerdi. Dualarında, tavırlarında ve savaş hazırlıklarında bunu görmek mümkündü. Fiili duaları bile bunu ispat için yeterliydi. Savaşlardan dönerken çoklarının yüzünde üzüntü vardı: “Rabbim bu seferimde de münasip görmemiş” diyerek içini çekerlerdi. Halbuki kendilerini çocukları, hanımları, eş ve dostları beklediği halde, onlar şahadete kavuşamamanın verdiği üzüntü ile dönerlerdi.
Şubat Ayı Şehadet Ayıdır
Şehitlerin hikâyesi tarihin en şerefli sayfalarını oluşturur. Habil ile başlayan bu kervan yol almaya devam ediyor ve devam edecek.
Ocak, Mart, Nisan ve diğer ayların bir farkı yoktur şehadet açısından. Ama yüzlerce alim ve dava lideri şubat ayında şehid olduğundan bu aya ayrı bir önem vermek gerekiyor. Peygamber’in bile özlemini dile getirdiği bu mertebe, özellikle şubat ayında işlenmeli, anlatılmalı, hatırlanmalı ve bir sonraki nesle miras bırakılmalıdır.
Evet şubat ayı şehadet ayıdır. Çünkü bu mübarek ayda yüzlerce alim ve dava lideri şehid olmuştur. Şubat ayı şan ve şeref ayıdır. Çünkü bu ayda zulüm, baskı ve dayatmalara boyun eğmeyerek Müslümanların izzet ve şereflerini korumaya çalışan gerçek Müslümanlar zalimlerin gaddar ve hain mermilerine hedef olmuşlardır. Bu ayda çok önemli ve değerli şahsiyetler şehid edilmişlerdir. Yüzlerce örnekten işte size birkaç örnek:
Suriye Baas rejimi, Hama katliamında kadın-erkek, çocuk-yaşlı demeden yaklaşık 40 bin Müslümanı şehid etti.
Şapka kanunu çıkarılmadan önce yazdığı bir kitapta Müslümanların şapka giymelerinin caiz olmadığını belirtmesi suç olarak gösterilmiş, 4 Şubat 1926’da büyük alim İskilipli Atıf Hoca İstiklal Mahkemesinin verdiği kararla idam edilmiştir. Son sözü ise şöyleydi: “Zalim ve kafirlerle elbette mahşer günü hesaplaşacağız.”
Erbilli M. Esad Efendi 4 Şubat 1931 zehirli iğne ile şehid edildi.
Büyük dava adamı ve dava alanında asrın müceddidi İmam Hasan el-Benna 12 Şubat 1949’da gün ortasında Kahire’nin en işlek caddesinde hain kurşunlarla vurularak şehid edildi.
O, dava arkadaşlarını cihad ruhu ve şehadet aşkı üzerine yetiştirmiş ve davanın o meşhur beş esastan beşincisini “En yüce temennimiz Allah yolunda şehid olmaktır” şeklinde ifade etmiştir.
İmam el-Benna davanın beşinci esasını açıklarken şöyle diyor: “Biz ölümün, tehlikelerle dolu bir hayattan ebedi nimet ve saadetlerle dolu gerçek bir hayata geçiş köprüsü olduğunu biliyoruz. O halde biz ölümden nasıl korkarız?…
Ey Müslümanlar! Şunu da bilmek gerekir ki, ölümden korkana ayeti celilelerin bir tesiri olmaz. O ayeti kerime ne kadar yüce ne kadar ulvi olsa da…Ölümü hayata tercih eden kimse için ölümle hayat müsavidir. Peygamberimiz (s.a.s.), bize hak uğrunda ölmekten korkmamayı öğretmiştir. Hiçbir şey bizi korkutamayacaktır. Ölümü hayata tercih eden bir milletin önünde hiçbir şey duramayacaktır…” Asrın yıldızı Asra ışık saçan koca yiğit Şehit Seyyid Kutub El-Benna’nın şehadeti ile ilgili şunları söylüyor.
“Artık o Hasan el-Benna Rabbinin yüce katına göçmüştür. O bu yolculuğa çıkarken kurduğu yapının temellerini de sağlam biçimde tamamlamıştır. Hem şehadeti de istenilen ve kararlaştırılan şekilde olmaktadır. Onun şehadeti inşa ettiği yapıya ayrı bir yenilik kazandıracak, temellerini daha da sağlamlaştıracak ve duvarlarını daha da güçlendirecektir. Büyük bir kayıp olan bu şehidin dökülen tertemiz kanı, kanının damlacıkları kardeşlerin yüreğindeki davet yangınını öylesine alevlendirmektedir ki, bunu, onun binlerce nutku binlerce mesajı başaramazdı.”
Asrın yıldızı Şehit Seyyid Kutub’da “Af dilersen cezan kaldırılacak ve kurtulacaksın” dendiğinde: “Ben kimden af dileyeceğim? Zalimlerden mi? Benim için eğer hayat bitmiş ise bunu Allah’tan başka hiç kimse durduramaz, eğer yaşayacaksam yine bunu bana Allah verir” diyerek zalimlerin tekliflerini reddetmişti de boynu urganlarla süslenerek cennetin kapılarını açacak anahtarın sahipliğini üstlenmişti. Ağır toplarla, makinalı tüfeklerle ve askerlerin kuşatmaları altında çevrili bir hapishanenin içinde bir Ağustos sabahı şehadete doğru uçmuştu.
Metin Yüksel 23 Şubat 1979’da Cuma namazından çıktıktan sonra üzerine ateş edilerek şehid edildi.
Malcolm X Amerika’da 25 Şubat 1965’te şehid edildi.
25 Şubat 1994’de Filistin’in el-Halil kentindeki Halil İbrahim Camii’nde sabah namazı kılan Müslümanların üzerine yahudi Barush Goldstein adındaki Siyonist tarafından yaylım ateşi açılarak 67 Müslüman şehid edildi.
İntifadanın ilk nüvelerini atan Şeyh İzzeddin el-Kassam (r.a.) 1935’de şehid edildi.
İslam için baş kaldıran Şeyh Said efendi bu hareketinden dolayı elliye yakın şeyh ve alim arkadaşıyla Diyarbakır’da asılarak idam edildi. Şeyh Said’in hareketi 13 Şubat 1925’te başlamıştır. Son sözü ise şöyleydi: “Bu dünyadaki hayatımın sonu geldi. Şu basit ağaç dallarına asmanıza perva etmem. Kurban edildiğimden dolayı pişmanlık duymuyorum. Muhakkak ki yolum, Allah yoludur.”
Sehl ibnu Hanif (r.a.)’den Resulullah (s.a.s.)’in şöyle dediği rivayet edilir: “Allah Teala’dan samimiyetle şehadeti talep eden kimse yatağında ölse de Allah onu şehitler makamına ulaştıracak.” (Ebu Davud, Müslim, Tirmizi, Nesai ve İbnu Mace)
Allah (c.c.) hiçbirimizi doğru yoldan ayırmasın. Cümlemize ölümlerin en güzelini şahadeti nasip eylesin. Amin.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?