İnsanoğlu, yaygınlaşan teknolojik gelişmelerle beraber çok tehlikeli bir oyunun içinde buldu kendini. Bu o kadar acımasız bir oyun ki, nimetlerinden istifade etmenin karşılığı olarak toplumları bir arada ve diri tutan ahlakî, dinî ve kültürel değerlerimizi rehin alıp yok etmek amaçlanıyor.
İnsanı tek başına bırakıp sonra insanı kendi kendine düşman etmesinin önündeki en büyük engel bizi bir arada tutan değerlerimizdir. Bu değerlere karşı yıkıcı faaliyetler, bazen gözümüzün içine baka baka yapılsa da çoğu zaman usta bir hırsız edasıyla ruhumuz dahi duymadan yapılıyor.
Teknoloji, sosyal medya araçlarını üretip tekelinde bulunduran kapitalizmin istekleri bitmek bilmiyor. Toplumumuzun dayanışma ruhuna, ekonomik özgürlüğüne, dinî ve ahlakî değerlerine ve karşısına ne çıkarsa çıksın alıp götüren bu azgın sel karşısında tefekkür barajını inşa edemediğimiz takdirde insanoğlunu aydınlık günlerin beklemediğini tahmin etmek pek de güç değil.
Bu saldırılar, çağımız insanının binlerce yıllık değer ve tecrübesine ipotek koyarak toplumu ve bireyi derin ruhî, iktisadî buhranların ve acımasız girdapların içinde tükenişe mahkûm etti. Bizim yerimize düşünüp giyim, kuşam, yemek ve tüm alışkanlıklarımızla beraber değerlerimizi baştan aşağı belirlemek isteyen etkili bir güç rolüne büründü. Bu sahte ilahın makbul saydığı kul ise kendine sunulan her şeyi tüketen, daha çok tüketen, insanı hayvanat ve nebatat âleminden ayıran en değerli hususiyeti olan tefekkür derinliğinden uzaklaştıran kendi iç dünyasına ve toplumuna yabancılaştırıp düşmanlaştıran kul profilidir.
İnsana dayatılan ve insan doğasına aykırı olan bu robotik hayat tarzından ve insanın en değerli sermayesi olan vaktimizin çok büyük kısmını işgal eden bu kanserin belki de tek şifası, tefekkür ve manevi değerimizin zırhını kuşanmaktır.
Dikkate değer bir sözü aynen aktarmak isteriz: If you don’t pay the product you are the product. Yani “Eğer ürüne para ödemiyorsanız ürün sizsiniz.” “Ürün sizsiniz”den kasıt duygu, düşünce ve ruh dünyamızdan verdiğimiz ödündür, hem de fazlasıyla…
Yokluğuyla insanoğlunu yozlaştıran ve bize unutturulan muhabbet ve şefkat gibi değerlerimizi hatırladığımız ve yaşadığımız an, bizi esir alan bu karanlık dünyadan kurtulacak, insan tabiatının olağan mecrasına dönecek, insanoğlu bu suretle fabrika ayarlarına dönecek ve emperyalizmin çarkından kurtulup insan olmanın tüm nimetlerinin tadına varacaktır.
Peki, bu nasıl mümkün olacak? Hz. Muhammed’in (sav) “Ümmeten Vasatan” yani orta yolun takipçileri olarak nitelendiren ve tarif eden öğüdüne kulak vermek, hayatımızın tamamında olması gerektiği gibi teknoloji ve sosyal medya ile olan ilişkilerimizde de bu düsturu esas almak ve dengeli davranmak büyük önem arz ediyor. Rahman’ın bize çizdiği sınırlara riayet edip hakkını veren kullardan olma temennisiyle.
Bayram SERÇE