Çin’den tüm dünyaya yayılan ve insanların yeme alışkanlıklarına bağlı olarak gerçekleştiği düşünülen korona virüs salgınıyla beraber yiyeceklerin insan sağlığı üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkiler, dünya gündeminde hızlıca yer edindi. Kontrolsüz, hadsiz ve hesapsız yemenin bir sonucu olarak da ortaya çıktığı düşünülen, insandan insana bulaşan bu virüs ölüm riski taşıdığı için artık tüm dünyayı ilgilendiren küresel bir sorun olarak karşımızda durmakta. Bu salgın, insanlık için olumsuz etkilere haiz olmakla birlikte insanın gıda ve beslenme üzerinde yapmış olduğu yanlışları ile yüzleşmesi için bir fırsat olabilmektedir.
Yeme-içme insanın en temel ihtiyaçlarından biridir. Bu ihtiyacın teminini sağlamak için yeryüzü çeşitli nimetlerle donatılmıştır. Ne var ki yeryüzünde var olan her şeyi yemek insan için mümkün olamamaktadır. Her ağacın meyvesi yenmez, her bitki kullanılmaz, her iki ya da dört ayaklı canlılar yenilmez. Bunların arasında insana zarar veren etkiler (zehirlenme, hastalık, ölüm, vd.) bulunmaktadır. Bunlar çoğunluk tarafından bilinmekle beraber amacımız, beslenme üzerinde unutulan hakikat ve hikmetleri yeniden gündeme almaktır.
Yeme içme deyip geçmemek lazımdır. Zira yeme-içme insan için bir imtihan konusudur. Atamız Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın ilk imtihanı yedikleri yiyecek olmuştur. Allah’ın yasakladığı ağaçtan yiyince yedikleri ürün ruh ve bedenlerine zarar vermiş; örtüleri açılmış, pişmanlık, acı, ıstırap çekmişlerdir. Bu hâdisede insana zarar verebilecek yiyeceklerin varlığı ve bunların insana yapacağı etkiler gösterilmeye çalışılmıştır. Cennet gibi çeşitli nimetlerle bezenmiş bir yerde dahi sınırların bulunduğu ve bu sınırların varlığının bilhassa insanın selameti için olduğu ayetler üzerinden insana sunulmuştur. İnsanın yiyecekleri ile imtihanı cennet hayatıyla sınırlı kalmamış, yeryüzü hayatında da bu imtihan süregelmiştir.
Bakara 168. ayetinde yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzünde bulunan şeylerden temiz ve helal olanlardan yiyin.”
Şehit Seyyid Kutup bu ayeti şöyle tefsir eder: “Yüce Allah yeryüzünde bulunan bütün maddeleri insan için yarattı ve bu yüzden de bunları ona helâl kıldı. Bu yararlanma özgürlüğünü, birkaç maddeyi içeren haram listesi ile ölçü ve hakkaniyet çerçevesini aşma taşkınlığı dışında sınırlayan hiçbir kayıt yoktur. Ayette söz konusu emir, genel hatları ile serbestlik ve özgürlükten yanadır. Onun insandan istediği; hayatın temiz nimetlerinden yararlanması, fıtrî istekleri zorlamadan, onları baskı altına almadan doğal bir yaşam sürdürmesidir.”
Yemeye, içmeye muhtaç kılınan insan, bu ihtiyacı karşılarken itidalli olmalı ve bu konudaki sınırlara riayet etmelidir. Karnımızı doyuralım, gıdamızı alalım, beslenelim derken yiyeceklerdeki itidal ve sınırları gözden kaçırmamaya çalışmalıyız. İhtiyaçtan öte yiyip içme, keyiflenmek için yeme, yedikçe mutlu olma gibi eylemlerin içinde bulunduğu davranışlarla, hayatı yeme ve içme olarak algılayıp verilen sınırlı ömrü sindirim ve boşaltım arasında tüketmemeliyiz.
Kur’ân “İnsan yediğine bir baksın!” (Abese,24) diyerek yedikleri konusunda insana bir uyarı yapmaktadır. Müfessirler bu ayeti iki şekilde yorumlamışlardır: Birincisi, insan Rabbinin kendine ikram ettiği nimetlere ibreti nazar ile bakmalı, verdiği nimetler için O’na şükretmeli; ikincisi, insan yediği, içtiği şeylere dikkat etmeli.
Elmalılı Hamdi Yazır bu ayetin tefsirini şu şekilde açıklamaktadır: “Şu yeryüzünde bulunan şeyleri yiyiniz. Fakat nasıl rast gelirse ve her elinize geleni değil, helali hoş ve tertemiz olarak yiyiniz. Yediğiniz şeyler pis, kirli, şunun bunun hakkı geçmiş, yaratılış itibariyle ve dini bakımdan yasaklanmış veya şüpheli şeyler olmasın. Helalînden kazanınız, haram, pis, şüpheli şeylerden sakınınız.”
İnsan yaratılışı gereği yemeye, içmeye muhtaçtır. Fakat her bulduğunu yemesi, gözünün gördüğü, canının arzu ettiği her nimete yaklaşması helal değildir. Yenilen, içilen şeylerde sıhhat şartları vardır. Bunlar: 1. Yiyecek ve içeceklerin sağlıklı, hijyenik, hoş ve temiz olması 2. Helal kapsamında yer alması.
Yiyeceklerin ve içeceklerin insanın bedeninde ve ruhunda tesirleri vardır. Alınan tüm gıdalar ağızdan başlayarak tüm vücudu dolaşmakta, kana karışmakta, hücrelerimize, hormonlarımıza, ruhumuza, psikolojimize, karakterimize etki etmektedir.
Yenilen, içilen, alınan, kullanılan, harcanan bir gıdanın, bir lokmanın hesabını iyi yapmak lazımdır. Hesabı sadece hijyen ve sağlık koşulları ya da gıdaya ödenen faturalar üzerinden yapmak yeterli değildir. Karnı doyurmak, açlığı gidermek ve ailenin maişetinin temini için raflardan, marketlerden, pazarlardan, çarşılardan bin bir zahmet çekerek yiyecekleri taşıyıp evine getirmek, evin mutfağını, dolabını çeşitli gıdalarla tıka basa doldurmak da kâfi değildir. “Haramla beslenen vücudun müstahak olduğu yer, cehennemdir.”1 hadîsini de hesaba katmak gerekir.
Suda gördüğü elmayı alıp yiyince sahibi tarafından haram edilme ihtimalini düşünerek yediği lokmanın hesabını yapan, rızık temini için işten eve helal rızıkla dönmesi tembih edilen, yediğinin şüpheli ve haram olduğunu öğrenince onu kusan, hoşlandıkları bir içecek haram kılınınca sıkıntı duymadan ondan rahatlıkla vazgeçen bir anlayış boşuna değildir. Hz. Peygamber (sav) bir hadîslerinde şöyle buyurmaktadır: “Öyle devir gelecek ki insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak.”2
Tüketimin revaçta, alışverişin bolca yapıldığı bu zamanlarda her bulduğunu alma, her gördüğünü yemeye çalışma yarar değil zarardır. Yüksek kâr marjı yakalamak, çok kazanmak adına gıda üzerinden yapılan sahtekârlıklar, sağlık ve helal şartlarına uymayan gıdaların varlığı bir tehdit ve tehlikedir. Bunları iyi hesap etmeli, alışveriş yaparken gıda tercih ve seçimlerimizde daha bilinçli olmalıyız.
Yanlış hesap Bağdat’tan dönebilir ama insan sağlığının ve ahirette vereceğimiz hesabın geri dönüşü yoktur. Kendimiz ve hanemiz adına yanlışa düşmemek ve altından kalkamayacağımız bir hesaba girmemek için yapacağımız şeyler elbette vardır. Bu açıdan yaşamımızda temiz ve helali önceleyen bir yeme ve içme anlayışına yer verelim.
Hanemizde çeşit çeşit yiyecek ve içeceklerle doldurulmuş, göze hitap eden sofralar yerine, sağlıklı ve helale uyan sofralar kuralım. Beden ve ruh sağlığı için faydalı, helal alın teri ile kazanılmış, temiz ellerde pişirilmiş, besmele ile başlanmış, şükür ile bitirilmiş yiyecek ve içeceklerin bulunduğu sofralar açalım. Keyfiyetten öte, yaşamak için yiyen bir anlayışa önem verelim. Peygamber’in (sav) şu duasını sıkça yapalım:
“Allah’ım, helal nimetlerinle benim gözümü, gönlümü öyle doyur ki harama dönüp bakmayayım.”3 Bedenin, ruhun, dünyanın ve ahiretin selameti için temiz ve helal yiyelim, afiyetle kalalım.
Kaynakça
1) Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 26. 2) Buhârî, “Büyû”, 7. 3) Tirmizî, “Daavât”, 111.