İHH İnsani Yardım Vakfı’nın 2019 kurban çalışmaları için Güney Sudan’da bulunduğumuz sırada Türkiye’nin resmi kamu kurumu olan Türk İş birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı TİKA’yı ziyaret ettik. TİKA’nın yurtdışında sürdürdüğü görevi ve çalışmaları hakkında Güney Sudan TİKA Koordinatörü Gıyaseddin Karatepe beyden bilgi aldık. Bu samimi ve kıymetli bilgileri okuyucularımıza sunarız.
Oktay: Selamun Aleyküm hocam. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Karatepe: Ben Gıyasettin Karatepe, TİKA’nın Güney Sudan proje koordinatörüyüm. Güney Sudan’da 1 yıldan beridir görev yapıyorum. Daha önce Diyanet İşleri Başkanlığı koordinatörü olarak Somali ve Cibuti’de görev yaptım. Sonra TİKA’da göreve geçtim. Rohingya kampları olmak üzere Bangladeş’te bulundum. 2018 Eylül ayından beri de Güney Sudan’da bulunuyorum.
Oktay: Bizlere kısaca TİKA’yı tanıtabilir misiniz?
Karatepe: Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı kısa adıyla TİKA 1991 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin insani diplomasi faaliyetlerini yürütmek için kuruldu. Öncelikle Osmanlı hinterlandında daha sonra da mazlum coğrafyalarda, beş kıtanın beşinde de zayıf bırakılmış halkların temel ihtiyaçlarını tespit etmek, o bölgeleri kalkındırmak ve Türkiye’nin kalkındırma projelerini uygulamak amacıyla kurulmuştur. Ağırlıklı olarak eğitim, sağlık, ziraat, alt yapı gibi konularda faaliyette bulunarak Türkiye’nin ileri faaliyetinde bulunan yurtdışı, uluslararası resmi kurumudur. Şu an dünya genelinde 62 koordinatörlük ve 8 irtibat bürosu bulunmak üzere 70 civarında ofisi ile faaliyette bulunmaktadır.
Oktay: TİKA’nın bulunduğu ülkelerde Osman- lı’dan kalan eserlere yönelik bir çalışması var mı?
Karatepe: Tabii ki. Türkiye gittiği yerlerde Osmanlı’nın tarihi mirasının temsilcisi olarak Osmanlı’dan kalan eserleri restore etmek, vakıf amacıyla yeniden kullanılmasını sağlamak üzere büyük bir ihya hareketi başlatmış bulunuyor. Bu aynı zamanda bölge halklarıyla gönül bağlarımızın, gönül köprülerimizin yenilenmesi ve yeniden inşasının önünü açmış oluyor.
Oktay: TİKA’nın Güney Sudan’daki faaliyetleri ve yapmak istedikleri nelerdir?
Karatepe: Türkiye, öncelikle 2011 yılında bağımsızlık kazanan Güney Sudan’da konsolosluk açmıştır. TİKA kurulmadan önce büyükelçilik üzerinden ülkenin ihtiyaçlarını tespit etmiştir. Havaalanı sinyalizasyon sisteminin kurulması ve enerji sistemi karşılanarak, enerji sistemiyle aydınlatılması, ülkenin tek hastanesi olan Cuba devlet hastanesinin teknik cihaz ve ambulans ile desteklenmesi yapılmıştır. TİKA iki yıl önce kurulduktan sonra ülkenin %56 toprağının verimliğini tespit ederek tohum ve zirai faaliyetler desteğinde bulundu. Eğitim çalışmaları kapsamında üniversiteye donanım ve okul desteğinde bulundu. Halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması için gıda ve elbise desteklerinde bulunmaktadır.
Oktay: Güney Sudan her ne kadar 2011 yılında kurulsa da Türkiye ile tarihi bir geçmişe sahiptir. Bu geçmişe dayalı neler söyleyebilirsiniz?
Karatepe: 1517’de Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethiyle birlikte Mısır’a bağlı olan Sudan bölgesini de Osmanlı himayesine almıştır. Güney Sudan’da Nil havzası üzerinde bulunan Mongala’da (Türkçe manası Başkale) kaymakamlık, askeri karargâh, su tahliye-arıtma tesisi ve yüzlerce şehit Osmanlı askerinin yattığı mezarlığı tespit ettik. Mongola, Funduki, Rajad ve Ladu bölgesi Osmanlı’nın kurduğu ve çok sayıda eserinin olduğu şehirlerdendir. Bu nedenle burada yaşayan halk hâlâ kendini Osmanlı’ya ait hissetmektedir. Osmanlı’nın uyguladığı adalet sistemi ve burada bıraktığı hizmetler halkın hâlâ Türkiye’yi özlemle, hasretle beklemesine neden olmaktadır.
Oktay: Gelinen süreçte Güney Sudan’da halk dini, sosyal ve siyasal manada değişiklik yaşadı. Burada Türkiye ne derece etkilidir?
Karatepe: 1956 yılında Sudan’ın bağımsızlık ilanından sonra bölgenin güneyini buradan koparmak için bölgede yaşayan Hristiyan azınlık halkı İngilizler, İtalyanlar, Fransızlar sonraki dönemde başta israil, Almanya ve ABD silahlandırmışlar. ‘Biz sizi Afrika’nın İsviçre’si yapacağız. Siz buranın yıldız devleti olacaksınız.’ diyerek vaatte bulunmuşlar. 49 yıl mücadele edecek silahlı gruplar ihdas etmişler. En sonunda 2011 yılında bağımsızlık kazanılınca bu bölgenin petrollerine konmuşlar. Bunu fark eden Güney Sudan devlet yetkilileri petrol işletme hakkını Çin’e devretmişler. Bunu hazmedemeyen batılı devletler 2013 yılında başka bir silahlı grup kurarak önceki desteklediklerine karşı bir içi savaş başlatmışlar. 6 yıl süren iç savaş sonucu ülkede 30 bine yakın insan katledilmiş, nüfusun dörtte biri ülke dışına göç etmiş, büyük bir kısmı da iç göçe maruz kalmıştır. Bu göçe maruz kalanlar BM misyonerlerinin kucağına itilmiştir. Bunu fark eden yöneticiler, artık batılıların her şeyine şartlı yaklaşmaya başlamıştır. Bu nedenle Türkiye’nin tecrübesini, samimiyetini görerek devamlı olarak ilişkilerini geliştirmek istemektedirler. Ben bu ülkenin geleceğini çok pozitif görüyorum. Sudan petrollerinin %85’i burada kalmıştır. Altın madenleri vardır. Ülkenin %86’sı verimli ziraat topraklarına sahiptir. Çok sayıda büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetişebilmektedir.
Oktay: Güney Sudan’da her köşe başında kilise bulunmaktadır. Misyonerlik faaliyetleri yaygın, devletin resmi dini Hristiyanlık ve resmi dili bile İngilizceye dönmüş durumdadır. Bu süreç nasıl bu hale geldi? Bu anlamda halka yönelik neler söyleyebilirsiniz?
Karatepe: 1905 yılında ilk olarak Anglikan kiliseleri, mehdi hareketiyle birlikte burada açtığı sağlık ve eğitim kuruluşlarıyla misyonerlik çalışmalarını başlattılar. Yapılan bu hamleyle bütün Hristiyan mezhepleri buraya gelerek misyonerlik faaliyetinde bulundu. Hristiyanların farklı 8 grubu burada para ve pirinç dağıtarak halkı Hristiyan inancına çekmeye çalışmaktadır. Halk buralara ne kadar yöneliş gösterse de İslâm akidesine daha yatkındır.
Oktay: Papa’nın, Güney Sudan devlet başkanına yakın zamanda önemli taltifleri oldu. Bunu nasıl değerlendireceksiniz?
Karatepe: Buranın birbiriyle savaşan ve sonra da Vatikan’ın girişimiyle barışan liderleri Vatikan’a davet edildi. Papa bu liderlerin ayaklarını öperek onlara: ‘Afrika’nın ortasında Vatikan’a bağlı yeni bir Hristiyan devlet oluşturduğunuz için sizlere teşekkür ediyorum.’ dedi. Bu ayak öpme hareketi sembolik olarak onları onore etmek içindi. Ancak yine de bu halkın batılılara güveni kalmamıştır.
Oktay: Son olarak Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarına, Türkiye halkına nasıl bir mesaj vermek istersiniz, bize düşen görevler nelerdir?
Karatepe: Güney Sudan halkı bizim kardeşimizdir. Bu halk için Türkiye çok özel çok değerli bir konuma sahiptir. Halen kendi aralarında yüzlerce Türkçe kelime konuşan bir halktır. Türk kelimesi onların kullanımı ile ‘Turuk’ kelimesi kahraman, ağır ve mert insan anlamında kullanılmaktadır. Türkiye’de faaliyette bulunan bütün yardım kuruluşlarına bu bölgeye yardım dağıtmaya değil kalıcı müesseseler kurmaya davet ediyorum. Lütfen buyurun gelin, bu bölgede camiler, medreseler, aşevleri kuralım. Bu halkın temel ihtiyacını biz karşılayalım, gönüllerine girelim ve bu bölgedeki emperyalist oyunları bozalım. Hep birlikte oyunları bozalım ve kendimizin almaya değil, vermeye endeksli kültürümüzle, samimiyetimizle bu bölge halkıyla et ve kemik haline gelelim. Allah için faaliyette bulunan bütün Müslümanları, bütün teşkilatları ulaşım şartlarını ve internette haber olan bölgenin terör haberlerini dikkate almaksızın buraya koşarak gelmelerini istirham ediyorum.
Oktay: Allah razı olsun. Rabbim yapmış olduğunuz çalışmaları kendi rızası için kabul buyursun. Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim.