Somut delil önemlidir.
Kadının ailesinden bir adam dedi ki: “Eğer Yusuf’un gömleği ön cepheden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, Yusuf ise yalancılardandır. Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylüyor, Yusuf ise doğru söyleyenlerdendir.” (Yusuf Suresi 26-27)
Burada somut delillerden yola çıkılarak karar verilmiştir. Somut deliller şeraitte kabul edilir. Günümüzde birçok adlî vaka somut delillerden yola çıkarak sonuca bağlanıyor.
Buradaki tanığın kadının akrabalarından olmasına rağmen Yusuf’un lehine olacak şekilde delil sunması da önemlidir. Günümüzde birçok kişi aile şerefine leke gelmesin diye karşı taraf haklı olsa da hakikati gizliyor.
Kadın tuzağına düşenin işi zordur.
Yusuf’a olan aşkı kadının bağrını yaktı. (Yusuf 30)
Kadın tuzağı ya da kadınla imtihan olunmak en ağır imtihanlardan biridir. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Benden sonra erkekler için kadın imtihanından daha tehlikeli bir imtihan bırakmadım!” (Buhari 5096)
Günümüzde hafife alınan en ağır ve tehlikeli imtihan kadın imtihanıdır. Kadınlarla aynı iş yerinde, aynı ofiste, kapalı olan aynı mekânda, aynı sınıfta vb. yerlerde bulunmaktan çekinmeyen ve bunu normal gören kimselerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bazı zaruri durumlar hariç bir kadınla baş başa kalmak şeytana ve nefse davetiye çıkarmaktır.
Peygamber efendimiz: “Hiçbir erkek bir kadınla yalnız kalmasın!” (Buhari 3006) buyurmuştur.
Kadınla aynı odada tek başına kalmak ne kadar sıkıntılı ise, sosyal medya üzerinden tanımadığı bir kadınla sohbetleşmek de bir o kadar sakıncalıdır. Maalesef sosyal medya üzerinden bu konuya hiç dikkat etmeyen mütedeyyin birçok kadın ve erkek bulunmaktadır.
Hangisini seçmeli günahı mı, ceza evi mi?
Kadın dedi ki: “Eğer ona emrettiğimi yapmazsa hapse atılacak ve rezil rüsva olacak!” Yusuf dedi ki: “Rabbim, benim için ceza evine girmek kadının gayr-ı meşru isteğine cevap vermekten daha hoştur.” (Yusuf 32-33)
Hayatımızda kaç defa böyle bir anımız oldu? Olsaydı ne yapardık? İnsanlar arasında itibar kaybına uğramak, sabıkalı olmak, kadın meselesi yüzünden ceza evinde yatmak, hiç yere yıllarca ceza evinde kalmak..! Şimdi bizler günahla karşı karşıya kalmak ya da haksız yere ceza çekmek arasında kalsaydık ne olurdu acaba? Allah muhafaza!
Yukarıda geçen bahiste kadının yaptığının aynısını yapan kadınlar hâlâ vardır. Erkekleri kendileri ile birlikte olmak ya da polise şikâyet etmek arasında bırakıyorlar. Hz. Yusuf gibi direnen erkekler ceza evine düşmektedir. Ama bizler, bir kişi kadın meselesi yüzünden cezaevine düşmüşse hemen onun hakkında ileri geri konuşuyoruz. Bilmiyoruz; belki de iftiraya uğramış biridir. Sadece kulaktan duyma bilgilerle, davaya bile katılmadan, gazete haberleri ile cezaevine düşmüş biri hakkında yalan yanlış şeyler düşünebiliyoruz. Bu konuda biraz daha dikkatli olalım.
Suç/Günah ortamından uzaklaşmanın değişik bir yolu!
Yusuf dedi ki: “Eğer onların tuzaklarını benden savmazsan korkarım ki, ben de onlara meyleder ve cahillerden olurum.” Rabbi, Yusuf’un duasına icabet etti ve onu cezaevine alarak onların tuzağından korudu. (Yusuf, 33-34)
Hz. Yusuf böyle bir dava ve ortamdan korunmanın en iyi yolu olarak cezaevine girmeyi istemişti. “Cezaevine girmek; onların iğrenç isteğine cevap vermekten daha iyidir.” Bu riskli bir şeydi. Kadınların tuzağına ve iğrenç emellerine hizmet etmektense cezaevini tercih etmek! Zira Yusuf, o kadına taciz teşebbüsünde bulundu suçlaması ile cezaevine girmek çok da kolay olmasa gerekir.
Herkesin gözünde evin hanımına tacizde bulunmuş biri olacak, bu itibar kaybı ihtimali yüksek, adi ve yüz kızartıcı bir suçlama, suçluların bile affetmediği suç!
Ama Allah’ın takdiri ile tüm bu ithamlardan tertemiz bir şekilde çıkacaktı cezaevinden. Zira Yusuf, Allah’a öylesine güvenmişti ki, tüm bu iddialar ve suçlamalar onun için önemsizdi. Bir kadın ile gayr-ı meşru bir şekilde birlikte olup, dünya ve ahrette büyük sıkıntılar çekeceğine, bu dünyada sıkıntı çekmek daha kolay olacaktı. İki cihanda sıkıntı çekmek yerine tek cihanda sıkıntı çekmek!
Bazı şeyler göründüğü gibi değildir!
İnsan duyu organları aracılığı ile olayları idrak eder. Göz, kulak ve diğer organlar ile olayları anlamaya çalışırız. Ama ne kadar anlasak da sonuçta olayın birçok sebebi gizli kalır. Zira gözümüzle gördüğümüz şeylerin ne kadarı gerçek? Kulağımızla duyduğumuz şeylerin ne kadarı doğru? Dilimizle tattığımız tatların ne kadarı orijinal? Aklımızla verdiğimiz kararların ne kadarı gerçeğe uygun? Olayların bir görünen yüzü bir de görünmeyen yüzü vardır. Bizler genelde vakıanın görünen yüzüne göre karar veririz.
İşte burada Allah devreye girmektedir. Olayların gerçek yüzünü, gerçek sebebini bilen Allah’tır. Kalplerde geçenleri ve niyetleri okuyan Allah’tır.
Yusuf ile birlikte iki genç daha cezaevine girmişti. İkisi de rüya görmüş ve rüyalarını Yusuf’a anlatmıştı. Birisinin rüyası hoş duruyor, güzel yorumlara açıktı. Diğerinin rüyası ise güzel durmuyordu.
Biri dedi: “Ben içki sıktığımı/yaptığımı gördüm.”
Diğeri: “Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı ve kuşların bu ekmeği yediğini gördüm!” dedi. (Yusuf, 36)
Bu rüyalarda ilk kişinin rüyası olumsuz şeyler çağrıştırırken, ikinci adamın rüyası için iyi şeyler çağrıştırıyor. Ama aslında böyle değilmiş. Rüyasında içki yaptığını gören kişi suçsuz olduğu için salıverilirken, başındaki ekmekle kuşları besleyen kişi ise suçlu olduğu için idam ediliyor!
Demek ki, eşyaların ve olayların görünen yüzü ile iç yüzü aynı sonuca götürmeyebilir. Bunu da ancak Allah ve Allah’ın kendisine bilgi öğrettiği peygamberler ve salih insanlar bilebilir.
Allah en iyi bilendir!
Murat PADAK