Budist teröristlerin, Myanmar devleti ve ordusunun insanlık dışı zulümleri yüzünden, son üç ayda beş yüz bine yakın kişinin daha göç etmesiyle Bangladeş sınırındaki kamplarda yaşayan Rohingyalı Müslüman kardeşlerimizin sayısı bir milyona yaklaştı. Arakanlı kardeşlerimiz hayatta kalabilmek için çok zor şartlarda, elverişsiz sağlık ve barınma koşulları altında mülteci kamplarında yaşamaya başladılar.
Son zülüm, Kurban Bayramı arifesinde başlamıştı. O sıralar Yedi Başak İnsani Yardım Derneği’ni temsilen Dernek Başkanımız Mustafa Bulut ile Suriye’de kurban organizasyonundaydık. Türkiye’ye döner dönmez bölgeden gelen bütün bilgi ve durumları inceliyor, halkımızı Arakanlı kardeşlerimize yardıma çağırıyorduk. Hayırsever halkımızın desteği ile de hemen Arakanlı kardeşlerimize yardım elimizi uzatmıştık. Aradan geçen süre zarfında bölgeye gıda, erzak, battaniye, hasır, barınak, kurban, su kuyusu yardımlarımızı ulaştırıyor; kardeşlerimize, yanlarında olduğumuzu belirtiyorduk.
Bangladeş’e sığınan binlerce insanın durumları ile ilgili daha fazla bilgi almak, bölgedeki çalışmaları rahat yürütmek ve bazı kalıcı projeleri yerinde gerçekleştirmek için Yedi Başak İnsani Yardım Derneği Yönetim Kurulundaki kardeşlerimiz, beni bölgeye gönderme kararı aldılar.
Böylelikle 17 Kasım günü, cuma namazını Bangladeş’in sahil şehri olan Cox’s Bazar’da kılmak nasip oldu. İlk gün bölgede çalışan ulusal ve uluslararası kuruluşlar ile bazı toplantılar gerçekleştirdik ve mülteci kamplarında çalışmalar yürütmek için ortamı hazır hale getirdik.
Mülteci kamplarımda yaşayan Arakanlı kardeşlerimizin %55’i, 0-15 yaş arası çocuklardan, genel nüfusun %55 ise kadın ve kızlardan oluşturduğunu duyduğumda, durumun ne kadar ciddi olduğunu bir kes da anladım. Arakanlıların yaşadığı mülteci kamplarında nüfus 1 milyona yaklaştı ve Bangladeş devleti de mültecileri 150 km’lik alana sahip dağlık bölgelerde barındırıyor. İnsanlar, tabiri caiz ise, burada yaşam mücadelesi veriyorlar. Acı olan da bu sayıların her geçen gün artmaya devam ediyor oluşu.
Bangladeş hükûmeti insanların burada kalıcı olmasını engellemek için, onların bir çivi bile çakmalarına müsaade etmiyor. İnsanlar bambu ağaçlarından yaptıkları ve naylon poşetlerle çevrili derme çatma barınaklarda yaşıyorlar. Tek kaynakları yardım kuruluşlarının sağladığı destekler olan Arakanlılar, adeta naylonlardan yapılmış devasa bir şehirde, esir bir şekilde yaşam mücadelesi veriyor. Mazlum ve mağdur insanların bambu barınaklarda toprak zeminde oturup, yatmaları, sokaklardan akan pislikler, ortamın sağlık koşullara uygun olmayışı bir çok hastalık getirmiş bölgeye. Dip dibe barınaklarda mahremiyetten zaten söz edemiyor insanlar. Akşam olmasıyla 1 milyona yakın insanın yaşadığı çevreye karanlık çökmesi, ışıkların yok olması; Arakanlı kardeşlerimizin bulunduğu acı dramın karanlık bir resmi gibi.
Her Evde Ayrı Bir Sessiz Çığlık Yükseliyor
Naylon ile sarılmış evlerin arasındaki çamur sokaklarda dolaşırken çocukların yüzlerindeki tedirginlik, yaklaştığınızda sizden uzaklaşmaları, güldürmeye çalışırken size attıkları donuk bakışlar, kadınların ürkek hareketleri… bu insanların yaşadıklarının ne denli derin ve telafisi zor bir durum olduğunu gösteriyor bize. Yardım çalışmalarımız esnasında her fırsatta, yetim ve mağdur aileleri ziyaret etmeye çalışıyordum. Her evde ayrı bir sessiz çığlıkla karşılaşıyordum ve her evde insanın kanını donduran, farklı acı bir hikaye vardı. Kendilerini bazen kameraya alıyor farkındalık oluşturmaya çalışıyorduk. Dünyaya mesajınız var mı? Bizden bir istediğiniz var mı? diye sorduğumuzda. Bir ân dünya kelimesinin altında ezilmiş bir ifade ile ve yiyecek ekmekleri bile olmayan o insanlar sadece “teşekkür ediyoruz, yardımlarınız için sizlere minnettarız.” diyorlardı.
Genç bir adamın hikayesini sizinle paylaşayım: Köyün en zengin adamının oğlu imiş delikanlı. Babasının, gözleri önünde alınıp götürülmesi, akabinde babasından hiç bir haber alınamaması, baskıların devam etmesi sonucu göç etmek zorunda kalıyorlar. Onu da ayağından vurdukları için 3 gün boyunca yollarda, sırt üstünde taşınarak ulaşmış güvenli yere. Daha sonra ameliyat edilmiş ve 3 aydır yatağa bağlı şekilde yaşam mücadelesi veriyor. Zengin bir yaşamdan, sefaletle dolu bir yaşamla baş başa kalmış. Ona “bizden bir isteğin var mı,” dediğimizde O da cevabıyla bizi etkiliyor. Teşekkür ve minnet gösterip, “bizim tek beklentimiz vatandaşlık haklarımızın verilerek topraklarımıza geri dönmek,” diyor. Arakanlı kardeşlerimiz duruş, ahlak ve takvalarıyla takdire şayan bir halk. İşte bu yüzden hedef tahtasındalar.
Kimle konuşursanız acı bir hikayesi olduğunu görüyorsunuz. Genç bir kız ile tanıştırdılar bizi. Bu kızın 16 kişilik bir ailesi varmış. Bir tek o züllümden kurtulabilmiş. Ailesinin hepsi gözleri önünde katledilmiş. Yaşadığı bu acı olay onu yıkmamış çok kötü bir durumda ayakta kalmaya, iman gücü ile yaşamaya çalışıyor. Aynı durumda olan başka bir kadın ile tanışıyoruz. Eşi ve dört çocuğu ile yaşayan kadın, eşinin gözlerinin önünde öldürülmesine şahitlik ediyor. Kendisine de işkenceler yapılıyor, ruhsal bunalıma itiliyor. Ve zalimler bütün bunları 4 çocuğun gözleri önünde yapıyor.
Diğer tarafta bizi derinden etkileyen başka bir hikaye ile karşılaşıyoruz. Size, yıllardır yaşadığınız evin yakılacağını, vatanınızdan vahşice koparılacağınızı, yakınlarınızın gözünüzün önünde katledileceğini ve hemen kaçmanız gerektiğini söyleseler yanınıza ne alırsınız? Herkesin bir cevabı vardır tabii. Beni ise bu kadar etkileyen bir kadının cevabı oldu. Yüreği iman dolu o kadının bize cevabı “Kur’an-ı Kerim” oldu. Evet, evden kaçarken yanlarına eşya namına sadece Allah kelamını alabilmişler. Yüzlerce kilometre yürümüşler, dağlar ve nehirler aşmışlar ama Mushaf’ı bırakmamışlar. İşte bu Müslüman halk bunun bedelini ödüyor. 100 yıldan fazladır kendilerine Müslüman oldukları için zülüm ediliyor. İşte bu sebeplerden dolayı batı dünyası yaşanılanlara sağır ve dilsiz kalıyor.
Vatansızlık, kimsesizlik, çocukluk ve mültecilik… Bunlar sadece bizim dinlediğimiz bazı hikâyeler. Buna benzer yüzbinlerce ailenin farklı farklı feryatları, acı ile geçen yaşam hikayeleri var. Ben ne kadar anlatsam da yaşanılan büyük yıkımın etkisini açıklayacak kelimeler bulamam. Ama benim umutlarımı yeşerten ve sevindiren durum ise Arakanlı Müslüman kardeşlerimizin Allah’a bağlılıkları, saf, temiz inançları…
Bir Neslin Yok Olmasını Önlemek Elimizde
Bu insanların ruh halleri, neyi beklediklerini bilmese de hayatlarının sürdürebilmek için başka insanların ellerine bakmaları olayın acı tarafı. Kendi ülkelerinde de hep bütün hakları ellerinden alınan Arakanlı Müslüman kardeşlerimiz, her zaman zulme uğramış. Çocuklar beşeri ve şerri eğitimden mahrum edilmeye çalışılmış ve İslami isimleri Budist isimlere değiştirilmek şartı ile devlet okullarına kabul edilmişler.
Arakanlı kardeşlerimizin yaşadıkları kamplarda, çocukların akidelerini ve İslam kimliklerini ortadan kaldırmak için bir çok misyoner kurum, kuruluş ve kişi iş başına geçmiş bile. Kamp içinde gezilerimiz esnasında eğitim alan bir gurubun önünden geçtiğimiz esnada, çocuklara Allah’ın selamını verdiğimizde bize “Hello” ile cevap verdiler. Oradaki şuurlu insanlar daha düne kadar selam alırlardı bu çocuklar, diyor. Bu durum onların asimile olmaya başladıklarını göstermekte. Kampların eğitimden sorumlu kişi ve kurumlar maalesef bu zihniyeti taşıyanların ellerinde. Kampın her alanında batılı güçlerin desteği ile aktif çalışmaya devam ediyorlar. Kampların %55’inin çocuk olması misyonerlerin iştahını kabartmış.
Müslümanların bu konuda ciddi çalışmalar yapmadıkları takdirde bu kardeşlerimizi kaybetmemiz kaçınılmaz. Kadınlara kendi hallerine bırakılmış ve hiç bir faaliyet yapılmamaktadır. Çocuklar ve kadınlar tamamen elverişsiz bir durumda yaşam mücadelesi veriyor sadece. Kamplarda yaşanan acı olaylar ve insan yoğunluğundan bunları kimse düşünemiyor ve bir nesil yok oluyor.
Bizler bu iki konu üzerinde ciddi çalışmalar yapmak zorundayız. Bu nesli kurtarmalıyız. Maalesef dünyanın her tarafından gelen İslami STK’lardan bu konular üzerine çalışan kurum sayısı çok yetersiz. Kadınların sıkıntılarını dinleyip psikolojik destek verecek onların dertlerini dinleyecek, sıkıntılarını anlatacak kuruluşlar da yetersiz. Çocukların eğitimini yönlendirecek, eğitim kurumları açacak ve yönetecek, İslami dersler verecek çok az kurum var. Yapılan çalışmalar da batılıların müfredatı dışında bir eğitime müsaade edilmediği için mescit statüsünde yürütülüyor. Mescitler, okul olarak da kullanılıyor. Malezya’dan gelen bazı İslami STK’lar kadınlara yönelik bazı çalışmalar yürütüyor olsa da bunların çok yetersiz kaldığını görüyoruz. Bu kardeşlerimizin asimile olmalarına göz yummamalıyız ve eğitim alanında çok ciddi adımlar atmalıyız.
Esasen bundan sonraki aşamalarda neler olacağı, işin en büyük boyutudur. Dünyanın her tarafından gelen İslami STK’lar, kurum ve kuruluşlar acil kodu ile Arakan Mülteci Kamplarında yoğun bir şekilde faaliyet yürütüyorlar. Ama zaman içinde kampların düzeni yavaş yavaş oturduğunda birçok STK, kurum, kuruluş sadece insani yardım için geldiği bu bölgeden çekilmeye başlayacaktır. Bu STK’ların yerini kimlerin alacağı malumdur. Bunların acı örneklerini duyduk, yaşadık. Çocuk hırsızları, organ mafyaları, kadın ticareti ile uğraşanlar burayı iştahla beklemektedir.
Uluslararası medya ajanslarına düşen Myanmar ve Bangladeş devleti anlaştı haberleri, Arakanlı Müslümanların yarın evlerine döneceği anlamına gelmiyor. Zira hem Myanmar devleti oyalama taktiklerine devam ediyor hem de Arakanlı Müslümanlar vatandaşlık hakları verilmeden asla ve asla evlerine dönmeyeceklerini belirtiyorlar. Ayrıca ne zaman bölgeyle ilgili dünya medyasına pozitif bir gelişme olduğuna dair haber düşse, bölgedeki zulüm katlanarak artıyor. Bu sebeple bölgeye destek ve yardımlarımızı artırarak devam ettirmemiz gerekiyor.
Biz Yedi Başak olarak geleceğin iyilikle geleceğine inanıyoruz. Bu kapsamda Arakanlı kardeşlerimize olan desteğimizi, iyiliklerimizi hiç eksiltmeyeceğiz. Bölgede yardım faaliyetlerine ek kalıcı çalışmalar üzerinde çalışıyor olacağız. Bahsini ettiğim sorunların ortadan kalkması için eğitime çok önem vereceğiz. Bölgede ilk medresemizi açmak üzereyiz ve bu medreselerimizin sayısını halkımızın desteği ile artıracağız inşallah. Müslüman bir neslin yok olmasını izleyemeyiz. Çünkü bizler Allah’ın rızasını gözeterek çalışıyoruz. Ve inanıyoruz ki; “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” (Tirmizî)
HALİL KARAFAK