İslâm’ın ilk emri iman değil, namaz değil, iffet değil, ahlaklı olmak değil de neden oku emridir? Cahiliyenin içinde insanlık acı çekerken, zulme uğrarken, hayâsızlık, hadsizlik ve azgınlık had safhaya ulaşmışken ilk emir niçin oku olmuştur, hiç düşündünüz mü? Şu anda benim yazdıklarımı okuyorsunuz; okurken yazdıklarımı düşünmeye ve onları sorgulamaya başladınız. Neden oku emrinin cevabı da aslında budur; okumak düşünmek ve düşündüklerini sorgulamak içindir.
Okumak, düşünmek ve sorgulamak varlık âleminde sadece insana has olan özelliklerdir. Çünkü yeryüzünde insan dışında okuyan, düşünen ve sorgulayan başka bir varlık yoktur. Kur’ân insana mahsus olan bu özelliklerden yola çıkarak okuyan, düşünen ve düşündüklerini sorgulayan bir insanlık modeli tasarlamıştır. Kur’ân’ın hedeflerinden biri de okuyan, düşünen ve düşünmeyi kendisine şiar eden bir toplum inşa etmektir.
Ne yazık ki oku emrini alan bir toplumun yerine bugün geçmişte kalmış bir cehaletin yolu takip edilmiştir. İlk emri oku olan bir toplum okumayan bir toplum durumuna dönüşmüş. Bazımız bilgisiz, bazımız bilgide yetersiz. Kafalarımız boş bilgilerle dolu. Okumaktan okumamaya uzanan bir hikâyemiz, bilgisizlik ve bilgiye uymayan amellerimizin tutarsızlığıyla batan bir halimiz var.
Allah bizden okumamızı, düşünmemizi isterken bizler neleri okuyup, neleri düşünüyoruz? “Yaratanı düşün” diyor, biz yaratılanları düşünüyoruz; dünya ne zaman oluştu, uzay nerede bitiyor, sonsuzluk var mı, UFOlar gerçek mi, daha çok nasıl kazanabilirim, gibi… Allah (cc) “kendi yaratılışınıza bir bakın” diyor, bizler hayvanların yaratılışına bakıyoruz; yetmiyor onların evrimsel hikâyelerine takılıp, kalıyoruz. “Yaratanın adıyla oku” derken, içinde Yaratan’a muhalif olan her şeyi sanat, moda, felsefe, tarih, edebiyat, siyaset ne varsa onu okuyoruz. Aslında okumuyor değiliz. Ancak ne okuduğunu bilmeyen, okuduğunu idrak edemeyen bir haldeyiz. Bu bir saflık mı, iyi niyet, masumiyet ya da bilinçsizlik hali mi? Hayır, bunlar içi okumadan, özü anlamadan yapılan okumalardır.
Okunacak, düşünecek çok şey vardır. Nereden ve nasıl okumaya başlayacağız bu bir muamma değildir. Okunacak olan şey, insanın kendisidir, ne bilgi ne felsefe ne de bunların üzerine kurulan bir dünya görüşüdür. Okumanın bir anlamı ve yönü vardır. Kur’ân’daki okuma insanın özü, benliği, gerçekliği üzerine kurulan bir okumadır. Merkezde olan insanın kendisidir. Nedense merkeze kendimizi almak yerine hep başkalarını alırız. Övgüyü de yergiyi de hep bir başkasına yaparız. Kendi meselelerimiz ve kusurlarımız yerine başkalarının meseleleriyle uğraşır, başkalarının eksiklik, kusur, zaaf ve algılarına bakar, onları yerli-yersiz değerlendiririz. Oysa kendisini anlamayan bir başkasını nasıl anlayacaktır? Duygu, düşünce ve davranışını bilmeyen bir insan, bir başkasının duygu, düşünce ve davranışını nereden bilecektir? Mesele insanın kendisidir, özüdür, benliğidir, varlığıdır. Okunacak, düşünülecek, sorgulanacak ilk şey de kendi varlığı, yaratılışıdır. Bu nedenle ilk okuma yaratılışı okumak ile başlar. Yaratılış ile başlayan bu okuma Yaratan’a uzanan hakikatleri takip eden bir okumadır. Tesadüfî, raslantısal, gelişigüzel bir okuma değil, niyetli, kriterli ve referanslı bir okumadır. Allah’a yaklaşan ve yaklaştıran her halin okunmasıdır, bu okuma.
Kur’ân, insana içten dışa, özden âleme uzanan bir bakış açısı ve bilinçli bir farkındalık kazandıran bir oku emri getirmiştir. İnsanlığı, Rabbini bilen bir okumayla imana, namaza, doğruluğa, iffete ve ahlaka davet etmiştir. Oku emriyle, bir zamanlar yeryüzünde cahilce yaşayan, en büyük suç ve kabahatleri işleyen bir toplum daha sonra övgüyle bahsedilen, peşinden izleri takip edilen bir medeniyet haline dönüşmüştür. Böylece oku emri İslâm’ın hem ilk emri hem de temel referansı olmuştur.
Bugün hem ümmet üzerinde hem de insanlık üzerindeki bulutları, sis perdelerini kaldıracak olan şey de Yaratan’a uzanan bir okuma halidir. İçte ve dışta tüm sıkıntı ve buhranları yok edecek şey de okumaktır. Cehaletten, azgınlıktan, haksızlıktan kurtaracak olan da okumaktır.
İnsan nefesi ve nefsi olan bir varlıktır. Kimi okumaları, düşünmeleri ve sorgulamaları nefesi, ruhu için iken kimileri nefsi içindir. Çok kırılgan bir yapıda olan insanın nefsi okuyuş ve düşünceleri başkaları için tehlike ve tehdit olabilmektedir. Tıpkı cahiliyede olduğu gibi, tıpkı cahiliyenin kırıntılarıyla kendilerine nefsî ve süflî kazanç sağlamaya çalışan, insanlık nizamını bozan iradelerin yaptığı gibi. Yaratanı bilen bir okuma süflî iradelere, alçak oyunlara, rezalet ve istismara izin vermeyecektir. Haksızlığa, azgınlığa, ahlaksızlığa taviz vermeyecektir. Tıpkı Asrı Saadette olduğu gibi…
İlk emir, bir zamanlar yeryüzünde kendini kaybeden, çıkmazlara düşen insanlığa varlığının hakikatlerini hatırlatan, nefsiyle-nefesiyle onu özüne (fıtratına) yaklaştıran, onu yeniden Rabbine kavuşturan, Rabbinin kerem ve lütuflarıyla yol bulan bir insanlığın başlangıç nişanesidir.
Rabbimiz Kur’ân’ın hakikatleriyle yol bulmayı, Kur’ân’ın her emriyle yaşamayı nasip etsin.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?