7 Ekim 2023 Cumartesi şimdiden tarihin önemli eşiklerinden bir olarak kayda geçmiş bulunmaktadır. Hamas’ın askeri kanadı Şehit Şeyh İzzettin Kassam Tugayı mücahitlerinin 7 Ekim sabahı başlattıkları Aksa Tufanı operasyonları kapsamında Filistinli direniş grupları 2006 yılından beri abluka altında tutulan Gazze’den Siyonist işgalci devlet tarafından işgal edilmiş topraklara yönelik geniş ve büyük kapsamlı bir operasyon başlattılar. Bu operasyon kapsamında süren çatışmalarda birçok işgalci asker ve istihbarat elemanı öldürülürken 250’ye yakını da esir olarak Gazze’ye taşındı. Aksa Tufanıyla beraber işgalci Siyonistlere büyük bir şok yaşatan Hamas ve diğer direniş örgütleri aslında büyük bir başarı elde ettiler. Bu şokun ardından Siyonist devlet her zaman olduğu gibi barbarca sivil ve askeri noktalar ayrımı gözetmeksizin Gazze’ye büyük bir hava saldırısı başlattı. Bir süre sonra da istemsizce başlatılan kara hareketiyle birlikte büyük kayıplar yaşayan Siyonist işgalci güçler hem bunun önüne geçmek hem de iç siyasette işgalci hükümete yönelik artan baskı sonucu Hamas ile geçici ateşkes yapmak zorunda kaldı. Bu ateşkes ile birlikte esir takası ile alakalı da görüşmeler neticesinde, Hamas’ın elindeki İsrailli kadın ve çocukları serbest bırakma karşılığında Filistinli kadın ve çocukların serbest bırakılmasına yönelik bir anlaşmaya varıldı. Hamas ve Gazze’deki diğer direniş hareketlerinin ellerindeki esirleri Kızılhaç örgütüne teslim ettiği esnada esirler ile mücahitler arasındaki cereyan eden diyaloglar, esirlerin mücahitlere şükran ve minnet dolu gözlerle bakışları ve teşekkür etmeleri İslam ahlakıyla kuşanan mücahitlerin Siyonist işgal güçlerinin Hamas’ı ve Filistinlileri terörist, öcü olarak tanıtmak için verdikleri tüm çabaların boşa çıkmasına vesile olmuştur. İslam ahlakıyla ahlaklanan Hamaslı mücahitlerin esirlere, esaretleri boyunca gösterdikleri iyi muamele bu esirlerin onlara karşı böylesi büyük bir minnet duygusuyla hareket etmesine sebep olmuştur.
Bunun mukabilinde bu anlaşma neticesinde işgalci devletin hapishanelerinden çıkarılan Filistinli esir kadın ve çocukların ise İsrail işgal güçleri tarafından hapishanelerde gördükleri kötü muamele ve çektikleri işkenceleri basına anlatmaları, iki güç arasındaki güçlü ahlaki farkın ne kadar büyük olduğunu anlamamız açısından, Hamasın serbest bıraktığı esirlerin açıklamalarını zikretmemiz gerekiyor.
Esir Danya Hanetşa: “Diğer tüm esirlerin yaşadığı gibi şartlarımız çok zordu. Tutuklandığım andan askeri hapishaneye götürülünceye kadar her türlü aşağılanmaya, dayak ve küçük düşürücü hareketlere maruz kaldık. Hapishaneye ulaştığımızda ise psikolojik olarak çok daha büyük bir işkenceyle karşılaştık. Tüm esirlerin dışardan hiçbir şekilde haber almaması üzerine bir sistem kurmuşlardı. Avukatlarımızla görüşmemiz engelleniyordu. Özgürlüğümüze kavuştuğumuz için çok mutluyuz ama aynı zamanda şehitlerimiz için hüzünlüyüz.”
Esir Meryem Selheb, 22 yaşında, 26 Ekim’de tutuklanıyor. “Hapishanede kendi ismimi özgürlüğüne kavuşturulacaklar arasında gördüğümde büyük mutluluk yaşadım ama geride bıraktığım kız kardeşlerimden dolayı hüzünlü bir ruh hali yaşadım. 7 Ekim’de ben hapishanede değildim ama hapishaneye girdikten sonra orada olan kardeşlerimden, 7 Ekim sabahı Aksa Tufanından sonra hapishanedeki koğuşlara işgal güçleri tarafından gaz bombaları, göz yaşartıcı bombalar atılmış elektrikler kesilmiş. O günden sonra lavabo için her esire günlük sadece yarım saat izin verilmiş. Yemekler kesilmiş. 50 kişilik bir koğuşa 85 kişi zorla sıkıştırıldı. Direnişe çok teşekkür ediyorum.”
Esir Yazar Lima Hatır: “Kanımız ve güveliğimiz Gazze halkının kanından ve güvenliğinden önemli değildir. Biz Gazze halkıyla bir milletiz. Hapishanedeki zorlu engeller dışardaki dünyayla irtibatımızı tamamen koparmıştı. Koğuşlardaki radyolar ve diğer iletişim araçları hızlı bir şekilde 7 Ekim’le birlikle esirlerin ellerinden alındı.”
Esir Ümmü Asıf Bergusi: “Hapishanedeki durumumuz çok kötüydü. 4 kişilik koğuşlara 11 kişi koyuyorlardı. Yemekler çok kötüydü. Direnişe çok teşekkür ediyorum.”
Esir genç kadın Ahed Tamimi: “Esaretimiz, son bulduğu için buruk da olsa sevinçliyiz. Gazze’deki şehit kardeşlerimize rahmet diliyorum. Hapishanedeyken tüm iletişim araçlarından mahrum olduğumuz için dışarıda ne olup bittiğinden haberdar değildik. Doğru dürüst yemek vermiyorlardı, su yoktu, yatacağımız yatakları bile bizden çekip aldılar. Yerde uyuyorduk. Çok zordu. Biz hapisteyken Gazze’den 10 kadın mahkûm getirdiler. Durumları çok kötüydü. Tüm kadın esirleri çok kötü dövdüler. Beni de serbest bırakacakları zaman, dışarda konuşursan esir olan babanı öldürürüz. Hem babamın hem de tüm esirlerin en kısa sürede özgürlüklerine kavuşmasını diliyorum. Tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum, direnişimiz soluksuz bir şekilde devam edecek. Allah’tan tüm esirlerin bir an önce özgürlüklerine kavuşması için dua ediyorum.”
Çocuk esir Muhammed: “İşgalci güçler koğuşlarımıza girerek mikrofonlarla bağırarak korkutmaya çalıştılar. Koğuştaki esirlerden bir hareketlilik olmaması neticesinde herkesi dövmeye başladılar. Bir gardiyan beni döverek yere attı ve aralıksız bir şekilde kafama vurmaya başladı. Onu itmeye çalıştım. Başıma vurmaya devam ettiler. Belimi ezdiler. Her iki elimi kırıp öylece koğuşun ortasında bıraktılar. Bir hafta boyunca hiçbir şekilde tedavi de etmediler. Zaten az verdikleri yemek ve suyu da koğuştaki diğer esirlerin yardımıyla yiyebildim. Yatak da yoktu zaten. Sadece beni değil herkesi vuruyorlardı. Birçok esirin yüzü kanlar içinde kaldı. Sanki bir savaş alanı gibiydi. Öyle sert ve şiddetli davranıyorlardı ki bizi öldüreceklerini sandık. Ayrıca ben çocuk olmama rağmen beni yetişkin esirlerle birlikte tutuyorlardı. Yaşlı esirlerden birinin şehit olması neticesinde günlük yaptıkları bu işkenceleri azaltmaya başladılar. Ben serbest bırakılacağımı bilmiyordum, çünkü dış dünyayla bağlantımızı kesmişlerdi. Beni koğuştan çıkarırken bile tekmeleyerek ağza alınmayacak küfürler ettiler.”
Murabıt esir Hanadi el-Halavani, 7 Ekim olaylarından sonra 9 Ekim’de Kudüs’ün doğusunda gözaltına alınarak Damon Hapishanesinde tutuldu. “Akşam geç vakitlerde evime baskın yaparak beni gözaltına aldılar. Başörtümü takmama izin vermeden erkek polisler beni çekiştirip arabaya koydular. Sorgu esnasında bağırıp çağırmam neticesinde zorla da olsa başörtümü verdiler. Bana ve dinime ağza alınmayacak küfürlerle hakaret ettiler. Gözaltına alınırken evimdeki Kur’an’ı Kerim’e bastılar. Hapishanedeyken beni ve çocuklarımı öldürmekle tehdit ettiler. İşgal güçleri kadınları açık bir şekilde tecavüzle tehdit ediyordu.”
Sadece birkaç esirin anlattığı bu dehşet verici zor şartlar bile iki taraf arasındaki ahlaki farkın ortaya çıkması açısından büyük önem taşımaktadır. Bir tarafta her türlü hakaret ve aşağılanmaya maruz kalan; değer verdiği tüm her şeyin ayaklar altına alındığı, namusuyla tehdit edildiği, dövüldüğü, sövüldüğü, temel haklarının ellerinden alındığı bir kesim diğer taraftan ise kendi yemeğini bile zor durumda olmasına rağmen paylaşan, esirlere nazik davranan, çocuklarla canları sıkılmasın diye etkinlikler yaparak onları eğlendiren bir ahlak… Hamas’ın elindeki esirleri bırakırken, esirlerin kendilerine söyledikleri veya ilk bırakılan esirlerin basına yaptığı açıklamalar bu farkın ortaya çıkmasına vesile olacaktır.
İsrailli esir Mia Shem, kolu kırılmış ve Kassam tugaylarına bağlı mücahitler kendisini tedavi etmişti “İnsanlar çok iyiydi. Bana çok nazik davrandılar. Yemekler güzeldi.”
İsrailli esir Yochved Lifshit, Hamas’ın savaşın başlarında serbest bıraktığı ABD vatandaşı esirin, basına açıklama yapmasına izni verilmişti. İşgalci güçler onun yapacağı açıklamalarla Hamas’ı kötüleyebileceğini düşünmüş olmalı ki basına demeç vermesine izin vermişti. Fakat yaptığı açıklamalarla İşgalcilerin oluşturduğu algıyı yıktı. “Hamaslılar bize İslam dinine inanan kimseler olduklarını ve bize zarar vermeyeceklerini söylediler. Bize çok nazik davrandılar ve ihtiyacımız olan her şeye ulaşmamızı sağladılar.”
Daniel ve Emilia (anne-kız): “…Size tüm kalbimle teşekkür ediyorum. Bana gösterdiğiniz insaniyetinizden dolayı… Kızım Emilia’nın ebeveyni gibiydiniz, onu istediği her fırsatta odanıza davet ediyordunuz. Hepiniz kızımın arkadaşı gibi davrandınız ve onu gerçekten sevdiğinizi iletmemi istedi. Ona, onun bir bakıcısı gibi davrandığınız için çok teşekkür ediyorum. Ona karşı bu kadar sabırlı davrandığınız için ve tatlılar, meyveler ve mevcut olmasa bile var olan olan her şeyi ikram ettiğiniz için teşekkür ederiz. Çocuklar esaret altında olmamalı ama sizler ve yol boyunca tanıştığımız diğer iyi insanlar sayesinde kızım, Gazze’de kendini kraliçe gibi hissetti ve sanki dünyanın merkezinde kendisi varmış gibi hissettiğini söyledi. Çıktığımız uzun yolculukta, kendisine karşı iyi davranmayan birine rastlamadık. Ona nezaket ve şefkatle davrandınız. Kendi başınıza uğraştığınız zor duruma rağmen burada gösterdiğiniz nazik davranışı herkese anlatacağım ve tabii Gazze’de başınıza gelen ağır kayıpları. Keşke bu dünyada gerçekten iyi arkadaş olabilseydik. Hepinize sağlık ve sıhhat diliyorum… Size ve ailenize sağlık ve sevgi. Çok teşekkür ederim.”
Hangi tarafın davasında haklı hangi tarafın ise haksız olduğunu anlamak için yapılan sansüre bile tek başına bakmamız yeterli olacaktır. İşgalci İsrail güçleri Filistinli esirleri serbest bırakırken basına konuşmama şartı getirmiş ve basına konuşmaları halinde yüklü bir miktarda para cezasına çarptırılacaklarını dile getirmiş olmasına rağmen Filistinli esirler basına konuşup işgalci devletin gerçek yüzünü dünya kamuoyuna göstermişlerdir. Ayrıca işgal güçleri Hamas’ın serbest bıraktığı İsraillilerin de basına herhangi bir demeç vermelerinin önüne geçmek için her türlü girişimde bulunmuş ve bunu da engellemiştir. Bunun mukabilinde herkesin yaptığının ortaya çıkması için Hamas çok şeffaf davranmış ve İsrailli esirlerin yaşadıklarının ortaya çıkması için her şeyi net bir şekilde kamuoyuyla paylaşmak için elinden geleni yapmıştır. İşte burada iki taraftan kimin haklı kimin haksız olduğu net bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Bir tarafta; ayıbı olan, açıklandığında kendisini zor durumda bırakacak bir bilginin ortaya çıkmaması için her yolu deneyen işgal güçleri diğer tarafta ise gerçeklerin tüm çıplağıyla ortaya çıkması için çabalayan Kassam mücahitleri… Bu bile kimin haklı kimin haksız olduğunu ayan beyan ortaya çıkarmaktadır. Hamas bu süreci çok hikmetli bir şekilde yöneterek işgalci devletin algı imparatorluğunu adeta yerle yeksan etmiştir.
Son olarak; yazar Ayçin Kantoğlu’nun dile getirdiği gibi “Gazze dışında dünyada her yer işgal altında…” Evet bugün Gazze ve halkı dışında gerçek anlamda özgür olan hiçbir yer ve insan maalesef kalmamış gibi…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?