TÜBİTAK’ın Bilim Söyleşileri Programı kapsamında ziyaret ettiğim okullarda karşılaştığım bir durumu aktararak başlamak istiyorum.
Söyleşimiz bittikten sonra okul idarecileriyle genel bir değerlendirme yaparım.
Sorduğum soru şu: “Bu okuldan kaç öğrenci üniversitelerin Tıp, Mühendislik, Hukuk gibi saygın bölümlerini kazanabiliyor?”
Genellikle tüm idarecilerin vermiş olduğu cevaplar benzerdir. Çok az öğrenci gidebiliyor. Aslında sadece gittiğimiz okullarda bu böyle değildir. Bu, Türkiye’nin de bir gerçeğidir. Çünkü her yıl bu bölümlere alınan öğrenci kontenjanı sınırlıdır ve belli bir taban puanları vardır.
Ben kendim bile sınıfta öğrencileri çalışmaya motive etmek için “çok çalışırsanız, doktor, mühendis, hâkim, savcı… olursunuz, ben çok çalıştım, akademisyen oldum, yüksek lisans ve doktora yaptım, doçent oldum, oldum da oldum” derim.
Okul idarecileriyle değerlendirmeye devam ediyoruz:
“Sayın müdürüm, çocuklara çok çalışın, iyi bir bölüm kazanırsınız” diyoruz, ancak bu mümkün değilse, öğrencilerin gözlerine baka baka onları kandırmış olmuyor muyuz? Bu eğitim ve öğretim sisteminde bir problem olduğu anlamına gelmiyor mu? Bu söylemlerimiz insanoğlunun yaşam doğasına aykırı değil mi?”
Şöyle ki:
Bir doktoru ele alalım. Biri hastayı iyileştirmek için doktor olacak, birileri doktorun kullandığı aletleri yapacak, birisi doktorun çalıştığı binanın temizliğini yapacak, mekanik ve elektrik ustası olacak, tesisatları kontrol edecek, şoför olacak, ambulansla hastayı doktora taşıyacak, tamirci olacak ambulansın bakımını yapacak, güvenlikçi olacak, binanın güvenliğine bakacak, birileri iş makinası operatörü olacak, ambulansın üzerinde geçeceği yolu yapacak, birileri o yolun altından geçen içme suyu, atık su borularını döşeyecek. Hemşire olacak, hastabakıcı olacak…
Bütün bu insanlar yemek yiyecek, birileri bütün bu insanlar için yemek pişirecek, yemek servisi yapacak, tabakları toplayacak, onları yıkayacak. Bütün bu yiyeceklerin geldiği tarlalarda, birisi çiftçi olacak, ekecek, sulayacak, toplayacak, ambalajlayacak, birileri hayvan besleyecek, kesecek, ete dönüştürecek…
Birileri mühendis olacak, projeleri çizecek, birileri bu işin demircisi, kalıpçısı, boyacısı, marangozu olacak. Birileri bu inşaatın temelini kazıyacak, iş makinası operatörü olacak, hafriyatı taşıyacak, kamyon şoförü olacak.
Birileri hâkim-savcı olacak, diğerleri dosyaları hazırlayacak, onların çalıştığı adliye binalarının diğer bütün işlerini yapacak, tıpkı doktorun çalıştığı hastane binasında yapılan işler gibi.
İnsanoğlu yaşamak için hayatın tüm alanlarında çalışmak zorundadır. Okula giden bütün öğrencilerden çok çok çalışarak bu saygın bölümleri kazanmalarını beklemek yaşamın doğasına aykırıdır.
Bu öğrencilerin bir kısmı balıkçı olmalı, balık avlamalı, birileri de bu balıkçıların kullandıkları teknelerin kaptanlığını yapmalı, birileri teknelerini yapmalı, bakım ve onarımını yapmalıdır. Balıkçıların kullandığı bütün av malzemelerinin yapımını üstlenmeli. Bazıları o balıkçıların avlandığı denizlerin sorumluluğunu üstlenmeli.
Günün birinde bir köyde bir öğretmen, sınıfta çocuklara “yarın müfettiş gelecek” der ve içlerinden en tembel öğrenciye yarın okula gelmemesini söyler ve ona bir günlük izin verir. Öbür gün köye gelen müfettişin aracı tam köyün girişinde arıza verir. Çocuk evde otururken köyün girişinde bir araba fark eder ve şoförü aracın kaputunu açmış, onu tamir etmeye çalışırken görür. Gidip yardım etmeye karar verir ve adama müsaade edersen ben bunu tamir edebilirim der ve tamir eder. Müfettiş arabasına binip okula doğru hareketlenirken çocuğun okul çağında olduğunun ve aslında şu anda okulda olması gerektiğinin farkına varır. Çocuğa neden okulda olmadığını sorar. Çocuk, bugün okula müfettiş geleceğini ve dersleri de iyi olmadığı için öğretmeninin kendisine bu günlük izin verdiğini söyler.
Bu çocuk tamirci olmalı, araba yapmalı, arabayı tamir etmeli, çocuğun yeteneği bu yönde iken biz bu çocuğa çok çalışmalısın, doktor olmalısın diyoruz ve yanlış yapıyoruz.
Birileri ormancı olmalı, dağlarda ağaçları dikip oraları ormana dönüştürmeli, ömrünü dolduranları kesmeli, mobilya yapmalı, kâğıda dönüştürmeli, birileri de itfaiyeci olmalı, yangın çıktığında onu söndürmelidir.
Madem yaşamın doğası gereği bu böyledir, o zaman neden eğitim sistemini buna uydurmuyoruz. Son 30-40 yıllık süreçte ülkenin milli eğitiminden sorumlu çok bakan geldi geçti ve hatta bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde öğrendim ki Milli Eğitim Bakanı değişmiş. Diğer bütün bakanlarda olduğu gibi yeni Milli Eğitim Bakanı’na bu anlamda çok iş düşecek.
Toplumun ihtiyaçlarını karşılayan bütün meslekler çok önemlidir ve değerlidir. Hepsi de olmazsa olmazımızdır. Bütün bu meslek erbapları okumalıdır ve bir eğitim sisteminden geçirilmelidir. Çocukların yeteneklerini keşfedecek bir eğitim sistemi geliştirilmelidir. Türkiye’de eğitim sistemi, okul öncesi eğitimden üniversite sistemine kadar muhakkak tekrar gözden geçirilmelidir. Eğitim sistemimiz öğrenciye meslek öğretecek bir eğitim sistemine dönüştürülmelidir. Bu anlamda meslek liselerinin önemi bir daha ele alınmalıdır. Eskiden meslek liseleri sınavlarını kazanamayan öğrenciler düz liselere gidebiliyorken, bu günkü eğitim sisteminde düz liselere giremeyen öğrenciler meslek liselerine zoraki olarak kaydoluyorlar. Bu sistem tam tersine dönüştürülmelidir.
Toplumun sağlam bir “değerler eğitimi” almış meslek sahiplerine ihtiyacı var. Terim olarak “değer” bir toplum içinde kabul edilmiş, benimsenmiş insani her türlü duyuş, düşünüş, davranış, kural, kıymetler, fikirler, durumları ve hareketleri iyi, kötü, arzu edilen, istenmeyen ve bunun gibi yargılarımızı oluşturan standartlarımızı ve prensiplerimizi ifade etmek olarak tanımlanmıştır.
Değerler, toplum için önemlidir, değerlere uygun davranan insanlar da toplum gözünde değerlidir. Değerler sadece günlük eylem ve davranışlarımıza rehberlik eden ilke ve ölçütler olmaları bakımından değil, genel yaşam tarzımızı ve yönümüzü etkileme, belirleme açısından da önemlidir. Bu belirleme, seçeceğimiz meslekten, ülkesi veya insanlık için özveride bulunmaya, nasıl bir anne veya baba olacağımıza kadar geniş ve önemli bir alanı kapsar. Toplumsal yaşantımızın temel yapısını oluşturan millî, manevî, sosyal, ahlaki ve kültürel değerlerimizden olan; sevgi, saygı, sorumluluk, sabır, sadakat, adalet, yardımseverlik, doğruluk, dürüstlük, güven, özgüven, hoşgörü, alçakgönüllülük, kanaatkârlık, çalışkanlık vb. erdemleri öğrencilere kazandırmak için eğitim sistemimize çok büyük görevler düşmektedir.
Bu toplumun, işini çok iyi bilen bütün meslek gruplarına ihtiyacı vardır ve bütün bu meslek gruplarına mensup olan fertlerin adil, dürüst, ahlaklı, alçakgönüllü, yardımsever olabilmeleri ve işlerini severek yapmaları için eğitim sistemimizin yeniden yapılandırılması gerekir. ■

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?