Günümüzde dünyanın birçok yerinde bireysel önceliklerin toplumsal öncelikleri gölgede bıraktığı, küçük tartışmaların büyük kavgalara dönüşebildiği görülmektedir. Bu sorunların bir kısmının temelinde sinsice yatan kıskançlık duygusu ve yetersiz eğitimin olduğunu anlamaktayız.
Kıskançlığın belli dönemlerde gelişimsel bir süreç olduğu bir gerçektir. Yeni doğan kardeşler arasındaki kıskançlığın geçici olduğunu bilmekte fayda vardır.
Anne-baba tutumlarının çocukların davranışlarına olan etkisi tartışılmaz bir gerçektir. Yapılan bazı araştırmalar, çocuklarda sık görülen problematik davranışlar ile annelerinin eleştirel bir yapıya sahip olmaları arasında bir ilişki olduğunu göstermiştir. Sürekli eleştiren, akranlarıyla kıyaslayan, kardeşler arasında sağlıklı denge kuramayan vb. ailelerin çocuklarında diğer olumsuz duygularla birlikte kıskançlık duygusu da ortaya çıkacaktır.
Çünkü sürekli eleştirilen, kıyaslanan çocuk kendini yetersiz ve akranlarından eksik olduğu hissine kapılarak çevresindeki arkadaşlarını, onların yaşam tarzlarını, ailelerinin tutumlarını fark ederek onların kendisinden daha mutlu ve daha başarılı olduğunu düşünerek onlara anlamsız bir suçlamayla öfke duyacak ve bu öfke zamanla kıskançlığa dönüşecektir.
Çocukluk döneminde görülebilecek olası bu duygu, ileriki yaşlarda düzeltilmezse çocuk, etrafındaki her şeyi, herkesi hatta öz kardeşini bile kıskanacak duruma gelecektir. Bu duygu, ailelerin dağılmasına, arkadaşlıkların bozulmasına, çocuğun toplum içinde yalnız kalmasına, hatta ileri aşamada küçük tartışmaların kanlı kavgalarla sonuçlanmasına kadar gidebilir. Nitekim ailelerin dağılması, insan ilişkilerinin bu denli bozulması toplumu doğrudan olumsuz etkileyecektir.
Her insanın doğasında az-çok yer alan bu duygunun normal düzeyde seyretmesinin pek zararı olmayabilir fakat başkasına zarar verecek boyuta ulaşmaması için diğer duyguların kontrol altında tutulabildiği gibi bu duygunun da kontrol altında tutulması kişinin hem kendisi için hem de beraber yaşadığı toplum için daha sağlıklı bir netice elde etmesine olanak sağlar.
Ebeveynler doğru eğitimle, doğru rol model olarak çocuklarını, bu duygunun ileri boyutuna maruz bırakmadan süreci sağlıklı bir şekilde yönetme imkanına sahip olabilirler. En basit örneğiyle; anne-babalar kardeşler arasında kıskançlığa sebep olabilecek davranışlardan kaçınarak başlayabilirler.
Dünyaya yeni gelmiş bir bebeğe bütün sevgi ve ilgi diğer çocuğu görmezden gelinerek yöneltilmemelidir. Olması gereken dengeyi şaşırmadan, kardeşiyle ilgili bazı sorumlulukları vererek, ona abilik-ablalık duygusunu hissettirerek olası kardeş kıskançlığının önüne geçilebilir.
Bunun dışında ebeveynlerin çocuklarını olduğu gibi kabul etmeleri lazımdır. Gereksiz eleştiriden ve kıyaslamalardan uzak durmak gerekir. Her çocuğun farklı bir birey olduğu, farklı becerilerinin olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Böylece kıskançlığa zemin hazırlayabilecek durumlar ortadan kaldırılmış olur. Çocuklarda ve özellikle kardeşlerde kıskançlığı yaratan duygular keşfedilmeli, geçmişte yaşanılan olaylar varsa geride bırakılmalıdır.
Aynı zamanda çocuk, ilgi alanına uygun sosyal aktivitelere yönlendirilebilir. Onun kişiliğine uygun hobilerini keşfetmesinde ona yardımcı olmak gerekir. Çocuğun şüphecilikten uzak durması için çaba sarf edilmelidir. Çocuktaki kıskançlık duygusunun alınan bu tedbirlerle düzeltilemeyecek kadar tehlikeli bir boyuta ulaştığını fark eden ebeveynlerin atacağı ilk adım, iyi bir uzmandan destek almak olacaktır. “Hiçbir ana-baba, evladına iyi bir eğitimden, iyi bir ahlaktan daha değerli bir miras bırakmış olamaz1.”
1) Tirmizî, Birr, 33.