Tarihte iz bırakan nice öğretmenler vardır. Bunlar topluma yön vermiş, kendilerini aşmış, davalarını her şeyden önde tutan kimseler olmuşlardır. İşte Hasan el-Bennâ da bunlardan biridir. Onun en dikkat çeken yönü, kendisini davasına adamış olmasıdır. O, gayesini izah ederken “Yaşamımla İslam’ı yaymak istiyorum” diyen bir müstesna öğretmendir.

Peki, bu adam ne yaptı da bu kadar etkili bir öğretmen oldu? Onu, hayatını İslam’a adamaya sevk eden mesele neydi?

Hasan el-Bennâ, koca bir İslam devletinin yıkılışına şahit olmuş, hilafetin kaldırıldığı bir dönemde yaşamıştır. Bu ve benzeri hadiseler, onun içinde, ruhunun derinliklerinde İslam hilafetinin tekrar ikamesi fikrini ateşlemiştir. Daha ortaokul sıralarındayken böylesine büyük bir İslami bilince sahip olan bu delikanlı, ileriki yaşlarda dünya İslami hareketlerine yön verecek çalışmalar yapacaktı.

Bu İşe Nasıl Başladı?
Hasan el-Bennâ, altı arkadaşıyla birlikte, daha yirmi iki yaşındayken kurduğu Müslüman Kardeşler Teşkilatı’yla, hummalı bir çalışma içerisine girer. Onun nazarında; her insan İslam davası için bir hammaddeydi ve İslami davetin ona ulaştırılması bir zaruretti. Bu düşünceyle toplumun her kesimini ziyaret etmiş, mektuplar yazmış, konuşmalar yapmış, fırsat bulduğu her ortamda davasını dile getirmiştir. İlim adamlarını ziyaretleri sırasında, bazıları olumsuz tablolar çizdiği hâlde o asla ümitsizliğe düşmemiştir. Bazı âlimler, onunla birlikte olduklarını ifade etmiş, diğer bazılarını da davası uğrunda ısrarlı çabasıyla çalışmaya ikna etmiştir.

Bir Teşkilat Etrafında Çalışmaya İnanan Bir Öğretmendi
İmam Hasan el-Bennâ’nın etkisi, onun teşkilatçı bir hareket ortaya koymasında yatmaktadır. Siyasetten ekonomiye, eğitimden sosyal hayata kadar, her sahada İslam ilkelerini hayata tatbik edecek bir düzene ulaşmak için fertten aileye, aileden topluma giden bir terbiye ve inşa metodu kullanmıştır. Bu yolda büyük başarılar elde etti. Ortaya koyduğu eğitim sistemiyle, Müslüman ferdi her yönüyle yetiştirmeye, hayatın tüm sahalarında aktif olmaya davet ediyordu. Bugün bile ortaya koyduğu çalışmanın etkileri hissedilmekte ve İslam âleminde önemli bir rol oynamaktadır.

Onun bir teşkilat etrafında yaptığı çalışmalar düşmanlarını çok rahatsız etti. Çünkü böyle sistemli bir çalışma, güç ve başarı demekti. Bu yüzden başta Mısır hükümeti olmak üzere şer güçler, sömürgeciler, krallar, partiler ve diğer fesat odakları, Hasan el-Bennâ’nın önünü kesmeye çalıştı. O da bütün bunlara karşı yılmadan ve kararlı bir şekilde savaştı. Düşmanları türlü engellerle onu davasından alıkoymak için mücadele ederken o, yüce dağlar gibi, balyozlara ve rüzgârlara aldırış etmeden yoluna devam etti. O, zafere olan inancında asla zayıflık göstermedi. Mücadelesinde hiçbir zaman geri adım atmadı. Kendisine yapılan tüm olumsuzluklara rağmen, düşmanlarına bile gönlünü açık tuttu. Düşmanlarına karşı kin ve intikam hissi beslemedi. Çünkü dava adamlarında böyle bir özelliğin yeri yoktur. O düşmanın fesada ve iftiraya sapmasından endişe ediyordu. O, Resûlullah’ın (s.a.s.) Uhud gününde, yaralıyken yaptığı şu duayı tekrarlıyordu:
“Allah’ım sen benim kavmimi hidayete erdir. Çünkü onlar bilmiyorlar.”

Kurduğu Teşkilatın Başarısı
Hasan el-Bennâ, İslam âleminin içinde bulunduğu durumdan kurtarılabilmesi için bir teşkilat, bir cemaat hâlinde çalışılması gerektiğini dile getiriyordu. Bir araya geldiği kardeşleriyle dertleşip Müslümanların içinde bulunduğu duruma ağlayarak hep birlikte hâl çareleri arıyorlardı. Bu düşüncelerle bir araya geldikleri bir ortamda, kurmak istedikleri teşkilata isim konusunu gündeme getirdiklerinde, kendilerinin Müslüman ve kardeş olduklarını söyleyip “Müslüman Kardeşler” isminde karar kıldılar. Bu isim akıllarına ansızın gelmişti. Bunu altı arkadaşıyla beraber gerçekleştirmişti. Onlar Allah yolunda birlikte çalışma hususunda birbirlerine söz vermişlerdi.1 Bu buluşmada İslam davası için yaşamaya ve bu uğurda ölmeye yemin ederek bu hareketin temellerini atmışlardı.2

“Müslüman Kardeşler” olarak kararlaştıkları isim gayet tabii bir özellik taşımaktadır. Bu isim, İslam için çalışanların zihinlerinde tutması gereken iki önemli kavrama işaret etmektedir. Bunların ilki manevi bir güce, ikincisi ise bedenlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkacak olan güçlü bir topluma işaret etmektedir: İslam ve Kardeşlik.
Müntesiplerinden her bir grubun diğerleriyle ruhen ve kalben bir bağlılık içinde olduğunu belirtiyor, onların tek bir hedef, tek bir ümit, tek bir elem ve tek bir cihad üzere, yüce bir amaç etrafında birleştiğini söylüyordu.3

Yine kurduğu hareket ile ilgili şunu söylemiştir: “Dünyanın bu materyalist düşüncenin ateşinde yandığı günümüzde, Doğu ve Batı’daki bütün insanları kurtaracak olan yeni bir davet doğuyor. Bu davet, insanları madde ile manayı birleştirmeye, gaybe ve şehadet âlemine iman etmeye ve yeniden Allah’ı tanımaya çağırıyor.”4 Görüldüğü üzere bu öğretmenin davasına olan inancı çok güçlü idi. Bu davanın, tüm insanlığın kurtuluşu için bir zaruret olduğunu hem yazıyor hem de her ortamda dile getiriyordu.

Bu Öğretmen Öğrencilerinden Ne İstedi?
Bu etkili öğretmenin kurduğu cemiyet, çok kısa zamanda toplumda etkisini gösterdi. O, etrafında kenetlenmiş olan fertlerden önemli taleplerde bulunuyordu. Çünkü onunla sözleşmiş dava adamlarının her yönüyle tam donanımlı olmaları gerekiyordu. Bu teşkilata üye olacak fertlerin benliğine on esasın iyice yerleşmesini özellikle istiyordu: Bunları şu şekilde sıralamıştır: Fehm (anlamak), ihlas, amel, cihad, fedakârlık, itaat, sebat, soyutlanma, kardeşlik ve güven. Onun nazarında Müslüman bir fert, İslam’ı en güzel şekilde anladıktan sonra, ihlaslı bir şekilde çalışacak, hayatın tüm yönlerini kuşatacak şekilde cihadını gerçekleştirecek, bağlı bulunduğu yapının taleplerine azami şekilde itaat edecek, davasında sebat edip İslamî olmayan her türlü düşünce ve yapıdan uzak duracak, kardeşliğe önem verip hem dava arkadaşlarına güvenecek hem de kendisi güven verecektir.
Kurduğu cemaat/teşkilat çok kısa zamanda büyüdü. 1928 yılında kurulan teşkilat, 16 yıl gibi kısa bir sürede (1944) iki bin şubeye ulaştı. Bu şubeler ziraî, sınaî, sportif ve ticarî gibi çeşitli alanlarda faaliyet gösteriyordu.

20. yüzyılın bu en etkili öğretmeni davet yolunda genel araçları ise şu şekilde belirlemişti:
-Köklü bir iman
-Sağlam bir yapılanma
-Sürekli çalışma
Onun kurduğu teşkilatı tanıtan aşağıdaki yazı, o dönemde “Müslüman Kardeşler” dergisinde yer almıştır:
“Müslüman Kardeşler’in prensipleri sağlamdır ve kolay anlaşılır. Fakat ihlas ve çalışma gerektirir. Bu prensipler tek bir şeyi hedef olarak göstermektedir. O da doğru ve sağlıklı İslam ahlakını ümmet içerisinde sağlıklı bir şekilde oluşturabilmektir. Bunu gerçekleştirmek için de tek bir araca ihtiyaç vardır. O da güzel örnekler ve nefsin ıslahını doğuran sevgi, kardeşlik ve dayanışmadır. Yeni kalkınma dönemine girmekte olan ümmetin böyle dosdoğru bir yola ihtiyacı her zamankinden daha çoktur.”5

Mısır Sınırlarını Aşan Bir Öğretmen
Müslüman Kardeşler Hareketi, daha Hasan el-Bennâ zamanında, Mısır’ın dışına taşmıştır. 1930’lu yılların ortalarından itibaren Mısır dışında Suriye, Sudan, Ürdün, Kuveyt, Yemen, Pakistan, Kuzey ve Orta Afrika ile Avrupa’nın bazı ülkelerinde şube açmış, buralarda farklı isimlerle, çeşitli yapılanmaların ortaya çıkmasında büyük rol oynamıştır.6 Türkiye’de, özellikle 1970’li yıllardan itibaren etkili olan hareket, Hasan el-Bennâ ve arkadaşlarının eserlerinin Türkçeye tercüme edilmesiyle, birçok İslamî çalışmayı etkilemiş ve onlara yön vermiştir.

Bıraktığı Miras
O, yetiştirdiği öğrencileri hep kardeşi bildi ve onlarla samimi bir yaklaşım içinde oldu. Yaşadığı ülke Mısır’da ve her ortamda, dile getirdiği davasını onlara miras olarak bıraktı. Bugün yüze yakın ülkede faaliyet gösteren Müslüman Kardeşler, tüm Müslümanları kucaklamak, onlarla kardeş olmak gibi ulvi bir anlayışla yeryüzünde İslam’ın ikamesi için hareket hâlindedir. Teşkilatın fertleri, seleflerinden devraldıkları İslamî davayı bir sonraki nesle miras bırakırken, çalışmanın büyümesi için hep hareket hâlindedirler. Hasan el-Bennâ’nın tek mirası olan bu teşkilat, sonraki nesillerin kalplerinde heyecan ve istekle, İslam’ın intişarı görevini yapmaya devam etmektedir.

Kaynakça:
1) Biatleşme-Hasan el-Bennâ, Hatıralarım, s. 135. 2) İbrahim Beyyumi, “Hasan el-Bennâ”, DİA, XVI, 307. 3) Hasan el-Bennâ, Risaleler, s. 403. 4) Hasan el-Bennâ, Risaleler, s. 175. 5) Hasan el-Bennâ, Hatıralarım, s. 295. 6) Hasan Görgün, “İhvan-ı Müslimin”, DİA, XXI, 583.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?