Bir bebek doğmadan önce bazı yörelerde kırklık diye tabir edilen bir nevi bebek çeyizi hazırlanır. Giyeceği kıyafetler, yatacağı yer, hatta doğumun yapılacağı hastaneye kadar her şeyine ayrı özen gösterilir. Bir kızın veya erkeğin evlenme arifesinde yine o yörenin gerekli kültürüne göre birtakım hazırlıklar yapılır. Yaşayacağı evin mobilyasından beyaz eşyasına, mutfak malzemesinden tüm araç gereçlerine; iğneden ipliğe her şeyi düzülür. Kış için daha yazdan bütün hazırlıklara başlanır. Salçalar yapılır, kurutmalıklar, konserveler hazırlanır.
İşte tüm bunlar bize insanın hayatında sürekli bir hazırlık içinde olduğunu gösterir. Bu hazırlıklar dönemlik ya da mevsimlik olabilirken kimi zaman da bir kerelik olabiliyor. Hepsinin ortak noktası ise istenilen bir şey için kolaylık sağlamak. Bir bebek doğmadan yapılmayan hazırlıklar o doğunca aceleye getirilip baştan savma yapılabilir. Bir gencin evlenince nerede oturacağı belli olmadan düğün yapması komik ve tuhaftır. Ağustos böceğine dönmemek için yazın çalışılmıştır.
İnsana namaz gibi oruç gibi zekât gibi farz kılınmış kıymetli ve ehemmiyetli bir ibadet vardır ki hazırlığı da bir o kadar kıymetli ve ehemmiyetlidir. Üstelik onun meselesi domatesten salça yapmaya benzemez ki sadece mevsimlik olsun. O bir gün doğmayacak ki hazırlığına birkaç gün önceden başlansın da tamamlansın. Bir kere olmayacak ki bir kereden masrafa girilip belki de yıllarca eskiyene kadar kullanılsın. O dünya yaratıldığında doğmuş, 1400 yıl önce metodu çizilmiş bugün ise sadece din görevlilerinin (!) üstüne yıkılmış; “Davet”.
Bu mühim meseleyi yazarımız Fethi Yeken’den anladıklarımızdan derleyerek size sunuyoruz. Öncelikle bu kitabı, davetin kendisine farz olduğu tüm Müslümanlar okumalı. Vakıf ve dernekler teşkilat eğitiminde ders kitabı olarak okutacağı listeye almalı ve gerekirse tüm sivil toplum organizasyonlarına dağıtılmalı. Bu kitabı bir nevi mini dava ilmihali olarak düşünebiliriz. Dili yalın, üslubu akıcı ve açık. Kısa kısa başlıklarla okuyucunun kafasını karıştırmadan anlatılmak istenen mevzu yerleştiriliyor. En güzeli de bunu yaparken bütün meseleleri Kur’ân ve hadis ışığında önümüze koyması ve okuyucunun aklında daha iyi yer etmesi için somut örnekler sunmasıdır.
Kitabın genel hatlarından bahsettiğimize göre içeriğine yani özüne geçebiliriz.
Davette hazırlık demek; davetçinin etkileme gücü, mizacı, ilmi, hâli, kültürü, insanların farklılıklarını göz önünde bulundurma becerisi ve daha fazlasını kapsaması demektir.
Yazarımız davetçiyi bu mübarek işe hazırlarken dava eri olmanın birinci şartının birikim ve kuşatıcılık olduğunu bize anlatıyor. İçi boş teneke nasıl sadece ses çıkarırsa içi boş davetçi de bulunduğu yerde sadece yer kaplar.
Bilmemiz gereken diğer önemli mesele de dava eri; İslâm’ı yaşayıp yaymayan değil hem yaşayıp hem yayandır. Yangından sadece kendini kurtarmak bencilliktir. Mağara da günahsız yaşamak kolaya kaçmaktır. Asıl önemli olan meydana çıkmaktır. Tek başına değil İslâm Sancağı altında bütün ümmetin kurtuluşu için seferber olmaktır.
Fethi Yeken davetçinin hazırlıklarını şu iki başlıkla açarak ele alıyor:
1.Davette İç Hazırlık
2.Davette Dış Hazırlık
Dış hazırlık kişinin İslâmî harekete girmeden önceki bilgi, beceri ve kapasitesiyken iç hazırlık ise kişilerin İslâmî harekete girdikten sonra elde ettiği birikim ve merhaledir diye açıklıyor. Özellikle kitaptan hoşuma giden bir örneğe benzer başka bir örnekle açıklamak istiyorum bunu. Et, soğan, yağ ve bulguru düşünün tek başına bir şey nasıl ifade etmiyorsa hepsi içli köftede bir araya geldiğinde ortaya muhteşem bir şey çıkıyor.
Yazarımız davette iç ve dış hazırlık başlıkları altında anlatımını sürdürüyor. Son olarak da davetçinin önünde iki yol bulunduğundan bahsediyor:
Birincisi; davet belli başlı insanları hedef alacak ve sadece saf ve temiz ahlâklı insanlara yönelik olacaktır. Tüm insanlığa ulaştırılması gereken bir hareket için bu söz konusu olamaz.
İkincisi ise davetin herkesi kuşatması ve tüm toplumlara ulaşmasıdır ki olması gereken ve İslâm’ın ruhuna uyan da budur.
Davetçiye yol haritası çizen bu kitabın okunması gerektiğini, üzerinde tefekkür edilmesi gerektiğini tekrardan belirtmek istiyorum.
Fatma RÜZGAR