“De ki: (Ey insanlar!) Kulluğunuz ve niyâzınız olmasa Allah size ne diye değer versin!..” (Furkân, 77). Dua, kulun aczini bilmesi, yapacağı her işinde yalnızca ve yalnızca Rabbinin izni ve inayetiyle muvaffak olabileceğinin bilincinde olmasıdır. “Rabbim istemeden, O ‘ol’ demeden hiçbir şey kendi başına olamaz!” diyebilmektir.
İnsan, akıl ve iradesine rağmen diğer tüm canlılar gibi aciz bir varlıktır. Her şeye kâdir olanın yardımı olmadan hiçbir şeyi başaramaz. Bu akıl ve iradeye sahip olmasıyla övgülere mazhar olmuş insan zaman zaman kibre düşüp isteklerini kendi gücüyle başarabileceği iddiasında bulunabilir. Bu, kulun duadan uzaklaşmasındaki en temel sebeptir. Duadan uzak olan kişilerin dikkat etmesi gereken ilk husus kalbin ihlâsıdır. Kişi bunun farkında değilse bile kalpteki en ufak kibir kırıntısı kulu duadan uzaklaştırır; dua etse de samimiyetsiz, yalnızca dilden dökülen birkaç kelimeden ibaret dualar etmesine sebebiyet verir. Duanın en önemli şartı ise ihlâstır. Samimi olmayan, içten gelmeyen yakarışlar dildeki kuru temennilerden öteye geçemez.
“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki, O, haddi aşanları sevmez (A’râf, 55).” diye buyuran Rabbimiz bizden dua isterken aynı zamanda duayı nasıl edeceğimizi de öğretiyor. “Yalvara yakara ve gizlice…” Duanın gizli edilmesinden maksat riyâya düşmemek, ihlâsı sağlayabilmektir. Çünkü insan en çok Rabbiyle baş başayken, yalnızken samimidir. Duanın nasıl edileceğine değinmişken Kur’ân’ın bize bu konudaki öğütlerini hatırlamakta fayda vardır.
“De ki: ister Allah diyerek ister Rahmân diyerek yakarın. Hangisiyle yakarsanız olur çünkü bütün güzel isimler O’na aittir. Namazında niyâzında sesini fazla yükseltme fazla da kısma. İkisinin arasında bir yol tut (İsrâ, 110).” şeklindeki telkinleriyle bize duamızda tutacağımız yolu gösteriyor Rabbimiz.
Duanın usûlleri gibi vakitleri de vardır. Kul istediği her zaman dua edebilir tabii ki, ama bazı vakitlerin diğerlerinden farklı olarak bir hususîyeti vardır. Mesela seher vakti yani güneşin bize ilk ışıklarını yönelttiği o vakitte edilen duaların ayrı bir güzelliği vardır. Bu vakit, riyâ kokan nefesler karışmadığından havanın en temiz olduğu vakittir. Yalnız halîs kulların niyâz ve yakarışlarıyla doludur semâ bu vakitte. Nitekim divân şiirinin mîhenk taşlarından olan Urfalı şair Yûsuf Nâbî de:
“Hîçbir ukde mi vardır ki, açılmaz ey dil
Var iken elde niyâz-ı seher inşâallâh“
beytiyle bu vakitte edilen duanın Allah’ın izniyle kabul olunacağına dikkat çekmiştir.
Peki ya duamız kabul olmuyorsa? Belli bir konuda sürekli dua ettiği halde arzusuna erişemeyen kul isyana ve ümitsizliğe düşebilir. “Hani Allah bütün dualara cevap verirdi, benim duama neden cevap vermiyor, neden isteklerimi gerçekleştirmiyor?” şeklindeki düşünceler kulda Allah’a karşı tevekkülsüzlük ve ümitsizlik meydana getirir. Burada unutulmaması gereken bir nokta vardır ki, evet, Allah her duaya cevap verir ama her duayı kabul etmez. Kabul etmemesi de duaya verilmiş bir cevaptır. Çünkü bazen Allah’ın bir duayı kabul etmemesi etmesinden daha hayırlıdır.
“İnsan şerri de hayrı da istediği gibi ister. İnsan pek acelecidir.” (İsrâ, 11) ayetinde de buyrulduğu gibi kul her şeyi istediği gibi ister. Yani nefsinin arzu ettiği gibi. Olması gereken ise Rabbinin uygun gördüğü gibi istemesidir. Onun istediği, izin verdiği gibi gerçekleşmesini kısaca “hayırlısını” istemektir mâkul olan. “Rabbim; hayırlıysa nasip et, değilse beni bu arzumdan vazgeçir.” diye niyâz etmelidir kul Rabbine. Çünkü Allah hiçbir şekilde kulunun hakkında hayırlı olmayan bir şey istemez. Onun her işinde hayırla dolu olmasını ister.
Bediüzzaman Saîd Nursî Mektubât adlı eserinde geçen “Vermek istemeseydi ‘istemek’ vermezdi.” sözüyle Rabbimizin bizden dua istemesini çok güzel bir bakış açısıyla ele alıyor. Bu sözde de görebileceğimiz gibi Allah’ın bize istemek duygusunu vermesi esasen bize lütuf ve keremde bulunmak istemesinin göstergesidir. Yani isteklerimiz gerçekleşmiyor diye üzülüp isyan etmek yerine olaya arîfane bir bakışla yaklaşmalı; şer sandıklarımızın hayır, hayır sandıklarımızın şer olabileceğini idrâk edebilmeliyiz. Zira “… Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz ise bilemezsiniz!” (Bakara, 216)
Mademki mevzu bahis duadır, o halde sözü bir dua ile bitirmek icap eder: Rabbimiz senden hayırlısını dilerken yanında hayırlıya razı olacak bir kalp ve bunun hikmetini anlayabilecek selîm bir akıl istiyoruz. Sen bizleri duası eksilmeyen, yakarışı daim olan kullarından eyle. Âmin.
Ayşenur TEKTAŞ