Harun evinden çıkıp birkaç eksiğini almak ve yapması gereken işleri halletmek üzere çarşının yolunu tuttu. Çıkarken, annesi “Oğlum, abdest almayı unutma sakın!” diye uyarıda bulundu. Harun bu tavsiyenin ne kadar kıymetli olduğunu belki de yıllar sonra annelerin çocuklarına her zaman evden çıkarken montunu vs. unutma gibi tavsiyelerde bulunup manevi yönünü ihmal ettiklerini görünce daha iyi anlayacaktı.
Harun, annesinin sözünü dinleyip abdestini alıp öyle çıktı. İlk olarak bozuk saatini yaptırmak için saatçi Hasan amcanın dükkanına uğradı. Hasan amca hayatın türlü sillelerini yemiş, ancak mücadelesinden asla vazgeçmemiş biriydi. Dükkâna girdiği sırada Hasan amcayı yine bozuk bir saati yaparken gördü ve selâmını verip içeriye girdi. Selâmı aldıktan sonra Harun’a oturması için yer gösteren Hasan amca, bir yandan elindeki saati yapmaya devam ederken bir yandan da Harun’la sohbet etmeye başladı.
Harun “Nasılsın Hasan amca?” diye sorar sormaz Hasan amca dert yanmaya başladı: “Nasıl olayım Harun’um, araba almaya çok ihtiyacımız vardı, bankadan kredi çekip almıştım. Çekmez olaydım, daha ödemelerini yaparken kaza yaptık. Elimi üç aya yakın kullanamadım, biliyorsun bizim asıl sermayemizi ellerimiz oluşturuyor. Onları kullanmayınca bizim hesaplar bozuldu. Taksitleri ödeyemeyince bir başka bankadan bir kredi daha çektik. Tabi zararımız kat kat arttı. Hem arabadan bir hayır görmedik hem de borç batağına girmeye başladık. Şimdi kara kara düşünüyorum, nasıl kurtulsam bu bataklıktan.”
Harun, Hasan amcaya üzülerek baktı ve “Hasan amca, kumar masasına oturur musun?” Hasan amca: “Asla!” deyince Harun: “Peki içki masasına oturur musun?” diye sordu. Bunun üzerine Hasan amca hiddetlenerek: “Ne diyorsun sen Harun! Tabi ki oturmam!” diye cevap verince Harun varmak istediği noktaya gelmişti ve Hasan amcaya şu sözleri onu kırmamaya dikkat ederek söyledi:
“Hasan amca, içki içmek haramdır. Bunu biliyorsun, ömrün boyunca uzak durdun ve başına birileri silah dayamadıkça da belki hiç içmezsin. Aynı şeyler kumar için ve diğer büyük günahlar için de geçerliyken neden kimse seni zorlamadan bankadaki faiz koltuğuna gider oturursun? Hem de Allah’ın hiçbir günah için kullanmadığı bir ifadeyle (Faize bulaşanlara -eğer vazgeçmezlerse- Allah ve Resûl’ü tarafından savaş açılmıştır.) yasakladığı faize neden ellerini bulaştırırsın? Allah, kullarına mesajlarını bazen direk vermez Hasan amca. Bak seni bir defa uyarmış, neden ellerini bulaştırdın demiş ve ellerini 3 ay boyunca kullanılamaz hale getirmiş. Bilmez misin ki o isterse hiç kullanılamaz hale getirir veya alır senden!”
Hasan amca, artık elindeki saati bırakmış Harun’a dönmüş: “Evladım, bilmez miyim sanıyorsun ah ah…” diye iç geçirerek devam etmiş: “Keyfimizden çekmedik ki evlat. İhtiyaçlar bizi bunlara mecbur etti” Harun: “Hasan amca, sen de son zamanlarda arkasına sığınılan kavramların arkasına sığınanlardan olmuşsun” diyerek açıklamaya başlamış:
“Son zamanlarda ihtiyaç, zaruret ve mecburiyet gibi kavramların içi boşaltılmaya başlandı. En ufak zorluğu görenler “Aman, çok acil ihtiyaç!” diyerek zorunlu hallerde müsaade edilen durumlara tevessül etmeye başladı. Halbuki zaruretler öyle basite alınacak şeyler değildir. Bir örnek vereyim; ev için kredi çekmeye ne zaman izin verilebilir, biliyor musun? Ancak kişi bir şehirde yaşamak için ev arar hiç kimse kendisine ev vermez. O da gider başını koyacağı bir çadır kurar. Ona da izin verilmezse işte o zaman ortalıkta kalacağına belki böyle bir şey yapılabilir. Bu görüş bile çoğu âlim tarafından kabul edilmemiştir. Bizim asıl sorunumuz, dünya hayatına kendimizi kaptırdığımız için normal şartlarda olmasa da olur dediğimiz şeylere “olmasa yaşayamayız” gözüyle bakmamızdandır. Ayrıca kanaati unutup tamahkarlığa, sabrı bir yana bırakıp aceleci davranmaya başlamamızdandır. Önceleri dertlerimiz maneviyken artık tüm dertlerimiz dünyevi olmuş. İşte bu yüzden dedelerimizin söylediği “Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olurmuş” sözünü yaşar olmuşuz. Şimdi sen düşün Hasan amca, hemen her yere giden otobüsler vs. var iken araba nasıl bir zaruret olur?”
Harun bunları sakince anlatmaya devam ederken Hasan amca da derin düşüncelere dalmıştı. Harun sözlerinin etkili olması ve özümsenmesi için bu kadarıyla yetinmeye karar verdi. Hasan amca Harun’u uğurlarken “Evladım, Allah senden razı olsun. Sayende yanlışımın büyüklüğünü fark ettim ve girdiğim bu bataklıktan kirli sularla değil temiz sularla temizlenmeye karar verdim.”
Harun içinden “Bizim insanımız bazen farkında olmadan çok büyük hatalar yapar, ama kendilerini güzelce uyaran birileri olduğunda ve yaptığı hatanın büyüklüğünü fark ettiğinde öyle bir tövbe eder ki, o büyük günahı bağışlanır.” diye düşünerek evin yolunu tuttuğu sırada ezan sesini duyar ve abdestli olmanın huzuruyla annesine dualar ederek camiye gider.
Musab KOPARAL