İslam’ın dünyanın her yerinde kriz yaşadığını, Fransa’nın “Fransız Cumhuriyeti’ni reddeden paralel bir toplum” arayışında olan “İslami ayrılıkçılık” diye tanımladığınız olguya karşı koymak zorunda olduğunu, “şiddeti bir yöntem olarak benimseyen İslami bir radikalizm” olduğunu ifade ettiniz.
Öncelikle şunu sormak istiyorum: Arap ve İslam dünyasındaki aydınlar, elitler ve özgür politikacıların çoğunun Macron ve Arap-İslam dünyasına yönelik vizyonunun; çalınmış, yok edilmiş, gasp edilmiş özgürlükleri, onurları ve hakları uğrunda mücadele eden, hukuk devleti, özgürlükler, çoğulculuk, sivil devlet, anayasal devlet, halkların liderlerini seçme hakkı uğrunda mücadele eden halk devrimlerine karşı koymaya, zorbalık ve suç çetelerini desteklemeye dayalı olduğuna inandıklarını biliyor muydunuz?
Bu halkların evlatları olan Arap ve İslam dünyasının özgür aydınları, Libya’da yaptıklarınızın, yerel ve uluslararası mahfillerde muhtelif maddi, askeri ve diplomatik destek biçimleriyle terör ve zorbalığı desteklemek olduğunu düşünüyorlar. Hatta Cencevidler, Wagner, isyancılar ve hür insanların başkenti Trablus’a saldıran diğer silahlı milisleri ve çeteleri teşvik ettiğinizi düşünüyorlar. Bunun bir delile ihtiyacı yok, aksine inkâr edilemez gerçekler ve kesin delillerle kanıtlanmış durumda. Meşru Vifak hükümet güçlerinin eline geçen modern Fransız silahları, Fransa’nın Libya’da akan kandan ve ülkenin istikrarsızlaşmasından sorumlu olduğunun, hukuk ve meşruiyetin dışına çıkanların tarafında yer aldığının ve sizin de Fransız halkının Fransız devrimine dayalı değerlerine saygı göstermediğinizin en açık kanıtı zaten.
Siz Arap-İslam halklarını sömüren rejimlerin çıkarları peşinde kendinizi Şeytan’ın ittifakına ve şer bataklığına kaptırmışsınız. Halklarını zincirlemiş, özgürlüklerini baskı altına almış bu rejimler olduğu halde siz onları destekliyorsunuz. Nitekim Mısır halkına yönelik baskıcı eylemlere arka çıktınız, gece-gündüz ayaklar altına alınan insan haklarının yanında yer almadınız.
Bay Macron, Arap-İslam dünyasındaki seçkin ve özgür aydınlar, sizin Fransız devriminin zorbalık ve diktatörlükle savaşan, adalet, eşitlik ve insan kardeşliğini savunan, egoist prensler, krallar ve imparatorluklar tarafından ezilen halkların haklarını kazanmaları yönünde insanlık tarihinin değişimine katkıda bulunan ilkelerinden tamamen uzaklaştığınızı düşünüyor.
Bu bağlamda mevzu, Arap-İslam ülkelerinde halkları için zindanlar açan, masum insanları katleden, günahsız insanları sürgün eden, onları yurtlarından uzaklaştırıp dünyanın dört bir köşesinde göçmen ve mülteci konumuna düşüren, zalim ve suçlu rejimlerin destekçisi olarak Fransa’nın dâhil olduğu sebeplere ilişkin mevzu uzayıp gider.
Fransız halkı genel olarak bu politikalarınızı desteklemiyor zaten. Yönetiminizin gevşekliği, ciddiyetsizliği, iç ve dış politik başarısızlıkları nedeniyle belki de ileride sizi seçim sahnesinin dışında göreceğiz.
Tavırlarınız, özgür insanlar ve insani değerlerin savunucuları nazarında tam bir skandal. Libya’da yaptıklarınız bunun en iyi kanıtıdır:
▸ Haksız savaşların destekçisi oldunuz.
▸ Libya’da akan kana ortak oldunuz.
▸ Libya’da barış ve ulusal uzlaşma için çabalamadınız.
▸ Suç çetelerini destekleyerek, cehalet kültürünü yayarak ve zorba diktatörlerin yanında yer alarak halklarımızın özgürlüklerini kazanmalarını engellemeye çalışıyorsunuz.
Yanıtlanması gereken büyük soruya gelince; Gerçekten İslam kriz mi yaşıyor?!
İnsani değerlere, kimliklerine ve insaflı medeniyet araştırmacılarının da söz ettiği gibi (Allah’ın izniyle) kaçınılmaz olarak gerçekleşecek olan medeniyet projelerine doğru yol almaya çalışan Müslümanları bir yana bırakalım, İnsani değerler ve medeni İslami değerler lehine medeniyetlerin genişlemesi ve daralması, ortaya çıkışı ve yok oluşuna neden olan faktörlere ve Allah’ın medeniyet dönemleri boyunca tekrarlanan süreklilik kanunlarına (Sünnetullah) bakalım.
Acaba Bay Macron, İslam dininin Âdem’den (a.s) başlayıp Nuh, Hud, Salih, İbrahim, İshak, Yakub, Yusuf, Musa, İsa (a.s) ile devam eden semavi risaletlerin son halkası olduğunu biliyor mu?
Kuşkusuz İslam’ın çağrısı bu muazzam sürekliliğin devamıdır. Zira İslam, İbrahim, Musa, İsa ve diğer tüm peygamber ve elçilerin (a.s) dinidir. Bu din, hiçbir eşi, benzeri ve ortağı olmayan Alemlerin Rabbini ihlasla birlemek (tevhid) temeline dayalıdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim, İbrahim’in (a.s) dilinden Alemlerin Rabbi hakkında şöyle der: “Âlemlerin Rabbi (benim dostumdur); Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O’dur. Beni yediren, içiren O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O’dur. Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O’dur.” (Şuârâ, 77-82)
Bu din, İsa’nın (a.s) henüz beşikteyken çağrıda bulunduğu tevhide dayalıdır: “Çocuk şöyle dedi: Ben, Allah’ın kuluyum. O, bana Kitab’ı verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı.” (Meryem, 30-32)
O halde inanç ve tevhidiyle İslam, normal insan yaratılışına, beşerî akla, insani vicdana, benzersiz bir düzen içinde son derece uyumludur. İslam, yüce yaratıcısına duyduğu özlem ve arzularında, insan ruhunun muhtaç olduğu manevi bir gıdadır. Zira İslam, çarpıtmaya, tahrife ve şüphelere maruz kalmış olan Hıristiyanlıkta hiç bulunmayan bir tasavvura sahiptir. Oysa dünya halkları sizin bu zihniyetinize, bakış açınıza, mantığınıza ve dizginsiz vicdanınıza karşı harekete geçmiş, hakiki Hıristiyanlığa atfedilen hurafelere ve efsanelere isyan etmişlerdir. Avrupa’da kiliseler ve aydınlar arasındaki mücadeleyi iyi bilirsiniz. Bu mücadele sonunda insanlık, ahlaki değerleri, ruhun mutluluğunu, tevhidin hakikatini, yüce Allah’a kulluğun, geniş anlamıyla insan ile yaratıcısı arasındaki ilişkinin eşsizliğini ve insanoğlunun yeryüzünü imar vazifesini unutmuştur.
Bay Macron, İslam, sağlıklı akıllar için sağlıklı tasavvurlar, köklü bir mantık, şeytanın nüfuz edemeyeceği temiz bir yaratılış sunar. İnsanlık ruhu, yaratıcısı olan yüce Allah’ı tanıyıp O’na kulluk ettikçe huzur bulur.
Bay Macron, yüce İslam dini ve Musa ile İsa’nın (a.s) Tevrat ve İncil’de müjdelediği Hz. Muhammed (sav), insanlığa aşağıdaki temellere sahip mükemmel bir vizyon sunar:
▸ Yaşam felsefesi hakkında
▸ Ölümün gerçeği hakkında
▸ Berzah âlemi hakkında
▸ Cennet ve cehennem hakkında
▸ Kaza ve kader hakkında
▸ Peygamberler, elçiler ve semavi risaletler hakkında.
İslam, insanlığın ruhi safiyeti ile yöneldiği insan aklı, insan vicdanı, üstün mantık ile asla çatışmayan ve çelişmeyen mükemmel bir sistem sunar. Bu sistem, çeşitli düzeylerde değerler ve ahlaka dâhildir:
Bireyler düzeyinde: Dürüstlük, ahlak, muamelat, cesaret, işbirliği, yiğitlik, saygınlık ve iyi tanınma.
Aile düzeyinde: Merhamet, sevgi, nesle saygı göstermek, zina ve eşcinsellikten, içki içmekten, uyuşturucu kullanmaktan ve toplumun parçalanmasından uzak durmak.
Devlet düzeyinde: Yönetici-yönetilen ilişkisi, yargı, yöneticilerin yargılanması ve anayasal değerlerden uzaklaşmaları halinde sorgulanmaları, şura ilkesi, erkek-kadın fark etmeksizin tüm bireylerin siyasal katılım hakkı, ekonomik ve sosyal hakları, eğitim hakları, yasal ve kişisel hakları.
İnsanlık düzeyinde: Barışı sağlamak, karşılıklı tanışma, dayanışma, adalet ilkeleri çerçevesinde çıkar alışverişi, kaynakları, servetleri ve zenginlikleri konusunda zayıf halkların haklarını yememek, onları istismar etmemek.
İşte İslam dini, Âdem’den (a.s) başlayıp Nuh, İbrahim, İshak, Yakub, Yusuf, Musa (a.s) ile devam eden, peygamberlerin ve elçilerin sonuncusu Hz. Muhammed Mustafa (sav) ile nihayete eren risalet, insanlığa her tür uydurma, yalan, iftira ve şüpheden uzak dosdoğru bir kaynak sunar.
Yüce Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: “İşte bu, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir. Biz O’na İshak ve (İshak’ın oğlu) Yakub’u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh’u ve O’nun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u doğru yola iletmiştik; biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız. Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas’ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de iyilerden idi. İsmail, Elyesa’, Yunus ve Lût’u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık. Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da (üstün meziyetler verdik). Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik. İşte bu, Allah’ın hidayetidir, kullarından dilediğini ona iletir. Eğer onlar da Allah’a ortak koşsalardı, yapmakta oldukları amelleri elbette boşa giderdi. İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar (kâfirler) bunları inkâr ederse şüphesiz yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir toplum getiririz. İşte o peygamberler Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur’ân) âlemler için ancak bir öğüttür.” (Enâm, 83-90)
Tarih, felsefe, kelam ilimlerinde önde gelen gayrimüslim âlimlerin tanıklığıyla bu haber ve kıssaların doğruluk oranı %100’e ulaşmıştır. İşte İslam, insanlık tarihindeki önemli referanslara ışık tutmakta, aşağıdaki alanlarda insanlığa mükemmel bir yaklaşım sunmaktadır:
▸ İtikad alanında
▸ Ruh biliminde
▸ Değerler, ahlak ve ilkeler alanında
▸ Hayatın seyri, kâinatın imarı ve insanın ahlakına dair kapsamlı mefhumuyla Allah’a ibadet konusunda
İslam’ın hakikatini insaf ve bilim terazisinde tanıdığınız zaman mesele uzundur ey Cumhurbaşkanı!
Siyasi, ekonomik, sosyal, manevi, ahlaki, akaidi ve fikri krizlerin çözümünü ve insanın varlığına ilişkin büyük soruların yanıtını yüce İslam dininde bulacaksınız.
Nitekim yüce Allah şöyle buyurur: “Bu Kitab’ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” (Nahl, 89)
Yine Rabbimiz şöyle buyurur: “Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 107)