Allah (c.c.); göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten çekindiği görevi insanlara yüklemiş, insanlar da bunu kabul etmiştir. Bu ağır emaneti koruyabilmek, gereklerini yapabilmek; ancak sarsılmayan bir iman, yapmacıktan uzak bir ihlas, korku ve sıkıntı tanımayan sağlam bir azim, yorulmak ve usanmak bilmeyen programlı bir çalışma, zafer veya şehitlikten başka bir şık tanımayan kıymetli bir fedakârlıkla mümkündür. Bu saydığımız özellikler de ancak gençlerde bir araya gelebilir.
Başlığımızdaki sorunun cevabını bulmak için İslam tarihine, Asr-ı Saadet dönemine bakmamız gerekir. Baktığımızda da göreceğiz ki gençler İslam’ın tam da merkezinde yer almaktadır. Hz. Peygamber İslamî davete başladığında Mekke toplumu ciddi tepki vermiş ve İslam’ın yayılmasını engellemek istemişlerdir. Yüce Rabbimiz de Peygamberimizi gençlerle desteklemiştir. Hz. Ali 10, Hz. Zübeyr ile Hz. Talha 15 yaşlarında Müslüman olmuşlardır. Evini, Müslümanların eğitim ve irşadı için Peygamberimize açan Erkam b. Ebi’l-Erkam Müslüman olduğunda 17 yaşındaydı. Yine İslam’ın ilk öğretmeni Musab b. Ümeyr 18, Sad b. Ebi Vakkas ve Said b. Zeyd 19, Osman b. Affan 24, Peygamberimizin Habeşistan temsilcisi Cafer b. Ebi Talip 25, Ömer b. Hattab ile Ebu Ubeyde b. el-Cerrah 27 yaşlarında Müslüman olmuşlardır. Üsame b. Zeyd İslam ordusuna komutanlık yaptığında 19 yaşındaydı. (Allah hepsinden razı olsun.)
İşte Peygamberimiz Mekkelilerin engellerini, bu imanlı gençlerin azimleriyle aşmıştır. Medine döneminde Peygamberimizin vahiy kâtipliğini yapan, Müslümanlarla Yahudilerin yazışmalarını gerçekleştiren, bir bakıma yazı işleri müdürlüğü görevini icra eden, Peygamberimizin isteği üzerine 15 günde İbraniceyi, 17 günde de Süryaniceyi öğrenen Zeyd b. Sabit, bu işleri yaparken 15 yaşlarındaydı. Görüldüğü üzere Peygamberimiz gençlere güvenmiş ve onlara kritik görevler vermiştir. İslam Devleti kurulduktan hemen sonra da İslam davasının, gençlerin omuzları üzerinde çok kısa bir süre içerisinde İspanya’dan Çine, Yemen’den Anadolu topraklarına kadar geniş bir coğrafyaya yayıldığını görebilmekteyiz.
Şurası bir hakikattir ki sadece hak davaların değil, batıl dava ve fikir akımlarının da koruyucuları ve taşıyıcıları gençlerdir. Bundan dolayı her legal ve illegal örgütün hedefindeki kitle, daima gençler olmuştur. Örgütler, hedeflerine ulaşmak için gençlerle ilgilenmişler ve gençleri kazanmak için emek sarf etmişlerdir. Zira genç demek, gelecek demektir; gençleri kazanan, geleceği kazanır. Geleceğe yön vermek isteyenlerin, gençlerle ilgilenmeleri ve onları eğitmeleri gerekmektedir. Gençleri eğitilmemiş toplumlar, gelecekte iflas etmeye ve çökmeye mahkûmdurlar. Bu nedenle İslam davetçilerinin öncelikli hedefi gençlerle ilgilenmek olmalıdır. Çünkü yaşı ilerlemiş kişiler ve ihtiyarlar, kişilik ve fikir olarak belli bir kalıba girdiklerinden değişmesi zor yapılara sahipken, gençler ise işlenmeye ve dönüşmeye müsait bir yapıdadırlar.
İslam’ın ilk dönemlerinde büyük işler başaran Müslüman gençler, son asrımızda da büyük işler başarmaya devam etmektedirler. Bu konuda yakın tarihimizin en dikkat çekici örneklerinden bir tanesi de Şehit İmam Hasan el-Benna’dır. İmam Benna, 1928 yılında 22 yaşındayken “İhvan-ı Müslimin” (Müslüman Kardeşler) cemaatini kurarak etrafına topladığı gençlerle dünyaya meydan okumuş; İslam bayrağını her yerde dalgalandırmak için canla başla çalışmıştır. İhvan, şu anda dünyadaki İslami hareketlerin ekseriyetine rehberlik etmekte, onları fikirleriyle beslemektedir. 43 yaşında şehit olan İmam el-Benna, gayretli olunduğunda 21 yıl gibi kısa bir zaman zarfında ne kadar büyük işlerin başarılabileceğini gençlere hayatıyla öğretmiştir.
İslam için çalışan davetçilerin ve gençlerin; İmam Hasan el-Benna’nın, gençlere hitap ederken onların İslami hareketteki konumunu özetleyen şu mesajlarını anlamaya ne kadar da çok ihtiyacı var:
“Ey Gençler! Davalar ancak kendisine olan inancın kuvvetli olduğu, o yolda samimiyetin tam olduğu, o davaya olan gayretin sürekli arttığı, onu gerçekleştirmeye ve o yolda fedakârlık yapmaya sevk edecek şekilde hazırlıklı olunduğu zaman başarıya ulaşır. İşte bu dört haslet -inanç, samimiyet, gayret ve amel- gençleri diğer insanlardan ayıran özelliklerdendir. Çünkü inancın temeli samimiyetle tutuşan bir kalp, samimiyetin temeli saf bir gönül, gayretliliğin temeli güçlü duygular, amelin temeli ise sağlam bir azimdir. İşte bu özelliklerin hepsi ancak gençlerde bulunur. Bundan dolayı gençler geçmişte ve günümüzde her toplumun uyanışının direği, her uyanış hareketinin gücünün sırrı, her davada o davanın sancağını taşıyanlar olmuşlardır. “Onlar Rablerine iman etmiş yiğit gençlerdi. Biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.” (Kehf, 13)
Umutsuzluğa düşmeyin çünkü umutsuzluk Müslümanların ahlakından değildir. Bugünün gerçekleri dünün hayalleriydi. Bugünün hayalleri ise yarının gerçekleridir. Hala vaktimiz var. Bütün fesada ve bozulmaya rağmen inançlı halklarımızın ruhlarında kurtuluş ümitleri hala güçlü ve büyüktür. Zayıflar daima zayıf kalamaz, güçlüler de ebediyen güçlü ve galip kalamazlar. “Biz ise istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım.” (Kasas, 5) Şüphesiz zaman, büyük hadiselerin doğum sancısını çekmektedir ve onları yakında ortaya çıkaracaktır. Büyük işleri gerçekleştirmek için fırsatlar doğacaktır. Bütün dünya; içinde bulunduğu acılardan onları kurtaracak olan hidayet, ebedi kazanç ve esenlik çağrınızı beklemektedir. Bugün, milletlere öncülük etme ve halklara liderlik etme sırası size gelmiştir. “Ve o günleri biz insanlar arasında döndürüp dururuz.” (Al-i İmran, 140) “Üstelik siz, Allah’tan onların (kafirlerin) ummadıkları şeyleri umarsınız.” (Nisa, 104) O halde hazırlanın Ey Gençler! Bugün çaba gösterin çünkü yarın iş yapmaya gücünüz yetmez.”(*)
(*) Çevirisini verdiğimiz bu mesajı, https://www.youtube.com/watch?v=XxrzEXRBfzE internet adresinde İmam Hasan el-Benna’nın orijinal sesinden de dinleyebilirsiniz.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?