Gençlik; insan ömrünün en kıymetli hazinesi, hayat mevsimlerinin bahar faslıdır. “Ağaç yaşken eğilir” darbımeselinin de ifade ettiği gibi, şahsiyet ve karakterin şekillendiği, pek ehemmiyetli bir dönemdir. Ayrıca “Gençlik; çalışkanlık, zindelik, cesaret, metanet, heyecan ve kuvvet mevsimi olması sebebiyle ayrı bir kıymet taşımaktadır” der Osman Nuri Topbaş. Rivayet odur ki eski Mısır yazıtlarında ve Hitit tabletlerinde gençler ve yetişkinler arasında yaşanan kuşak çatışmasını konu edinen bölümler varmış. Bu bulgular çağ farkı olmaksızın gençleri anlama konusu üzerine daha çok durmamız gerektiğinin önemli bir işareti olarak sayılmalıdır. Aradan yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen konunun tazeliğini koruyor olması da gençlere yaklaşım tarzımızı gözden geçirmemiz gerektiğinin bir göstergesidir.
Hem psikolojik hem de sosyolojik olarak farklı duran gençlik kitlesi iyi-kötü amaçları olan tüm tarafların ilgisini çekmiş ve çekmeye devam ediyor. Konunun önemini ve tave gencin-gençlerin neler yapabileceğini kavramış olanlar, fikirlerinin, iktidarlarının teminatı olarak gençleri görmüşlerdir. Geçmişte ve günümüzde alan farkı olmaksızın başarılı tüm işlerin arkasında gençlerin olması gözden kaçırılmamalıdır.
Peygamberlerin, özellikle de Peygamberimizin (s.a.s.) gençlere olan yaklaşımı iyice araştırılmalıdır. Suffe ashabından tutun, elçi olarak gönderilen sahabilere kadar söz konusu kişilerin gençlerden olması, konunun ehemmiyetini bizlere bir kez daha gösteriyor.
Herkesin kadrajında olan bu kitlenin İslâm davetçisinin kadrajında olmaması düşünülemez. İslâm davetçisinin gençler ile ilgili oturumlar yapması, paneller düzenlemesi, konferanslar vermesi, kitaplar yazması, araştırmalar yapması ve eğitimler alması gerektiğini düşünmeyen yoktur. Saflarımızın, mescitlerimizin, minberlerimizin, medreselerimizin, sokaklarımızın, ticarethanelerimizin, makamlarımızın, meclislerimizin ve ordularımızın gençlere ihtiyacı olduğunu inkâr eden de yoktur. Diğer taraftan kendi canımızdan ve kanımızdan olan gençlerimizi, başta sosyal medya olmak üzere misyonerler, masonlar, uyuşturucu tacirleri, kültürel yozlaşma, toplumsal hastalıklar vb. durumlardan muhafaza etmemiz gerektiğini her akıl sahibi de kabul eder.
Tüm bunlara rağmen bir davetçinin hiçbir şey yokmuş gibi hayatına devam etmesi ve bu konuyu dert etmemesi düşünülemez. Başta kendime olmak üzere şunu haykırıyorum ki; Ya bu gençler ile ilgilenip Allah’ın izni ile hidayetlerine sebep olursun, ya da Allah bu gençleri başına öyle bela eder ki evin, sokağın, şehrin, medyan, ticaretin, okulun, ülken ve en nihayetinde ahiretin harap olur.
Madem varlıkları hem dünyamız hem de ahiretimiz için nimet; yoklukları da hem dünyamız hem de ahiretimiz için eziyetse, hep beraber şu şartları yerine getirmemiz gerektiğinin farkına varalım:
1-Gençlere, Yaşadığı Çağa Göre Yaklaşmak
Hz. Ali’ye ithaf edilen “Çocuklarınızı yaşadığı çağa göre yetiştirin” sözünü buraya uyarlayabiliriz. Yani gençlerimize, yaşadığı çağa göre muamele etmeliyiz. Gencin yaşadığı dönem-çağ sanal medya ya da internet çağı ise, ona göre muamele edilmeli. Gencin bu nimetlerden (yeterli ölçüde) faydalanmasını sağlamalı ve gerekirse yetişmesine yardımcı olmalıyız. Ayrıca davet pergelimizde bulunan gençlere yine dönemlerinin kanalları ile ulaşmalıyız. Senin yetiştiğin ya da gençlik döneminde kullanılan sözler, âdetler, oyunlar, espriler, gelenek ve görenekler değişmiş olabilir. Bir davetçi, bilgisayarına veya telefonuna güncelleme attığı gibi kendisini güncellemesini de bilmelidir.. Hitap ettiğimiz genç kesimin bulunduğu çağı ya da kuşağı gözlem altında tutup gelişen her duruma karşı kendimizi güncellemeliyiz. Hedefimizdeki kitlenin oyun alışkanlığını, okuma alışkanlığını, arkadaşlık alışkanlıklarını, hobi ve fobilerini bilmeliyiz. Dönemlerinin, onların eğitim, iş, aş, eş vb. durumlar için avantaj-dezavantajlarını öğrenip onlara çaktırmadan rehberlik etmeliyiz.
2-Gençlere “Hatip” Değil, “Sadik” (Arkadaş) Olmak
Gençlik üzerine çalışmalar yapan ya da gençler ile iletişim kuran herkes şunu görmüştür ki, onların karşısına geçilip sayfalar dolusu kelimelerin bir hatip edası ile AN-LA-TIL-MA-SI-NI- sevmiyorlar. Sahada çalışan pek çok kişi bu kadar tecrübeye rağmen ampulü 999 denemeden sonra bulduğu iddia edilen Edison ile yarışır gibi hâlâ belki olur denemelerini yapmaya devam ediyor. Hayatımızın her alanında bize en güzel örnek olan Resûlullah (s.a.s.) bu konuda da bize örnek değil mi? O zaman konuyu fazla uzatmadan şöyle bir rivayetle bu başlığı noktalayalım.
Resûlullah (s.a.s.) bir gün Hazret-i Muâz’ın elini tutarak:
-“Ey Muâz! Vallahi seni çok seviyorum!” buyurmuştu.
Muâz (r.a):
-“Anam-babam sana feda olsun “Ey Allah’ın Resûlü (s.a.s.),ben de seni çok seviyorum!” dedi.
Daha sonra Resûlullah (s.a.s.), ona şöyle buyurdu:
-“Ey Muâz! Sana her namazın sonunda;
“Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce kulluk yapabilmek için bana yardım et!” duasını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum.”1
3-Gençlere Söylemek Değil Göstermek (Rol Model)
Geçmiş yüzyılın bazı davetçileri için şöyle bir olay anlatılır: Gecenin geç saatlerine kadar İslâm devletini kurmak ile ilgili münakaşa yapıp sabah namazına kalkamıyorlarmış. Değerli İslâm davasını kendisine dert edinen ve bunun için “Bir derdim var, bin dermana değişmem” düsturu ile hareket eden, ayağının altı öpülesi insan, senden ricamız şudur ki hayatının her aşamasında davet ettiğin yola örneklik et. Şunu unutma ki güzel insan, hangi işin ya da hareketinle nerede ve ne zamanda, kimin hidayetine ya da maazallah sapmasına sebep olacaksın, belli değil. Sen bir davetçisin ve gözler senin üstünde, haberin olsun.
4-Onlara Dua Etmek
Hidayet Allah’tandır ve kalpler O’nun elindedir. Nice zamandır ilgilendiğimiz bir genci dualarımızda eksik etmişsek hata ediyoruz demektir. Kalplerin sahibinden yardım istemek daima aklımızda bulunmalıdır.
Gençler ile olan münasebetimiz ile ilgili yukarıdaki başlıklara iyi bir dinleyici olmak, kızmamak, affetmek, görmemezlikten gelmek vb. hususları da eklemek mümkündür. Gençler ile iletişimimizde planlı bir şekilde hareket edildiği müddetçe daha güzel yolları bulacağımızdan eminim.
Velhamdulillahirabbilalemin…

Kaynakça
1) Ahmed, V, 244-245; Ebû Dâvûd, Vitir, 26; Nesâî, Sehv, 60; Tirmizî, Zühd, 30.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?