Esselâmualeyküm kıymetli kardeşim,
Davet Mektebi, bütün tartışmaların son bulduğu ve sükûna erdiği bir güvenilir liman olarak yeni bir sayıyla ve önemli bir konuyla karşınızdadır. Geçen sayımızda kapak konusu olarak işlediğimiz Kudüs’ü rüyalarında sayıklarken öte taraftan zulme, siyonizme, kapitalizme karşı huysuzluk eden büyük bir şairini kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Nuri Pakdil bir Kudüs şairi olarak hayata gözlerini yummuştur. Yüce Rabbimiz ona merhamet etsin. Kudüs’ü kolundaki bir saat, dizindeki güç olarak tasavvur eden şair, Türkiye’de sükût kadar sessiz ama hep kalabalıklar arasında sesi gür bir sadâ gibi işitilen bir şair olarak bilinmiştir. Bu nedenle yeni Nuri Pakdillerin hayata yeni anlamlar katacağının bilincindeyiz. Bizler, yarın dâr-ı bekâya vardığımızda bu şiirsel yeni anlamlar için şahitlik eden sıddıklardan olacağız.
İslâm tarihinin çeşitli dönemlerinde mezheplerin ortaya çıkışıyla ilgili olarak ya da bazen içinde bulunulan çağın genel geçer itikadî anlayışlarına aykırılık derecesinde ters düşen fikrî duruşlara ek olarak tezahür eden politik çatışmalardan kaynaklanan mezhep tartışmalarına şahitlik edilmiştir.
Hz. Peygamberin vefatından sonra ortaya çıkan ihtilaflarda çözüm üreten şahsiyetler arasında ilk 4 halifenin etkisini burada hatırlamakta fayda vardır. Daha sonraki dönemlerde hem asr-ı saadetten zamansal olarak uzaklaşma hem de fetihlerle genişleyen İslâm coğrafyasına yeni ve farklı kültürel ve geleneksel formlara sahip coğrafyalar eklenmiştir. Bu da ihtilaflı ya da problemli meseleler karşısında yeni kriz alanlarının ortaya çıkmasını zorunlu hale getirmiştir.
Ancak bu yeni kriz alanlarında ihtilaflar bazen çok dikkat çekici boyutlara gelirken savaşa dönüşmüyordu. Tam da bu noktada Cemel Vakası ile Sıffin Savaşını farklı ve özel bir şekilde değerlendirmek gerekiyor. Bilinmelidir ki, yüzlerce sahabenin katılmış olduğu bu olaylarda itikadî bir ihtilaftan ziyade politik bir ayrışma söz konusudur. Binaenaleyh bu çatışmaları bir mezhep çatışması olarak düşünmek doğru değildir.
Bugün geldiğimiz noktada Şiî-Sünnî ayrışmasının çok ön plana çıktığı görülmektedir. Bu ayrışma birçok bölgede savaş pratiği şeklinde ortaya çıkmıştır. Ancak bugünkü Şiî-Sünnî çatışmalarının hem mezhepsel inanç boyutları hem de politik sebepleri vardır.
Bugün itibariyle gelinen noktada Şiî-Sünnî ayrışmasının ortak paydalar üzerinden yeniden tetkik edilmesi gerekmektedir. Güvenin yeniden tesis edilmesi ve coğrafyanın problemlerine pratik çözüm önerilerinin birlikte sunulması hayatî önem taşımaktadır. İlgili kesimlerin ümmet olma çabasını yeniden hayata dönüştürmesi elzemdir.
Kasım ayı İslâm tarihi açısından değerlidir. Plevne Müdafaası bu ayda Rus destekli yaklaşık 100.000 kişilik bir orduya karşı Balkanlarda verilmiş olan büyük bir mücadele olarak tarihe geçmiştir. Öte taraftan yeni cumhuriyetin kurulmasıyla Sultan Vahdettin kendi öz vatanını terk etmek zorunda kalmıştır. Mamafih, Atatürk devrimleri arasında en başarılı sayılan ve maalesef kültürel tarih açısında önemli bir dönüm noktası olan Latin harflerinin kabul edilmesi yanında başarısız devrimlerden biri sayılan Şapka Kanunu yine bir kasım ayında gerçekleştirilmiştir. İslâm dünyası açısından Suriye’de Esed ailesinin zulümleriyle ümmetin çocuklarının tanışması da kefere Esad’ın bir kanlı darbeyle kasım ayında iktidara gelmesiyle yeni bir safhaya geçmiştir.
Kıymetli kardeşim! Davet Mektebi’nin önümüzdeki Kasım sayısının dosya konusu ÜMMET ŞUURU olarak belirlenmiştir. İslâm coğrafyasının krizden krize sürüklendiği bir dönemde yeniden dirilişin ve emperyalist, siyonist, komünist gibi her türlü acımasız saldırılara karşı kurtuluş reçetesi olarak idrak ettiğimiz ümmet bilincinin bütün İslâm âleminin her ferdinin yüreğine ve zihnine bir nakış gibi işlenmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Dosya konumuzla ilgili sizlerden özgün yazılar, güzel makale ve denemeler yanında öyküler, şiirler ve anlamlı karikatürler beklemekteyiz. Ümmet olma çabası yüreklerde kaldığı müddetçe İslâm memleketleri bazen tökezlese de büyük ve kutsal yolculuklarına ümit var bir şekilde devam edeceklerdir.