Değerli Davet Mektebi Okurları,

İman, tüm iyilik ve hayırların menbaı iken küfür de tüm şerlerin başıdır. İlk insandan itibaren başlayan insan-şeytan mücadelesinde insanın en büyük imkânı, Allah’a iman merkezli bir hayat felsefesi iken insî ve cinnî şeytanların merkezi hareket noktası ise Allah’tan kopuk, dünya eksenli, küfür ve inkâr odaklı hayat felsefesidir.

Bu şeytanlar, dünya ve maddiyat eksenli hayat görüşleriyle hareket ederek kendi rahat ve lüksleri uğruna her türlü vahşeti mübah görmüş, insana ve doğaya nice acılar çektirmişledir. Vahşi hayvanları dahi geride bırakacak, “insan” sıfatına aykırı nice eylemleriyle insana, hayvana ve doğaya kıymışlar, kıymaktadırlar ve kıymaya da devam edeceklerdir. İmandan mahrum oldukları için tek bildikleri şey, maddiyat, zevki sefa, eğlence, lüks ve rahat bir hayat sürmektir. Hayvanlardan daha aşağı bir şekilde hareket ederek arzu ettikleri her şeyi, mümkün olan hangi yöntemle olursa olsun elde etmek, günlerini gün etmek, güçlerinin yettiği her şeye sahip olmak, sınır tanımaz arzularını sonuna kadar tatmin ederek yaşamaktır. Onların bu durumunu Rabbimiz şöyle tarif etmektedir:

“Yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları oyalayadursun. Yakında bilecekler.” (Hicr, 3)
“Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha sapkındırlar. Asıl gafiller onlardır.” (A’râf, 179)

“Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.” (Furkan, 44)

Evet, ayette ifade buyurulduğu gibi, tek felsefeleri hayvanlar gibi yiyip içmek, eğlenip tepinmek olan insan müsveddeleri, ellerinde maddi ve askeri güç bulunduğunda, nice memleketi yakıp yıkmış, nice vatanı sömürmüş, nice vahşete imza atmış oldukları gibi günümüzde de buna hiç durmadan devam etmektedirler. Hatta bu çirkefliklerine sözüm ona, çağdaşlık, demokrasi, dünya barış ve huzuru gibi nice maskeler takarak son sürat devam etmektedirler.

Bu yüzdendir ki ehl-i küfrün tarihi, emperyalizmin kanlı tarihinden ibarettir. Hâlihazırda dahi nice ülkeyi kene gibi sömürmeye, sırtlanlar misali parçalayıp yutmaya, tüm zenginliklerini çalmaya, önlerine çıkan onurlu ve cesur insanları ise türlü entrikalarla ortadan kaldırmaya devam etmektedirler.

Aslında bu bir iman ve küfür mücadelesidir. Ehl-i dünya ve ehl-i ukbâ savaşıdır. Onlar, şunu iyi bilmektedirler ki önlerindeki en büyük engel, her asırda az da olsa var olmaya devam eden Allah dostu müminlerdir. Bu nedenledir ki Allahu Teâlâ, dostu olan bu yiğit müminleri her daim uyanık, cesur ve hazırlıklı olmaya çağırmakta, şeytanın dostlarına karşı hep devam edecek olan zorlu mücadeleye teşvik etmektedir:

“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın…” (Enfâl, 60) “Onlar bir mümin hakkında ne ahit tanırlar ne de antlaşma. Çünkü onlar saldırganların ta kendileridir.” (Tevbe, 10)

Allah eri müminler, düşmanlarını iyi tanımalı, özelde müminleri genelde ise tüm dünya mazlumlarını sömürgeci vahşilerden korumanın yollarını aramalıdır. Unutmamalıdır ki düşmanı yenmek, öncelikle onu iyi tanımaktan ve entrikalarına karşı uyanık ve hazırlıklı olmaktan geçer. Dergimizin bu sayısında dile getirilen hakikatlerin bu uğurda bir nebze de olsa fayda sağlayacağına inanıyoruz.
Selam ve dua ile.

Selam ve dua ile.

Dr. Ahmet Akbaş
Genel Yayın Yönetmeni

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?