İlk insan yaratıldığından beri Yüce Rabbimizin koymuş olduğu kuralları çiğneyen ve yaratıcının belirlemiş olduğu sisteme aykırı davrananlar oldu. İnsanlığın atası olan babamız Hz. Âdem’in çocukları içinde dahi Allah’ın koymuş olduğu kurallara karşı gelen ilk kişi, Habil’i öldüren Kabil’dir. Neticede hak ve batıl mücadelesi ilk zamanlardan başlamış ve kıyamete kadar devam edecektir.

Hak ve batıl mücadelesine katılanlardan kimisi batıl davasına bilerek ve isteyerek yardımda bulunur. Tıpkı İblis ve İblis’in insanlardan olan yardımcıları gibi. Kimisi de bilmeyerek de olsa batılın tarafında/taraftarlığında, “Ben Deistim” diyerek yaratıcıyı kabul eder ama yaratıcının yeryüzündekiler için koymuş olduğu kuralları kabul etmez. Nitekim Mekkeli müşrikler de Allah’ı kabul ediyorlardı ama onlara göre bu yaratıcının yeryüzündeki kurallara karışma hakkı yoktu. Ölümden sonra başka bir hayat da yok derlerdi.

Günümüzde bazı kimseler İslam’ın düşmanı olmadıklarını beyan ederek “Bizler Kuran’ı kabul ediyoruz” derler. Ama hadisler konusuna gelince hadislerin uydurma olduğunu söyleyerek İslam’ın ikinci önemli kaynağını bu tabirle ortadan kaldırma fikirlerini açıkça her ortamda söylemektedirler. Tabi bunun ne anlama geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Bundan sonraki aşamada Kuran’a saldırmanın daha kolay olacağı aşikârdır. Günümüzde İslam’a saldıran, her kesimden insanı görmekteyiz. İslam düşmanlarının İslam’a saldırması elbette anlaşılır. Ama Müslüman toplumlarda İslam’a sözlü saldırı yapanların geneli bizden yani Müslümanlardan taraf gözüküp İslam düşmanlarının değirmenine su taşıyanlardır. Öyle ki bazı ilahiyat fakültelerinde doktor, doçent ve profesör gibi unvanları ile anılıp rahatlıkla önceleri peygamberimizin hadislerine; sonraları direkt Kuran’ın bazı ayet ve bölümleri için “Bu Allah’ın dini olabilir mi” diye saldırdıklarını, içlerindeki kinlerini kustuklarını görmekteyiz.

Hz. Muhammed (s.a.s.), Hac mevsiminde panayırlarda Mekke’nin dışından gelen yabancıların çadırlarına girip onlara İslam’ı anlatırdı. Ebu Leheb lakaplı amcası ise İslam’a ve Hz. Peygamber’e olan kininden dolayı onun arkasından çadırları dolaşarak onun yalancı olduğunu söyler, onu kötülerdi. Mekke döneminde Ebu Leheb, açıkça İslam düşmanı olduğunu belirtirdi. İslam tarihine bakıldığında Ebu Leheb öldü ve hiç kimse “onun takipçisiyim” demese bile, İslam karşıtı fikirler her asırda taraftar bulmaktadır. Çevremizde bir kısım insanlar, bulundukları her ortamda İslam dini ile bir sorunlarının olduğunu, tavır ve söylemleri ile açıkça dile getirirler. Aslında sıkıntıları sadece İslam’dır. İslam dışında bütün fikir ve izmlere çok daha hoşgörü ile yaklaşırlar. Kendilerini aşırı demokrat diye tanıtmaya çalışırlar. Ama İslam’dan bahsedildiğinde; onu çağdışı, 1500 yıllık, gerici, kadın düşmanı diye insanlara anlatmaya başlarlar. Oysaki yüce dinimiz İslam’a bakılınca sadece kadın hakları değil Allah’ın yarattığı bütün canlıların haklarını adaletle koruyanın İslam dini olduğunu göreceklerdir. Müslümanları gerici diye görür fakat kendileri değil 1500 yıl, tarihin en karanlık sayfalarında geriye giderek hiçbir aslı astarı olmayan putçuluk ve müşrikliğe gitmeye çoktan hazırdırlar.

Rabbimizin bizlere uygun gördüğü din ve yaşam şeklini beğenmeyip kendi heva ve heveslerine tapanlar, kendileri ile kalmayıp bir de hak yolda olanları saptırmak ve kendi arzularına hizmet etmeleri için insanlara yönelik baskı ve zulüm yollarına başvurmuşlardır. Mekke müşrikleri sürekli Allah Rasûlü’nün insanlara tebliğ ettiği İslam dini ile alay ediyor ve onu yok etmek için uğraşıyorlardı. Hz. Bilal’in Müslüman olduğunu duyan Ümeyye bin Halef, ona, olmadık işkenceleri reva görmüştür. Ümeyye’nin kardeşi, Übey bin Halef de bunların başlarında gelmekteydi.

Allah’ın peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.) bir ara herkesin öleceğini ve bütün ölülerin bir gün diriltilerek hesaba çekileceğini söyledi. Übeyy bin Halef bu sözleri duyunca,
– Bu mümkün değil, şimdi Muhammed’e gidecek, bu konuyu tartışacak ve mutlaka onu mağlup edeceğim, dedi. Eline çürümüş bir kemik alan Übeyy, Peygamberimizin karşısına çıktı ve kendinden gayet emin bir şekilde sordu:
– Ey Muhammed! Sen Allah’ın şu çürümüş kemiğe yeniden can vereceğini mi söylüyorsun?
Efendimiz hiç tereddüt etmeden cevap verdi:
– Evet, bunu ben söylüyorum.
Übeyy, kemiği ufalamaya ve tozlarını Peygamberimize doğru üflemeye başladı. Sonra alaycı bir şekilde yeniden sordu:
-Şimdi sen bunun dirileceğine gerçekten inanıyor musun? Biz ölüp kemiklerimiz bu hâle geldikten sonra bizim yeniden hayat bulacağımızı mı söylüyorsun? Bunu kim yapacak, Allah mı bizi yeniden diriltecek?
Übeyy ve arkadaşları gülüyor, efendimizle alay ediyorlardı. Zaten efendimizden en fazla nefret eden, müminlere en çok işkence edenlerin başında o ve abisi Ümeyye geliyordu.
Allah Resûlü, Übeyy’in suratına baktı ve şu cevabı verdi:
– Evet, Allah seni öldürecek, bu kemik gibi olduktan sonra seni diriltecek ve cehennemine koyacak, dedi.
Allah (c.c.), Übeyy ve onun gibilere, Yasin sûresi’nin son kısmındaki şu âyet-i kerimelerle cevap verdi:
“İnsan kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Bir de bakıyorsun ki apaçık bir düşman kesilmiş. Kendi yaradılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diyor. De ki: ‘Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek.’ Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır. Bir şey yaratmak istediği zaman O’nun yaptığı ‘Ol’ demekten ibarettir. Hemen oluverir. Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O’na döneceksiniz.” (Yasin, 77-83)

Günümüzdeki Übeyy bin Halef kalıntılarından olan ABD eski Başkanı George W. Bush, Müslümanlara karşı ‘‘Haçlı Seferleri’’ başlattığını bütün dünyaya duyurmuştu. Onun başlattığı Haçlı savaşları neticesinde yüz binlerce insan öldü. Milyonlarcası evsiz kalıp mülteci durumuna düştü. Ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömüren sistemlerinden dolayı Afganistan, Irak ve farklı İslam coğrafyalarında insanlar hâlâ açlıkla pençeleşmekte, ancak yardım kuruluşları sayesinde yaşamlarını devam ettirmektedirler. Bunların Müslümanlara reva gördükleri insanlık dışı uygulamalarına rağmen bizler diyoruz ki sizler İslam dinine her ne kadar karşı çıkıp Müslümanlara ve İslam’a saldırsanız da elbet bir gün gelecek, Rabbim nurunu tamamlayacak ve sizler de öldükten sonraki hayatta hesaba çekilip bu dünyada yaptıklarınızın karşılığını bulacaksınız.

Tarihe bakıldığında, hak ve hakikate saldıran, kendilerini dev aynasında görüp insanlara ilahlık taslayan nice kişiler görülür. İşte onlardan biri de Mısır’ın eski hükümdarlarından olan Firavun’dur. Yüce kitabımız Kur’an onun hakkında şöyle buyurmaktadır. ‘‘Hatırlayın o zamanı ki size azabın en kötüsünü revâ gören; oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakan Firavun hânedânından sizi kurtarmıştık.” (Mümin, 36) Ayetlerde de belirtildiği üzere Firavun şımardı, hakkı kabul etmeye yanaşmadı ve dünya imtihanını kaybederek Kızıldeniz’de boğuldu. Bu şekilde dünya hayatı bitmiş olan Firavun, ahiret hayatında da hüsrana uğrayanlardan oldu.

Peygamberimiz zamanında yaşayan Yahudi bir şair olan Kâ’b bin Eşref, şiirleri ile Müslümanları hicvediyor, Müslümanlarla alay ediyordu. Onlara karşı nefreti bir türlü bitmek bilmiyordu. Bedir Gazvesi’nde Müslümanlar müşriklerden 70 kişiyi öldürünce Kâ’b bin Eşref’in Müslümanlara karşı içindeki kini daha da artmış, “Gerçekten Muhammed bu kadar kişiyi öldürmüşse yerin altı yerin üstünden daha hayırlıdır” diyerek tepki göstermiş ve Mekke’ye giderek Müslümanlara karşı savaşmak üzere Ebu Süfyan ile anlaşmıştı. Tefsir kitaplarında Kâ’b bin Eşref ile ilgili indirildiği söylenen ayette Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. “Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Onu tanımamaları kendilerine emredildiği halde tâğutun önünde mahkemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları büsbütün saptırmanın yollarını arıyor.” (Nisa, 60)

Ayetin de belirttiği gibi Hz. Muhammed (s.a.s.) ve daha önce gönderilmiş nice peygamberlere karşı duran Kâ’b bin Eşrefler her zaman oldu ve olmaya da devam edecekler. Biz Müslümanlara düşen çok büyük görevler vardır. İslam’a açıkça veya gizliden saldıranlara karşı en güzel cevap, Müslümanların İslam’ı sahih kaynaklarından öğrenmesi, İslam’ın emirlerini hayatlarında yaşamasıdır. Sahih İslam anlayışına uygun fertler yetiştirmenin elbette bazı yükümlülükleri de vardır. Müslümanlar söylediklerini hayatlarına uyguladıkları zaman çevresindekilere güzel bir örneklik sunarlar. Güzel örnek olanlardan olmak dileğiyle…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?