كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ
“Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, maruf (iyi ve İslam’a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz…” (Âl-i İmrân:110)
Ümmet kelimesi burada “topluma önderlik edecek olan grup anlamında kullanılmıştır (Bakınız: Bakara, 128 ve 213). Bu ayet, iyilik yolunda insanlığa önder ve örnek olmayı hak eden Müslümanların başlıca niteliklerini göstermektedir. Buna göre onlar Allah’a iman ederler. Bunun gereği olarak peygamberlere, kitaba, âhiret gününde hesap vereceklerine ve diğer iman esaslarına inanırlar. İslâm’ın öğrettiği güzel ahlaka sahiptirler, iyiliği emreder, kötülüğü engellerler ve imanlarının gereğini yerine getirirler.
Bu ayette anlatılan vasıfların, en hayırlı ümmetin belirgin vasıfları olduğunda şüphe yoktur. Gerçek müminler de bu vasıfları taşımaktadırlar. Bu sebeple Allah, insanlığı hakka davet gibi önemli ve şerefli bir görevi onlara vermiştir. O halde Müslümanlar, kendilerine verilmiş olan bu şerefli görevin sorumluluğunun bilincinde olmalı ve öncekilerin düştükleri hatalara düşmemelidirler.1
Bu ayet bizlere göstermektedir ki yalnızca iman ettik demekle bırakılmayıp bu imanın gereğini yerine getirmemiz büyük sorumluluklarımızdandır. Hz. Ömer’in (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Kim bu ümmetten olmayı isterse bu hususta Allah’ın koştuğu şartı yerine getirsin.”2 Bu şartları yerine getirip bu hayırlı kervana katılabilmek ise bizler için azim ve gayretin yanında sabır isteyen büyük bir ameldir. Çünkü sorumluluğumuzun büyüklüğünü ifade eden bu ayet, aynı zamanda bizlere mükâfatımızın da büyüklüğünü ifade etmektedir. Allah katında hayırlı ümmet olma şerefi bizlere lütfedilen ve paha biçilemeyen bir mükâfattır. Bundan dolayıdır ki tarihte İslam öncülerimiz bu uğurda nice zorluklara katlanmış, nice fedakârlıklar yapmış ve bazen bedelini mallarıyla, bazen ise canlarıyla ödemekten çekinmemişlerdir.
Bu ayetin şuuruna eren her Müslüman ise ‘Hayırlı ümmet olma’ şerefine nail olabilmek için kendi çağındaki imkânları kullanarak daha güzelini, daha iyisini nasıl yaparım diye gayret sarf etmiştir. Tıpkı sahabe efendilerimiz gibi, tıpkı onların yolunu takip eden Müslümanlar ve yakın tarihe imzasını atan Üstad Hasan el-Benna gibi. İla-i Kelimetullah’ı insanlara ulaştırmak, onu yüceltmek için köy köy, kasaba kasaba dolaşıp emri bi’l-maruf, nehyi ani’l-münker görevini yerine getirmiş, bunun için nice zorluklara katlanmış ve en sonunda da bedelini canıyla ödemiştir.
Bu ayet bizlere birçok sorumluluk yüklemekle beraber çok büyük bir şeref olan ‘Hayırlı ümmet’ olma yollarını da göstermiştir. Ümmet kelimesinden de anlayacağımız gibi bu büyük sorumluluğu yalnız başımıza gerçekleştiremeyeceğimizin ipucunu bizlere bildirirken bu kadar büyük bir sorumluluğu yerine getirmede bir binanın tuğlaları gibi birbirine kenetlenmiş kardeşlerimizle, bir cemaat halinde olmamızı da bizlere bildirmiştir.
Ayette, “Âdemoğullarından hayırlı bir beşer olursunuz” değil “Ümmet” olursunuz buyrulmuştur. Çünkü kurtuluşun, bereketin cemaatle beraber olduğu ayet ve hadislerde bizlere hatırlatılmıştır. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran:104) “Bereket cemaatle beraberdir.”3
Çünkü cemaat; rastgele, tesadüfen, iş olsun diye veya şartların bir araya getirdiği insanlar topluluğu değil, Allah’ın rızasına yönelik ortak bir kararlılık, şuurlu bir birlikteliktir. Aşkı, adanmışlığı ve aidiyeti hissederek yalnızca bir arada bulunmak değil kardeş olmaktır. Cemaat yoldan çıkmamak, hak yolda daim olmak için, hak üzere birlikte yola çıkmaktır. İşte emri bi’l-maruf, nehyi ani’l-münker de hak üzere çıktığımız bu yola kardeşlerimizi davettir, içinde oldukları münkerden onları uzaklaştırarak hem kendimizin hem de kardeşlerimizin kurtuluşuna vesile olmaktır.
Bu emrin önemini anlayan ve yerine getiren sahabe efendimiz yalnız hayatta iken değil bu davetin öldükten sonra da devam etmesini istediklerini şöyle dile getirmiştir. Habbab b. Eret’e (ra) “Nerde ölmek istersin?” diye sorulunca “Ezanın olmadığı yerde” der. “Niçin” dediklerinde ise “Eğer orada ölürsem daha sonra burada Rasulullah’ın sahabesi var, gidip ziyaret edelim derler, gelir giderler ve insanlara İslam’ı ulaştırırlar.” der. Çünkü onlar biliyorlardı ki, İslami davet çok büyük bir işti ama mükâfatı da çok büyüktü ve kurtuluşun anahtarıydı.
İşte bizler de bugün bu mükâfatlara erebilmek ve kurtuluşumuz için bir adım atabilmek için çağımızın davet metotlarından biri olan yazılı ve görsel sosyal medyayı kullanarak hem kendimizin hem de kardeşlerimizin kurtuluşuna vesile olabilmek için bir vesile olan Davet Mektebi dergisinin 100. sayısını geçen ay itibariyle çıkarmanın sevincini yaşamaktayız. Bu vesile ile kardeşlerimize ulaşarak belki hayatımızda hiç karşılaşma veya tanışma imkânı olmayan kardeşlerimize ulaşmak, onlara bir nebze de olsa kardeşliğimizi hatırlatarak yüce Rabbimizin emir ve yasaklarından bahsederek kulluk yolunda hayatlarına ışık tutmak istedik.
Dünya gündemini takip ederek kardeşlerimizin dertleriyle dertlenip, durumlarından haberdar olarak yaralarına merhem olmaya çalışıp diğer kardeşlerimizi de haberdar ederek hep birlikte “Müminlerin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir.”4 buyuran Efendimizin uyarısı çerçevesinde gerçek manadaki imana erişip kardeşlerimizle bir ve beraber olmaya çalıştık.
İslami hayatı bir bütün olarak anlayan bizler sosyal hayat içerisindeki günümüz problemlerine konunun uzmanlarıyla çözümler sunmaya çalışarak yanlışları düzeltme, toplumu ıslah etme adına adımlar atarak Müslüman fert ve Müslüman toplum temellerinin oluşmasına katkı sağlamaya çalıştık.
Nice değerli hoca ve konuklarımızla röportajlar gerçekleştirip, onların tavsiyesine kulak vererek, ilimlerinden ve hayat tecrübelerinden faydalanıp önümüze çıkan problemlere çözümler sunmaya çalıştık.
Tüm bunları yaparken gayemiz İslami sorumluluğumuzu yerine getirip Efendimizin “Allah ümmetimden iyiliği emredip kötülükten sakındırana, Ashab’a verdiği sevabı verecektir.”5 müjdesine mazhar olmaktı. Ve ayette de belirtildiği gibi “Hayırlı ümmet” olma şerefine nail olarak bir hayra öncülük etmek “(Hayırda) öncü olanlar (ecirde de) öncüdür. İşte onlar naim cennetlerinde (Allah’a) en yakın olanlardır.” (Vakıa, 10-12) müjdesine kavuşabilmekti. Tarih boyunca tüm kardeşlerimizin çaba ve gayretleri bunun içindi, bunun için azmettiler, bunun için zorluklara katlanıp sabrettiler.
Bu konudaki sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirip “Hayırlı ümmet olma” şerefine nail olabilmek duasıyla…
Kaynakça
1) DİB Kur’an Yolu Tefsiri 2) Muhtasar-ı İbn Kesir 3) İbn Mâce 4) Hâkim: IV, 352. Heysemi: I, 87 5) Ahmed b. Hanbel