Kur’ani bir ifade olan “hazırlayın/hazırlanın” kavramı, medeniyetler yarışında öncü olması gereken İslam ümmeti için vazgeçilmezdir. Hazırlık maddi ve manevi olmak üzere çok yönlü ve türlü türlüdür. Araçsal hazırlık, fiziksel hazırlık, bilimsel hazırlık, donanımsal hazırlık, psikolojik hazırlık… Tedbirini almayan, hazırlanmayan her fert bugün tehlikededir. Hazırlığını tamamlamayan her millet, sömürülmeye, çaresizliğe ve işgale maruz kalır. Uyanık olmak, hazır olmak ve tedbir almak; çeşitli darbe ve saldırılara göğüs germiş milletimiz için hayatiyet taşımaktadır. Yaşadığımız olaylar ilk değildir ve son da olmayacaktır. Ya nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu anlayacak ve hazırlanacağız ya da anestezi almış hasta gibi bize yapılacak ameliyatın farkında olmadan birçok değerimizi kaybedeceğiz…!
İslam ümmeti gerek yapısı itibariyle, gerek yürüttüğü tevhid misyonu cihetiyle bütün emperyalist güçlerin dikkatlerini üzerine çekmektedir. Bir türlü doymak bilmeyen günümüz emperyalistleri, zulüm ve tamahkârlık üzerine kurulu medeniyetlerinin kazınacağını çok iyi bildiklerinden dolayı, İslam dünyasına operasyon üzerine operasyon yapmaktadırlar. Müslüman ülkelere olabildiğince insafsız ve vicdansız saldırılar yapan bu vahşi medeniyet, Kur’an’ın deyimiyle; yeryüzünü ifsat etmekte, nesli bitirme noktasına getirmekte, tarım ve hayvancılığı yakıp yıkmaktadır. Hiç şüphesiz bu saldırılarda savunma hattını oluşturanlar ise, İslam ümmetinin fertleridir. Medeniyetler yarışında önemli görev ve sorumlulukları olan Müslümanlar birçok alanda olduğu gibi bedeni anlamda da ciddi bir eğitime tabi tutulmalıdırlar. Gençlerimiz sağlam, güçlü, dayanıklı ve heybetli olmalıdırlar ki bu ümmete faydalı olabilsinler. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) “Kuvvetli mü’min Allah katında zayıf mü’minden daha hayırlı (daha üstün) ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her ikisinde de hayır vardır. Sana yararlı olan şeyi elde etmeye çalış, Allah’tan yardım dile ve asla acze düşme. Başına bir şey gelirse, “şöyle yapsaydım, böyle olurdu” diye hayıflanıp durma. Allah’ın takdiri bu; O, ne dilerse yapar de. Zira “eğer/keşke” kelimesi, şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.”(Müslim, kader 34; Ahmed b. Hanbel, II, 366, 370) buyurarak her bir Müslüman fert için bir zirve belirlemiştir. Efendimizin ifade ettiği güç; sadece bir alanla sınırlı olmayıp güç odaklarını ve alanlarını ifade eden bir konudur. Haram olmadığı müddetçe hazırlığın bütün kapıları zorlanmalıdır. “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal, 60)
Bu ümmet gevşeyip, tembelleşip, uyuşunca olan olmuş elleri ve kolları bağlanmıştır. Atalet ve yılgınlık bulutları gençlerimizi acizliğe düşürmüştür. Sahabeden İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır/sahabelerdir. Sonra bunları takip edenlerdir/tabiin, sonra da bunları takip edenlerdir/etbeuttabiin.” İmrân (radıyallahu anh) dedi ki: “Kendi asrını zikrettikten sonra iki asır mı, üç asır mı zikretti bilemiyorum) “Bu sonuncuları takiben öyle insanlar gelir ki, kendilerinden şahitlik istenmediği halde şahitlikte bulunurlar, onlar ihanet içindedirler, itimad olunmazlar. Nezirlerde (adak) bulunurlar, yerine getirmezler. Aralarında şişmanlık zuhûr eder.” Bir rivayette şu fazlalık var: “Yemin talep edilmeden yemin ederler.” (Buharî, Şehâdât 9, Fezâilu’l-Ashâb 1; Müslim, Fezâilu’s-Sahâbe, 214; Tirmizî, Fiten 45) İmam-ı Şafii (rahmetullahi aleyh) erkeklerde aşırı yağlanmanın/şişmanlığın; cihadı terk etmenin, ilimde zayıflamanın ve bedeni çalıştırmamanın bir neticesi olarak ifade eder.
İslami hizmet iddiasında olan ve gençleri ıslah ederek büyük bir medeniyeti inşa hedefinde olan vakıf ve cemiyetlerin; bu konulara ilgisiz kalmamaları gerekmektedir. Havayı, ortamı ve rutin gidişatı değiştirme anlamında sportif geziler, müsabakalar ve etkinlikler İslam davasının önünü açar. Davet ve tebliğ alanında elimizin daha da güçlenmesini sağlar. Davet sadece belli yerlere sıkışarak yapılacak bir iş değildir. İnsanımızı genciyle yaşlısıyla hem ilmi/manevi eğitime hem de bedeni eğitime tabi tutacak işler yapmalıyız. Gençlerimizi spora, hareketliliğe ve özellikle kabiliyetlerine uygun savunma oyunlarına yönlendirmeliyiz. Hayat hep bir kararda gitmez, gençler sadece kitapla eğitilmez, yaşlılar da sürekli bastona mahkum edilmez..! Toplum olarak sağlığımızı kaybetmiş, içimizde toplanan enerji bizleri patlama noktasına getirmiştir. Gençlerimizin algılarını, kültürel olgunluklarını, bedensel disiplinlerini sağlayacak kapsamlı bir çerçeve çizilmeli ve biriken bu büyük gücü/enerjiyi kontrollü bir şekilde boşaltma programları oluşturulmalıdır. Belediyeler sportif alanlar oluşturarak bizlere altın tepside fırsatlar sunmaktadırlar. Topluma fayda sağlamayı hedefleyen bütün oluşumlar olarak bu konuyu önemsemeli ve acil programlar hazırlamalıyız. Kışlasında emir bekleyen asker gibi disiplinli, itaatkâr, mücahit bir toplum oluşturmalıyız. Beden eğitimi, belli bir disiplin ve kurala bağlı kalarak yoğun bir hareket eğitimidir. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) kendi dönemi içerisinde farklı müsabakaları teşvik etmiş ve bizzat kendisi güreş tutmuştur. Kendi döneminde meşhur güreşçi Rükâne İbnu Abdi Yezid’i üç kez güreşte yenmiş, Rükâne İbnu Abdi Yezid efendimizin eğitimli bir güreşçi olmadığı halde kendisini yenmesini bir mucize olduğunu anlamış ve Müslüman olmuştur. İbn Hişam siyer kitabında şöyle der: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de güreş yapmıştır. Mekke’nin ünlü pehlivanı Rükâne İbnu Abdi Yezid, Müslüman olmak için, kendisine göstermesi gereken bir mucize olarak, güreşmeyi ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in güreşte kendisini yenebilmesini şart koşar. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) teklifi kabul eder ve pazularından son derece emin olan Rukâne’yi fevkalade şaşırtan bir netice ile yenmiştir. (İbn Hişam, Siyer, 1/390)
Günümüzde gençlerimizin gönlünü kazanabileceğimiz alanlardan bazıları; futbol, yüzücülük, savunma sporları, atıcılık, binicilik, koşma, dağ ve yamaç sporlarıdır… Bu alanlar, İslami adab ve ölçüler içerisinde değerlendirilmeli ve boş bırakılmamalıdır. Kur’an kursu ve eğitim okulları açıldığı gibi; spor merkezleri ve etkinlik alanları kurulmalıdır. Gündeminde ve eğitim programlarında atıcılık, binicilik, yüzme ve koşma gibi faaliyetleri olmayan her sivil toplum çalışması, topluma mal olamayacak ve gençlerini kurda kaptıracaklardır. Bu alanlar Peygamber efendimizin hayatiyet taşıyan önemli sünnetlerindendir. Rasulullah efendimiz bir hadisinde; “Sizden birinizi gam ve sıkıntı bastığı zaman, yayını kuşanıp, kederini onunla dağıtmadan başka yapacak bir şeyi yoktur.” buyurmuştur. Hz. Ömer’de (radiyallahu anhu) şöyle demiştir: “Çocuklarınıza yüzmeyi, binmeyi öğretin ve hedefler arasında yalınayak yürümeyi emredin.”
Mücahit ümmet hazırlıklıdır, hareketlidir. Kitaplardan aldığını enerji ve sinerjiye dönüştürmek zorundadır. Bedensel faaliyetler her bir ferdin gündeminde, her vakıf ve cemiyetin eğitim programında ve gençlerini korumak isteyen her milletin önceliğinde olmalıdır. Hayat boşluk kabul etmez. Gençlerimizin deli dolu ve yoğun bir enerji içerisinde oldukları önemli dönemlerinde bir taşla birkaç kuş vurulmalıdır. Ağırlaşan, hareket edemeyen, bırakın vücudunu beyni yağ bağlamış bir insan yığınıyla İslam medeniyeti kurulamayacaktır. Bugün her zamankinden daha fazla alana hakim olmak durumundayız. Ülkemizin sahibi olduğumuzu tescillediğimiz bugünleri iyi değerlendirmeli; bir yandan eğitim kurumlarımız insanımızın akli açıdan heybetlerini artırırken, diğer yandan da sportif çalışmalarla evlatlarımızın bedensel heybetleri geliştirilmelidir. “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir.” (Maide, 54) Sporu ihlaslı bir niyetle, hayra/davete kapı açma gayesiyle ve farz olan görevleri ihmal etmeden yapmak gereklidir. Ruhumuzun tekâmülü ve bedenimizin tekâmülü beraber olmalıdır. Sadece bedeni geliştirmek, pazuları şişirmek insan onurunda ciddi yaralar açabilir. İlim, ihlas, ahlak, hedef, denge, hikmet ve hareket ölçüleri ile pasiflikten kurtulup aktif birer örnek/öncü ve önder olmayı hayal etmeliyiz. Hayali ve hedefleri olanlar uyanık ve hazırlıklı olmak zorundadırlar.
Unutmayalım! Dünün hayalleri bugünün gerçekleridir. Bugünün hayalleri de yarının gerçekleri olacaktır. (Hasan el-Benna, rahmetullahi aleyh)
Allah en büyüktür, hamd ve şükrümüz sadece O’na aittir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?