“Görmediniz mi ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin hizmetinize vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır…” (Lokman, 20)

Yüce Rabbimiz biz kullarından Hz. Âdem’den (a.s) bu yana hangi zaman ve mekânda olursa olsun nimetini esirgememiştir. Yeryüzündeki canlı ve cansız tüm nimetleri insanların hizmetine vermiş, onlara boyun eğdirmiş ve insanların kullanışına elverişli hale getirmiştir.

Tüm bu nimetleri bizlerin istifadesine sunarken de bizlere bir sorumluluk yükleyerek, nimeti vereni bilmemizi, O’nu tanımamızı ve O’nun isteği doğrultusunda hareket ederek o nimetin şükrünü eda etmemizi istemiştir.

“Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve “İşittik, itaat ettik” dediğinizde sizden aldığı ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini hatırlayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah göğüslerin özünü çok iyi bilendir.” (Maide,7)

Yüce Rabbimizin bazı nimetleri yeryüzü yaratıldığı günden bu yana hiç değişmediği gibi bazı nimetleri de vardır ki, zamana göre değişir ve gelişir. Bunlar araba, uçak, telefon gibi teknolojik aygıtlardır. Ama biz Müslümanlar için değişmeyen tek bir şey vardır ki, o da tüm bu nimetlerin şükrünü eda edebilmektir. Bu nimetlerin sorumluluğunu bilip O’nun rızası doğrultusunda kullanıp, O’nun rızasına kavuşmaktır.

Her dönemin kendine ait nimetleri ve imtihan soruları olduğu gibi bu dönemin de en önemli nimet ve imtihan sorusu, sorumluluğumuz olan internettir. Çeşitli paylaşım siteleri olan adına sosyal medya da denilen gerek yazılı gerekse de görseller yayınlanan hatta canlı yayınlarda bulunulan, iletişim aracının çok ötesine geçen internet çağımızın en büyük nimetlerinden olduğu gibi en büyük sorumluluğumuzdur da. Yüce Rabbimizin birçok nimetlerinde olduğu gibi iyiye veya kötüye kullanım insan iradesine verilmiş önemli bir imtihan alanımızdır.

Öyle bir imtihan alanımız ki, bazen bizleri esfel-i sâfilîne düşüreceği gibi bazen de bizleri en yüce makamlara çıkarabilecek bir imtihan alanıdır. Hatta öyle ki, gereği gibi kullanıldığında en önemli sorumluluğumuz olan toplumsal davet görevini yerine getirebilme ya da bir zulüm ve zalim karşısında dünya Müslümanlarını harekete geçirebilme, zulmü duyurabilme ve mazlumlara en kısa zamanda daha fazla yardım edebilme imkânlarını bize sunan imtihan nimetimizdir. Zalimlerin zulmünü engelleyebilme, mazlumlara ve mücahitlere destek olabilme vasıtasıdır. Yani günümüzün en önemli silahıdır internet. Bununla beraber önemli olan ise onu nerede ve nasıl kullandığımızdır.

Dün Mısır da Rabia meydanında zulme ve zalime karşı direnirken organize olmak için kullanılan, katliam yapılırken zalimin zulmünü dünyaya duyuran internet olmuşken, ülkemizdeki darbe girişimi sırasında da vatan, ezan, bayrak için mücadele eden kardeşlerimizin de en önemli silahı yine internet olmuştu. İnternet öyle bir silahtır ki, kimin elinde ve ne için kullanıldığı bu açıdan çok önemlidir.

Yine önemli olan noktalardan birisi ise insanların çoğunluğunun bu nimeti nasıl kullandığı değil benim nasıl kullandığımdır. Birileri zulüm aracı, iftira aracı veya mazlumu zalim, zalimi mazlum olarak gösteren, kendi menfaati doğrultusunda kullanabilir. Birileri bugün darbeci Sisileri kahraman, Mursi gibi kahramanları da hain gibi de gösterebilir. İşgal edilen topraklarını savunan Filistin halkını terörist, işgal eden insanları ise dünyanın en mazlum halkı olarak da dünyaya sunabilir. Önemli olan tüm bunlar karşısında benim ne yaptığım veya ne yapmam gerektiğidir.

Öncelikle şunu iyice anlamamız gerekir ki, internet bugün en önemli ve en etkili bir silahtır. Özellikle geleceğimiz olan gençlerin beyinlerini yıkayan, istedikleri ahlâkî değerleri empoze eden, binleri değil milyonları etkisi altına alan ve bu sayede özellikle İslâmî değerlere savaş açılan en etkili silahtır. Peki, tüm bu gerçekler ortada iken bizler neler yapmalıyız?

Öncelikle ve özellikle şunu iyice anlamamız gerekir ki, Allah’ın bizden istediği her sorumluluğu hakkı ile yerine getirmeliyiz. Bugün en etkili silah olan interneti yüce Rabbimizin şu buyruğu çerçevesin de anlayıp ona göre hareket etmeliyiz. “Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın. Savaş atları yetiştirin ki, bu hazırlıkla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onların ötesinde sizin bilemeyip de ancak Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutup yıldırasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız, onun karşılığı size eksiksiz ödenir, size asla haksızlık yapılmaz.” (Enfal, 60) bu buyruk çerçevesinde İslâm düşmanlarına karşı internet silahıyla savaşmalı, bu çalışmayı en güzel ibadet olan cihat olarak görmeliyiz. Ama bu cihadı yerine getirirken de namazsız, niyazsız klavye mücahitleri olmamamız gerektiğinin de farkında olmalıyız.

Mücahitliğin, cihadın yalnızca savaş alanlarında olmadığını bilmeliyiz. Bunu ifade eden Allah Resûlü (sav) “Mallarınız, canlarınız ve dilleriniz ile müşriklere karşı cihat edin.”1 buyururken, büyük Üstat Said Havva da bu konuda cihadı beş kısma ayırır. 1. Dil, 2. Mal, 3. Can (Fiil), 4. Eğitim, 5. Siyaset.” derken bazıları buna bir tane daha ekleyerek medya demişlerdir. Çünkü bugün maalesef insanları medya yönetiyor, fiilî cihadın zeminini hazırlayan fikri yapımızı yalan yanlış haberlerle yönlendiren yine medya oluyor. Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmamızı yayınlarıyla bugün yine medya sağlıyor.

Ve birçok insan yüce Rabbimizin “Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için bir fâsık (yoldan çıkmışın biri) size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın.” (Hucûrat, 6) emrini yerine getirmeyip doğru olmayan, eksik veya çarpıtılmış haberleri bazen de şefkat ve merhametinden dolayı yayarak nice mazlumlara zulmedilmesine sebep olurken bizler de medya silahını kullanıp insanlara doğruları ulaştırarak medya cihadındaki yerimizi almalıyız. Bunu yaparken de dünün savaş meydanlarındaki Müslümanların hassasiyetini bilip ona göre davranmalıyız. Şehit Abdullah Azzâm bu konuda ne güzel tespitte bulunmuştur: “İlimsiz mücahit katil olur.”

Allah’ın sözünü yüceltmek için davet görevini yerine getirmede, ilmi yaymada, İslâmî ahlâkı empoze etmede ve daha nice sorumluluklarımızı yerine getirmede medya silahını kullanarak cihadın sorumluluklarından olan bir alanı doldurmamız gerektiğinin farkında olmamız, bu açıdan bakmamız ve kullanmamız gerektiğinin şuuruna erdiğimizde düşmanla daha güçlü bir şekilde mücadele edeceğimizi unutmamalıyız.

Cihadın, Allah yolundaki gayretin tamamının adı olduğunu unutmadan, İslâmî kriterler çerçevesinde çaba ve gayret gösterip her salih amelin karşılığının Allah katındaki değerini bilip bu şuurla hareket ettiğimizde, nimetlerin şükrünü gereği gibi eda etmiş olacağız. Vaat edilen bu müjdelere mazhar olacağımızı, kurtuluşun salih ameller işleyip, bu uğurda çaba ve gayret göstererek olacağını hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.

“İman edip salih ameller işleyenleri ise Rableri imanları dolayısıyla doğru yola iletir. Naim cennetlerinde onların altlarından ırmaklar akar.” (Yunus,9) “Rab’leri, onları kendi katından bir rahmet, bir rıza ve bir cennetle müjdeler ki, o cennette onlar için bitmez tükenmez nimetler vardır.” (Tevbe,21)

Kaynakça

1) Ebû Dâvûd.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?